Kendini Allah’a Adamayan O’na Yol Bulamaz (292)
Gerçek bir mü’min, kendini yalnızca Yüce Allah’ın yoluna adar. Zira
adanmaya layık olan yol, sadece ve sadece Yüce Allah’ın yolu İslam’dır ve O’nun
rızasıdır.
Kendisini sahte bir lidere/şeyhe/mürşide/sapık bir ideolojiye adayan
kendine yazık eder. Böyle bir tavır sergilediği için de kendisine bahşedilen
nimetlerin kadrini ve kıymetini bilememiş olur ve ebedi ahiretini mahveder.
Zira tüm sahtekârlar, aklını doğru kullanmayan adamları kendi şahsî
çıkarlarına ve sinsi emellerine alet ederler. Bu sahtekârlar, kafasını
kullanmayan insanları istismar eder, sonra da mendil gibi buruşturup bir kenara
atarlar. Dolayısıyla sağlıklı tefekkür yapmayan ve gerçeği bırakıp
sahtekârların peşinden gidenler hiçbir zaman hakikate ulaşamazlar.
Fakat Yüce Allah, kendisine inanmış ve adanmış kulun samimiyetini ve
teslimiyetini asla istismar etmez. Çünkü Yüce Allah’ın kulun yaptığı ibadetlere
ihtiyacı yoktur. Rızkı veren O’dur ve kulun Yüce Allah’a ihtiyacı sonsuz ve sınırsızdır.
Dolayısıyla kulluğu tam yapan ve kendisine emanet edilen beden ve ruhun hakkını
veren ahiret hayatını kazanır. Kulluğu
tam yapmak ve hidayet üzere kalmak ise Yüce Allah’ın muhsin/samimi kuluna bir
lütfudur.
Diğer taraftan Yüce Allah, tanınmayı ve bilinmeyi istediği için değil, “engin şefkat ve merhametinin bir gereği/sonucu”
olarak melekleri, insanları, cinleri ve diğer başka varlıkları
yaratmıştır. Zira onun bilinmeye ihtiyacı yoktur. O, böyle bir şeyden münezzehtir/uzaktır.
O, tüm mahlûkatı yaratırken kullarından “iman, tevhid, dua ve şükürden başka” hiçbir
karşılık beklememiştir. O’nun esasında övülmeye de bilinmeye de hiçbir ihtiyacı
yoktur. Dolayısıyla bu gerçeği herkes böyle bilmeli, O’nun rızası tek gaye
olmalı ve sadece O’na kulluk edilmelidir.
O’na yaklaştıracağını, O’na giden yolları göstereceğini iddia eden sahtekârlara,
sahte ilahlara, sahte kurtarıcılara, taştan, madenden ve ağaçtan yapılmış putlara,
kendisinde kutsalın tezahür ettiğini söyleyen şeyhlere/azizlere/velîlere/mürşitlere
aldanan kesinlikle kaybeder.
Zira Kur’ân ve sünnetin ilkelerine sarılmayan, sahte kurtarıcıların
yanında soluğu alan, işin kolayına kaçan, selim akıl ve mantığına göre değil de
vesveselere göre hareket eden, sürü psikolojisinden kurtulamayan insan hem hidayete
erişemez hem de hidayet üzere kalamaz.
Sonuç olarak, aklını doğru kullanan ve sağlıklı tefekkürün hakkını veren bir
mü’min, kendini Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya adar; Hz. Peygamber’in sahih sünnetine
ittiba eder. Sahtekârları da sahte kutsal varlıkları da terk eder. Meselelere
bütüncül bakar, küçük hesaplar peşinde koşmaz; kendi çıkarlarını değil Rabbin dediklerini
esas alır. Böylece vazifesini yapar, hidayet üzere olur, Rabbin rızasını kazanır
ve cenneti hak eder. (15.08.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder