Duran Boş Adamlar! Çevrecilik Bu Değildir! (249)
Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada “bölgesel güç/küresel güç/süper güç”
olmasını istemeyen iç ve dış güçler/odaklar/mihraklar bugünlerde yine görev başındalar.
“Çevrecilik” maskesi altında kandırdıkları gençleri kullanarak ülkede 1980
öncesine benzer terör eylemleri başlatmak ve ülkeyi geriye götürmek derdindeler.
O günleri çabuk unutanlar ise yeniden karanlık günlere döneceklerini ve ülkenin
kalkınmasını engelleyeceklerini fark edememektedir.
Türkiye büyüdükçe budanan,
zayıfladıkça sulanan bir ağaç olmaktan kurtarılmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle İslâm’ın ve müslümanların en büyük düşmanı, kendilerini “Allah’ın en seçkin kulları/oğulları
olarak görenler” ile “müşrikler/münafıklardır.”
Bu güçler ve onların kemikle (parayla) beslediği ikiyüzlüler yine işbirliği içindeler.
Yaklaşık bir asır önce Abdülhamit Han’ın tahttan indirilmesini de yine bu hainler
birlikte planlamış ve gerçekleştirmişlerdi. Oysa olan Abdülhamit Han’a olmadı. Osmanlı
Devleti’ne ve zamanında ona sahip çıkmayan, doğrudan yana tavır almayan ve
düşmanlarına aldanan milletin kendisine oldu. En ağır bedeli milletin kendisi,
çocukları ve torunları ödedi. Bu bakımdan yine aynı senaryolarla ülke kaosa
sürüklenmek istenmektedir. Bu bakımdan aynı delikten ısırılmak doğru değildir.
Zira ders alınmazsa tarih tekerrür eder ve bu sefer yine millet kaybeder.
Bu hain odaklar (dünyada sermayeyi, parayı, enerjiyi, medyayı, silah ve
ilaç sanayiini vs. tekellerinde tutanlar) geçici dünya menfaatleri (para,
makam, mevki, statü vs.) ile aldatıp yanlarına aldıkları yarım gönüllü
inanmışlarla işbirliği içindeler. Bu şer odakları, Türkiye’yi yakın gelecekte
kendilerine ekonomik yönden rakip gördükleri için düğmeye bastılar. Tüm
güçleriyle yükleniyor, iç karışıklık çıkartmak için ellerinden geleni
yapıyorlar. Cahilleri kışkırtıyor, tahrik ediyor, kendini bilmezleri sokağa
dökerek sonuç almaya çalışıyorlar. İstikrar ve güven ortamını zedeleyerek
yatırımları engellemek, yabancı sermayeyi kaçırmak ve ülkenin itibarını
sıfırlamak istiyorlar.
Bu hain güçler eskiden “demokrasi”, “insan hakları”, “özgürlük”,
“eşitlik”, “kardeşlik”, “hak”, “hukuk” ve “adalet” gibi bazı “sevimli
kavramların arkasına” sığınır ve bunları istismar ederek sinsi planlarını
devreye sokarlardı. Şimdi ise durum biraz değişti. Bu müspet kavramlara ilave olarak artık “çevrecilik” sloganını da icat
ettiler ve şimdi de bunu istismar ediyorlar.
Bu alçaklar, kalkınmakta olan ülkelerin gelişmiş son teknolojileri
kullanıp kendileriyle rekabet etmelerini istemedikleri için “çevrecilik”
maskesi altında kandırdıkları ve besledikleri “sözde aktivistlerini/para
karşılığı satın aldıkları eylemcileri” kullanarak rakip gördükleri ülkelerin nükleer
santral/HES vs. yapmalarına karşı çıkıyorlar.
Örneğin İstanbul’da ikinci bir boğazın (kanalın) açılıp deniz ulaşımının
rahatlamasını, buradan da Türkiye’nin kasasına kıyamet gününe kadar para (geçiş
ücreti vs.) akmasını istemiyorlar.
Yeni havaalanlarının yapılıp turizmin ve ticaretin canlanmasını, termik/hidroelektrik
santrallerinin yapılıp enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasını, boğazlara
köprü yapılıp, ulaşımın daha da hızlanmasını istemiyorlar.
Ülkenin dört bir yanına otoyollar yapılmasını, yeni fabrikaların
kurulmasını, mal, ürün ve hizmetlerin her yere kolay ve hızlı ulaşmasını, kısacası
“ülkenin kalkınmasını” istemiyorlar.
Satılmış/satın alınmış/fonlanmış fondaş medya kanalları sayesinde
kamuoyuna yanlış bilgiler veriyor, “Ormanlar
katlediliyor” diyerek bu gerçeklerin üzerini örtüyor ve sinsi emellerini
gizliyorlar.
Bu planlı eylemlerini, organize faaliyetlerini, yabancılarla
işbirliklerini deşifre eden ve kirli çamaşırlarını ortaya döken gazeteci,
akademisyen, yazar, İslam âlimi vs. leri ise “Sizin bu sözleriniz de komplo teorisi” diyerek küçümsemeye ve susturmaya
çalışıyor, göz göre göre gerçeği çarpıtıyorlar. Menfaatleri uğruna her türlü
melaneti ve namus fukaralığını yapıyor, yarı çıplak bayan aktivist görüntüleriyle
algı operasyonu çekiyor ve önceden kurguladıkları senaryoyu devreye sokuyorlar.
Türkiye’ye barış ve huzurun gelmesini istemeyen bu alçaklar,
kandırdıkları gençleri sokağa döküp ortalığı karıştırıyor, ekonominin darbe
alıp daha da kötüye gitmesini umursamıyorlar. Her türlü hak talebinin hukuk
içinde kalarak aranması gerektiğini söylemiyor, şiddete başvurarak kamuya ait
malları tahrip eden ve özel mülkleri yağmalayan çapulcuları saygıyla, sevgiyle
selamlıyor ve onlara destek çıkıyorlar.
Polise taş, demir bilye, havai fişek, molotof kokteyli ve benzeri
aletlerle saldıranları alınlarından öpüyor, onlara “harçlık” veriyor, binlerce
kumanya dağıtıyor, otellerinde misafir ediyor, parklarda gecelemeleri için bedava
çadır dağıtıyorlar. Bu sözde aktivistlerin kamuya ait binaları yakmalarını,
arabaları ters çevirip ateşe vermelerini, belediye otobüslerini
kundaklamalarını, parklardaki çiçekleri kökünden söküp fırlatmalarını,
simitçilerin tezgâhlarını parçalamalarını, duvarlara slogan yazmalarını, gürültü
kirliliği yapmalarını, milli servete
zarar vermelerini zevkle ve ellerini ovuşturarak seyrediyorlar.
Öyleyse bu oyuna gelen gençler ve onların anne ve babalarına sesleniyorum!
Ey gençler ve onların anne ve babaları!
Bütün bu yapılanların planlı ve kötü niyetli, çok önceden kurgulanmış bir
senaryo ve organize eylemler olduğunu bilin! Bunda yabancı istihbarat
elemanlarının parmağı olduğunu unutmayın! Amacın “çevrecilik” maskesi altında ülkeyi kaos, kargaşa ve anarşi ortamına sürüklemek
olduğunu artık fark edin!
Bu nedenledir ki özellikle gençler hedef seçilmiştir. Kirli oyunlar
devrededir. Macera ve heyecan arayan gençler “çevrecilik” bahanesiyle kandırılmıştır! Bu gençler oynanan sinsi oyunlarda
piyon durumuna düşürülmüştür. Bu
hainler endişe ve korku pompalayarak ülkede mezhep gerilimi çıkartmak için de uğraş
vermektedir! Bunlar asla iyi niyetli değildir.
Öyleyse ey gençler ve onların anne ve babaları!
Bilin ki müslümanlara düşen görev ve sosyal sorumluluklar vardır. Hz.
Peygamber: “Mü’min bir delikten iki
defa ısırılmaz”[1]
buyurmuştur. Hâlâ aynı deliğe parmağını sokan, aynı hatayı/yanlışı
yapan akıllı bir müslüman olamaz. Oyunlara gelen, bile bile aldanan iyi bir mü’min
olamaz. Dikkat edin! Kandırılmak isteyeni kandırırlar. Agâh (uyanık) olun!
Herkes kendisinin özgürlüğünün bittiği yerde bir başkasının özgürlüğünün
başlayacağını bilmelidir. “Sınırsız özgürlük” dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Sarhoşken araba kullanma “özgürlüğünü” savunarak başkalarının ölümüne sebebiyet
veren, başkalarının yaşam haklarını ellerinden alan; “Özgürüm kardeşim içkimi de içerim, arabamı da sarhoşken kullanırım, kimse
karışamaz!” diyemez.
