Cinler, Cinciler, Üfürükçüler ve Şeytanlar Kimlerdir! (274)
Câhiliye döneminde bazı kâhinler, kendilerinin
özel cinleri ve şeytanları olduğunu, bunların semadan haber getirdiğini,
metafizik âlemle irtibat kurma özeliklerine sahip olduklarını, böylece gaybı
bildiklerini iddia eder, insanları bunlara inandırır ve sömürürlerdi.
Şimdi de tüm dünyada on binlerce cinci,
üfürükçü, büyücü, muskacı, falcı, kâhin, medyum, astrolog ve benzeri tüm
yalancılar, aynı şeyleri söyleyerek yine insanları kandırmakta, “cin söylemi”
üzerinden ve “cinlerin sırtından” para kazanmaktadır.
Zira insanoğlunun gaybı öğrenme merakı ve bu
konudaki yetersizliği onu istismara açık hâle getirmekte, hakikatlerden kolayca
uzaklaşmasına neden olmaktadır. Günümüzde de “cin terimi” etrafında oluşturulan
korku, mitolojik unsurlarla beslenerek giderek artmakta ve dinî bilgisi
yetersiz insanların çoğunluğunu esir almaktadır.
Yüce Allah’a değil de cincilere sığınan,
üfürükçülerden medet uman bir kimsenin imanı kemâle ermiş değildir. Böyle
birisinin dünya ve ahiretini kaybedeceği aşikârdır. Çünkü İmam Şâfiî; “Her kim bir cin gördüğünü yahut cinlerle
görüştüğünü söylerse yalan söylemiştir ve yalan söyleme suçuyla cezalandırılır”
diyerek önemli bir gerçeğe dikkat çekmiştir.
Günümüz Kelâm araştırmacılarından Prof. Dr. İlyas
Çelebi de aynı şekilde “cinleri ancak peygamberlerin
görebileceğini, son peygamber Hz. Muhammed’den sonra cinleri gördüğünü iddia
edenlerin doğru söylemediğini ve bunlara asla itibar edilemeyeceğini”
ifade etmiştir.
Kanaatimizce cinler başka bir âlemde/boyutta
imtihan olmaya devam etmektedir. Dünyaya gelebilmeleri ve insanlarla
görüşebilmeleri “şimdilik” söz konusu değildir. Bu görüşmeyi yaptığını iddia edenlerin hepsi istisnasız yalancı ve
sahtekârdır. Müslüman olduğunu söylediği halde cinlerle görüştüğünü
iddia eden kişi Kur’ân ve sünneti zerre kadar bilmemekte ve bu iki kaynağın
emirlerine karşı gelmektedir. Şu sûreyi birlikte okuyalım:
De ki: (Gerek görünen varlık olan şeytanlaşmış) insanlardan ve
(gerekse) görünmeyen varlık (olup da) insanların sadırlarında/göğüslerinde
(sürekli) onlara (kötü düşünceler) fısıldayan sinsi ayartıcının (insanın
nefsine kodlanmış takvâ programına değil de, fucûr yazılımına uygun hareket
etmesini isteyen, işi gücü gizli
gizli vesvese vermek olan, ama hakikati [Kur’ân’ın ilkelerini] duyunca sinen ve susan çok iyi gizlenmiş
şeytânî sesin) şerrinden (bitip tükenmek bilmeyen tuzaklarından, hile ve
desiselerinden, süslü yalanlarından, yanlış yönlendirmelerinden,
dürtüklemelerinden ve kışkırtmalarından) insanların Rabbine, insanların
Melikine, insanların İlâhına sığınırım.”[1]
Kanaatimizce insanı kandırmaya ve ayartmaya çalışan, bunun için de
sürekli ilginç öneri ve tekliflerde bulunan, yanlışlarını süslü ve haklı
gösteren ve insanın apaçık düşmanı olduğu Kur’ân’da haber verilen şeytan/vesvâsi’l-hannâs/garûr, insanın
dışında başka bir yerde değil, bizzat her insanın sadrında/göğsündedir. Zira
bu sûrede buna dair işaret söz konusudur.
Cin teriminin “melek, görünmeyen,
yabancı, işinde mahir usta, hızlı hareket eden canlı, ateşten yaratılan akıllı
ve sorumlu varlık” gibi çeşitli anlamları vardır. Bu sûrede cin kavramı “görünmeyen” anlamında kullanılmıştır.
Cenin teriminin de böyle bir anlamı söz konusudur. Zira cenin de anne karnında
görünmediği için “cenin” olarak adlandırılmıştır. Bu suredeki cin kavramına
eğer “ateşten yaratılmış ve başka
âlemde imtihan edilen akıllı ve sorumlu varlık” manası verilecek olursa Kur’ân’ın
kast etmediği bir sonuca ulaşılır ve Yüce Allah’ın mesajının anlaşılması
güçleşir. İçinden çıkılması kolay kolay mümkün olmayan problemlerin zuhûruna
neden olunur. Buna sebep olanlar da büyük vebal üstlenir.
Dolayısıyla tüm ruhuyla Yüce Allah’a teslim
olmayan, O’na tekrar döneceğine iman etmeyen ve O’nunla sağlıklı bir
ilişki/iletişim kuramayan insanoğlu, “cin” terimiyle neyin kast edildiğini çok
iyi anlamak zorundadır. Mutlaka işin doğrusunu öğrenmek ve zihninde oluşan
şüpheleri gidermek/izale etmekle görevlidir. Eğer yanlış şeyler öğrenerek
“cinlerden” ve “cincilerden medet ummaya” başlamışsa suçlu sadece ve sadece kendisidir.
Zira bir insan temiz ve helal olmayan gıdalarla beslenirse kendini zehirler ve
hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Aynı şekilde zararlı
bilgi/düşünce/inanç/görüş/fikir/ideolojiyle beslenirse sağlıklı tefekkürün
hakkını veremez, doğru kararlar alamaz ve kendine yazık eder.
Sonuç olarak, dinî metinlerde geçen “cin” teriminin “nerede, nasıl, niçin ve hangi
anlamda” kullanıldığı çok iyi bilinmelidir. Aksi halde ne Kur’ân’ı ne de
hadisleri doğru anlamak mümkün olabilir. Cin kavramını yanlış anlayarak,
onu tek anlama hapsederek, bu zamana kadar ortaya çıkmış yanlış/sapkın
görüşlere itibar ederek, onları körü körüne savunarak, gerçeğin peşinde koşmayı
reddederek ve işin kolayına kaçarak hatada ısrar edenlerin oturup düşünmeleri
kendi yararlarınadır. (11.04.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder