İntihar Edenler Ebedî Cehennemliktir! (262)
Dinimiz İslâm intiharı kesinlikle yasaklamış ve
haram kılmıştır. Bu haramı hiçbir şeyin meşrulaştıramaz. Zira intihar etmek,
Yüce Allah’a kafa tutmak ve isyan etmektir. Yüce Allah’a başkaldırmak ise şeytanın
ve şeytanlaşmış kimselerin vasfıdır.
Yüce Allah’a gerçek anlamda iman eden birisinin
ümitsizliğe kapılarak intihar etmesi düşünülemez. Zira taklîdî imanını tahkîkî
hale getirmiş bir müslüman sadece O’na inanır ve O’na tevekkül eder; böylece
her türlü zorluğun üstesinden gelir. Gücünün bittiği yerde Yüce Allah’ın
yardımının geleceğine şeksiz ve şüphesiz inanır. Dolayısıyla kâmil bir mü’min
intiharı düşünmez; aklına dahi getiremez; eğer şeytan aklına getirmişse derhal
bu vesveseyi def eder. Çünkü bir kâfirin, müşriğin, fâsığın, fâcirin, mücrimin
veya münafığın intihar etmesi söz konusu olabilir. Zira bunlar Yüce Allah’a
iman etmedikleri, imanlarına şirk bulaştırdıkları, günah işlemeyi alışkanlık
haline getirdikleri ya da yarım gönüllü inandıkları için Rableri ile bağları
kopuktur. Bu nedenledir ki, söz konusu kimselere şeytanın dost ve arkadaş
olması çok daha kolaydır. Bu gibi inançsız kimseleri şeytan çok daha rahat
kandırır, Hak’tan uzaklaştırır ve yanına çeker. Dolayısıyla burada esas sorun, imanın sağlam olup olmadığı ve Allah ile
ilişkinin derinliği ve samimiyetidir.
Yüce Allah’ın kendi ruhundan üfleyerek
yarattığı ve çok büyük değer verdiği insanoğlunun -aklını kullanmayarak-
kendisine sayısız nimetler veren Yüce Allah’ı ve O’nun emirlerini unutması ve
canına kıyması en büyük zulümdür; en büyük günahtır ve affedilmesi de hiçbir
şekilde mümkün değildir. Çünkü bu kişi için artık istiğfâr ve tövbe imkânı da
kalmamıştır; zira kendi eliyle kendi canına kıymıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye
atmayın!”,[1]
"Kendinizi öldürmeyin!"[2] ve "Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın!"[3]
buyurarak intiharın büyük bir günah olduğunu haber vermektedir.
Dolayısıyla bir kimsenin kendisini öldürmesi “haksız bir eylemdir” ve kimsenin
bunu yapmaya hakkı ve yetkisi yoktur. İntihar etmek, öğretmenin sorduğu yazılı
sorularını beğenmeyerek kâğıdı buruşturup öğretmenin yüzüne/suratına fırlatmak
ve sınıfı terk edip gitmekle eşdeğerdir.
Aynı şekilde bir insanın hukukî hiçbir gerekçe olmadan organlarını
yaralaması, kesmesi, koparması, kısaca vücut bütünlüğüne yönelik saldırıda
bulunması İslâm’a göre kesinlikle haramdır/yasaktır.
Nasıl kendi malını telef etmek isteyen kimsenin malına yönelik saldırısı
haksızsa, cana yapılan saldırı da haksızdır. Bu bakımdan intihara kalkışana ve
malını telef etmek isteyene engel olmak için kolluk kuvvetlerinin orantılı güç
kullanması meşrûdur. Buradan da anlaşıldığına göre intihar etmek isteyenlere
veya bu düşünceyi zihinlere yerleştirmek için uğraşanlara engel olma görevi hem
devletin hem de milletindir. Bu sorumluluğu ihmal edenler vebal altındadır.