Başkasının dükkânını yağmalayan, iş yapmasına engel olan, kamu düzenini
bozan, park ve bahçeleri işgal eden ve “Özgürüz
kardeşim istediğimizi yaparız, kırarız, dökeriz size ne?” diyemez. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde sınırsız
özgürlük yoktur. Herkes başkalarının hak ve özgürlüklerine ve yaşam tarzına saygı
duymak zorundadır. “Benim dediğim olsun,
yoksa…” diyerek sokağa dökülmek çapulculuktur, ilkelliktir, vahşiliktir, Câhiliye
mantığıdır, son derece yanlıştır. Zira demokrasilerde silaha ve şiddete asla yer
yoktur!
Elbette demokratik yöntemler kullanılarak talepler iletilip baskı
grupları oluşturulabilir, hukuk mücadelesi verilebilir. Ancak bu yöntemlerin
haricinde şiddete başvurmak asla kabul edilemez. Gürültü çıkararak, kavga
ederek, kin ve nefret kusarak hak aranmaz. Nitekim statükodan ve vesayetten beslenenler
her geçen gün pastadan aldıkları payın azaldığını gördükleri için telaştalar.
Eskiden çok rahat elde ettikleri imtiyazları, karşılıksız kredileri/hibeleri
şimdi kolay kolay elde edemedikleri için kızgın ve öfkeliler ve “çevrecilik” maskesinin arkasında
emellerine ulaşmaya çalışıyorlar.
Öyleyse ey gençler ve onların anne ve babaları!
Tarihlerini unutanların
coğrafyalarını/haritalarını başkalarının çizeceğini aklınızdan çıkarmayın!
Ülkemiz bu yaşananları hak etmiyor. Yanlış yapanlar varsa, bunlara hukuk önünde
ve sandıkta hesap sormak dururken ülkeyi yangın yerine çevirmeyin!
“Çevrecilik” kılıfının arkasına
sığınarak imtiyazlarını kaybetmek istemeyen hain odakların maşası/kuklası olmak
delikanlılığa yakışmaz unutmayın!
Bu ülke bugünlere kolay gelmedi. Demokratik kazanımlar kaybedilir,
ekonomik kalkınma durursa, buradan en çok zararı özellikle gençler ve işsizler
görür! Fakir daha da fakirleşir. Öyleyse
hepimiz aynı gemide olduğumuzu unutmayalım. Hainlerin gemiyi delme
girişimlerine fırsat vermeyelim. “Çevrecilik” kılıfının arkasına sığınanların
oyunlarına ve entrikalarına aldanmayalım. Camiye ayakkabısıyla giren, camide
içki içen ve halkın kutsal değerlerine saygı duymayanların oyuncağı olmayalım.
Diğer taraftan sözde eylemcilere Cuma namazı kıldıran “sözde müslüman
solcu aydınlara” karşı da uyanık olalım. Daha namazda kıyamda iken ellerini
nasıl bağlayacaklarını dahi bilmeyen çapulculara imamlık yapan zavallının
kaprislerine aldanmayalım. Batılı kavramlarla düşünen adamlara sadece acıyalım.
Zira “solcu müslüman” olmaz, “sağcı müslüman” olmaz, “antikapitalist müslüman”
olmaz. “Ilımlı müslüman” olmaz, “radikal müslüman” olmaz, “feminist müslüman”
olmaz. Müslüman sadece ve sadece müslümandır,
kâmil müslümandır, ahlâklı müslümandır, müttakî müslümandır. Batılıların
ürettiği kavramları kullanarak menfaati için taraftar toplamak bir mü’mine
yakışmaz. Bu yanlışı yapanlar derhal hatalarını anlamalı ve bu yanlıştan vazgeçmelidir.
Sonuç olarak, aklın yolu birdir. Müslüman akıllıdır, basiret ve feraset
sahibidir, stratejik düşünür, geçmişten ders alır ve aynı delikten iki defa
ısırılmaz. Düşmanlar uyanıkken uyumaz. Müslüman dolduruşa, gaza ve oyuna gelmez.
Şurası bir gerçek ki bu dünyada dolduruşa gelen, hak ve adalet çizgisinden
ayrılan, ebedi kalacağı cehennemine alevini/ odununu kendisi hazırlar ve ahiret
günü kendisinden başka suçlayacağı kimse de olmaz. (28.06.2013)
Yorumlar
Yorum Gönder