Nitekim Hz. Peygamber intihar edenlerle ilgili
şöyle buyurmuşlardır: “Kim kendisini
dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada da ebedî olarak kendini
dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde
zehir olduğu halde ebediyen ondan içer. Kim de kendine demir (kesici veya
delici bir aleti) saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedî olarak o demiri
karnına saplar.”[4]
“Ceza amelin cinsinden olur” kaidesi uyarınca
intihar eden her ne suretle canına kıymışsa cehennemde de ebediyen o şekilde
azaba mâruz kalır. Bu kadar açık uyarıya rağmen intiharı normal bir davranış
olarak görmek, göstermek ve savunmak veya “gurur intiharı” diye İslâm’a aykırı bir düşünceyi uydurup bunu “genç
beyinlere zerk etmek” asla ve kat’a doğru değildir; böyle yapanlar büyük
bir vebali omuzlamışlardır. Çünkü Hz. Peygamber, şöyle buyurmuşlardır: “Kim kendisini bir şeyle öldürüp intihar
ederse, kıyamet günü o şeyle azap edilir... Kim kendisini bir şeyle keserse, kıyamet
günü onunla kesilir.”[5]
Hayber Gazvesi’nde kahramanca savaşırken ağır
yaralanan, daha sonra aldığı yaraların acısına dayanamayarak bir an önce ölmek
amacıyla kılıcı göğsüne dayayıp üzerine abanarak sırtından çıkmasını sağlayan
ve böylece canına kıyan kimse hakkında Hz. Peygamber; “O cehennemliktir” buyurmuşlardır.[6]
Benzer şekilde Hz. Muhammed, önceki kavimlerden
bir kişinin yakalandığı ağır hastalığın amansız acılarına dayanamayarak
kendisini okla yaraladığını ve kan kaybından öldüğünü, bu nedenle de Yüce
Allah’ın o kimseye cenneti ebediyen haram kıldığını ifade etmiştir.[7]
Câbir b. Semûre’den rivâyet edildiğine göre, “Mişkâs (keskin bir ok) ile intihar eden bir
adamın cenazesi mescide getirilmiş, ancak Hz. Muhammed onun cenaze namazını
kılmamış ve kıldırmamıştır.”[8]
Bir başka sefer ise yakalandığı hastalığın şiddetli
acılarına dayanamayan bir adamın kesici aletle kendisini öldürdüğü Hz.
Peygamber’e haber verilmiş, Efendimiz hâdiseyi gören şahidin tanıklığına
başvurmuş ve durumu kesinleştirdikten sonra: “Ben o kişinin cenaze namazını kılmıyorum!” diyerek tavrını ortaya koymuştur.[9]
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, bu gibi
kimselerin cenaze namazlarını kılmayarak başkalarının da aynı yanlışa düşmesini
engellemiş, intiharın vahametini ortaya koymuş, müslümanları intihardan
vazgeçirmeyi amaçlamış, bu ilkeli duruşuyla ümmetine mesaj vermiş ve sahih bir sünnet
daha ihdâs etmiştir. Ancak onun bu sünnetini
doğru anlamayarak intihar edenlerin cenaze namazlarını “devlet başkanının”
değil halkın kılabileceğini savunmak, Hz. Peygamber’in vermek istediği mesajın
tam olarak anlaşılamadığının apaçık bir göstergesidir.
Onun bu sünnetini doğru değerlendiren
Hanefîlerden Ebû Yûsuf, Halîfe Ömer b. Abdilazîz ve Evzâî gibi bazı müctehidler
intihar edenin cenaze namazının kesinlikle kılınamayacağını söylemişlerdir.
Ancak Hasan Basrî, Nehâî, Katâde, Ebû Hanîfe,
Şâfiî ve İmam Mâlik gibi bazı müçtehitlere “nispet edilen içtihatlarda” onların
intihar edenin cenaze namazının kılınabileceğini söyledikleri kaydedilmiştir.
Nitekim şu an İslâm âleminde baskın, yaygın ve popüler kanaat bu yöndedir. Ancak biz Ebû Hanîfe’nin talebesi Ebû
Yûsuf’un yaptığı içtihâdın gayet yerinde, isabetli, mantıklı, tutarlı, üstelik Kur’ân
ve sünnet ile de uyumlu olduğu düşüncesindeyiz.
Çünkü intihar eden bir insan Allah’ın verdiği cana kıymakta ve kendisine
“emanet edilen” önemi tartışılmaz bir hakka, yani “yaşam hakkına” bizzat
kendisi son vermektedir. Burada emanet kavramının doğru anlaşılması gerekir.
Zira “Benim canım”, “Benim bedenim”, “Benim
malım, istediğimi yaparım, özgürüm, kimse bana karışamaz” gibi ifadeler
kesinlikle doğru değildir. Zira bu tür söylemler “hukukta geçerli olan
mülkiyetten” farklıdır. Çünkü İslâm’a göre her şeyin sahibi ve mâliki Yüce Allah’tır.
İnsan, imtihan maksadıyla yaratıldığı dünyada “kendisine emanet edilen bedenini
ve ruhunu” korumakla mükelleftir. Dolayısıyla insanın “benim” diye sahiplendiği
mal ve can varlığı, “emanet kavramı” çerçevesinde anlaşılmalıdır. Aksi halde
böyle bir insan “şirk”e düşmüş, Yaratıcıya isyan etmiş, O’nun emrini tanımamış,
bu durumda da Hz. Peygamber’in ifade ettiği üzere kendi iradesiyle ebediyen
cehennemi hak etmiş olur.
Diğer taraftan intihar edenlerin “cinnet geçirdiklerini, o esnada ne
yaptıklarını tam olarak bilemediklerini, dolayısıyla da mazur
görülebileceklerini, Yüce Allah’ın onları da affedebileceğini, onların
kaderlerinde intiharın zaten yazılı olduğunu, bu nedenle de cenaze namazlarının
kılınması gerektiğini” savunmak intiharı düşünenlere “dinî ve psikolojik destek” sağlamaktır. Bu gibi imanı zayıf
kimselere intihar ettikleri zaman ahirette
azaptan kurtulabilecekleri yönünde “böyle açık bir kapının” olduğunu
düşündürtmektir.
Böyle İslam’a aykırı, temelsiz ve
sakat bir düşüncenin zihinlerine yerleştirilmesine bilerek ya da bilmeden zemin
hazırlamak/katkı sağlamak çok büyük bir vebaldir. Dolayısıyla
böyle bir algının oluşumuna sebep olan çakma ilahiyatçılar ve hoca müsveddeleri
“ağır bir yük” yüklenmiş, aynı zamanda İslâm’ın yanlış tanıtılmasına da neden
olmuşlardır.
Bu itibarla, yanlış görüşte ısrar edenlerin derhal hatalarından dönmeleri
ve tıpkı “domuz etinin haram olduğunu söyledikleri gibi” aynı kararlılıkla,
kıvırtmadan, yalpalamadan, eğip bükmeden, gerçekleri çarpıtmadan “intiharın da kesinlikle haram olduğunu,
canına kıyan insanların cenaze namazlarının kılınmasının onlara hiçbir fayda
sağlamayacağını” ifade etmeleri ve böylece toplumda doğru bir bilinç ve
duyarlılığın oluşumuna katkı sağlamaları gerekir. Çünkü böyle yapmak,
hem kendilerine hem de topluma yarar sağlayacak, üstelik İslâm’ın yanlış
tanıtılmasının da önüne geçilmiş olacaktır.
Sonuç olarak, Kur’ân ve sünnetteki şaşmaz ilkelere göre intihar etmek
kesinlikle haramdır. İntihar edenin sonsuza kadar cehennemliklerden olacağı ve
ahirette sürekli azaba düçâr olacağı bizzat Hz. Peygamber’in ifadesidir.
Dolayısıyla intihar edenin cenaze namazının kılınmasını savunmak, intihar edene
hiçbir şey kazandırmaz. Tam tersine intihar etmeyi düşünenler için özendirici olabilir. Bu nedenledir ki, İslâm toplumlarında
intiharların önlenebilmesi için Hz. Peygamber’in ihdâs ettiği sahih sünnetinin
yeniden ihya edilmesi ve bu gibi kimselerin cenaze namazlarının kılınması
uygulamasına derhal son verilmesi gerekir. Aksi halde intihar eylemleri
azalmayacak daha da artacaktır. (20.12.2013)
[1] el-Bakara 2/195.
[2] en-Nisâ 4/29.
[3] el-En’âm 6/151; İsrâ 17/33.
[4] Buhârî, 76/Tıb, 56 (V, 32-33); Müslim, 1/İman 47
(I, 103-104); Tirmizî, 26/Tıb, 7 (IV, 386); Nesâî, 21/Cenâiz, 68 (IV, 67).
[5] Buhârî, 83/Eymân, 7 (V, 223), 23/Cenâiz, 84 (II,
99), 78/Edeb, 44, 73 (V, 84, 97); Müslim, 1/İmân, 47 (104-105); Tirmizî,
38/İmân, 16 (V, 22).
[6] Buhârî, 64/Megâzî, 38 (V, 74-75), 82/Kader, 5 (VII,
212-213); Müslim, 1/İmân, 47 (I, 105-106).
[7] Müslim, 1/İmân, 47 (I, 107).
[8] Müslim, 11/Cenâiz, 37 (I, 672); Tirmizî, 8/Cenâiz,
68 (III, 380), Nesâî, 21/Cenâiz, 68 (IV, 66). Mişkâs ile ilgili bkz. İbn Kuteybe,
Garîbu’l-Hadîs, (I-III), thk.: Abdullah el-Cebûrî, Bağdat, 1397, II, 409.
[9] Ebû Dâvûd, 20/Cenâiz, 51 (III, 526).
Yorumlar
Yorum Gönder