Aynı Yanlışı Yaparak Doğru Sonuca Ulaşacağını Zannetmek Beyinsizliktir! (294)
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü’ne bağlı Osmanlı Arşivleri’ndeki belgelerde açıkça görüldüğü üzere
dış mihraklar/güçler bir asır önce de hem uluslararası medya vasıtasıyla hem de
içerdeki işbirlikçileriyle kara propaganda yürüterek Sultan II. Abdülhamid
Han’ı itibarsızlaştırma girişimlerine aralıksız devam etmişlerdir.
Özellikle Almanya, Avusturya, Fransa ve Amerika’daki gazetelerde yer
alan haberlerde Sultan Abdülhamid Han
hakkında “kızıl Sultan”, “istibdatçı”, “sansürcü” ve
“diktatör” gibi yakıştırmalar yaptırmışlardır. Sultan
Abdülhamid Han hakkındaki bu ithamlar, özellikle Ermeni
isyanlarının başladığı 1890 yılı ile yahudilerin Filistin’den toprak talep ettiği
1895-1896 tarihlerinden sonra giderek hız kazanmış ve 1906 yılına kadar
aralıksız devam etmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Han’ın yahudilere
Filistin’de toprak vermeyi reddetmesi üzerine iktidara gelişinin 6. yılından
itibaren o dönemin basınında “Hasta adam, sağlığı bozuk,
asabî, öfkeli, yakında ölecek” şeklinde
haberler yaptırmışlardır. Ancak Abdülhamid Han, bu yalan haberler ortaya
atıldıktan sonra bile 26 yıl gibi uzun bir
süre daha yaşamıştır.
Bu hainler, akıl ve vücut sağlığı yerinde
olmayan dirayetsiz kişilerin yönetici
olamayacaklarını, ülkeyi sağlıklı bir şekilde yönetemeyeceklerini iddia etmiş, gazetelerde köşe
yazıları yazdırmış ve bu içerikte haberler yaptırarak iç kamuoyunu etkilemeyi
başarmış ve ilerleyen yıllarda da bunun meyvesini toplamışlardır.
Yahudiler, defalarca Filistin’den toprak
almak için Abdülhamid Han’a talepte bulunmuş ancak bu talepleri; “Ülke
topraklarında ameliyat/operasyon yaptırmam!” denilerek reddedilmiştir.
Nitekim Abdülhamid Han, uzun yıllar sonra Şâzelî
şeyhi Ebu’ş-Şâmât Mahmud Efendi'ye yazdığı 22 Eylül 1329/1913 tarihli mektubunda şunları kaydetmiştir: “Ben, Hilâfet-i
İslâmiyye'yi başka herhangi bir sebep dolayısıyla değil, Jön Türkler adıyla
bilinen İttihat Cemiyeti'nin baskı ve tehdidiyle bıraktım. Hilâfet'i terke
zorlandım, mecbur bırakıldım. Mukaddes toprak Filistin'de yahudiler için millî
bir devlet kurulmasına muvafakat etmem konusunda bana ısrar ettiler. Bütün
ısrarlarına rağmen bu teklifi kat'î surette reddettim. Nihayet 150 milyon
İngiliz altını va'd ettiler. Bu teklifi de reddettim ve kendilerine
şu cevabı verdim: “150 milyon İngiliz altını değil dünya dolusu altın verseniz bu teklifinizi asla kabul etmeyeceğim.”
“Ben Millet-i İslâmiyye'ye ve Ümmet-i
Muhammed'e otuz seneden fazla hizmet ettim. Atalarımın yüzünü kara çıkarmadım. Bu kat'î
cevabımdan sonra tahttan indirilmem konusunda görüş birliği ettiler ve beni
Selânik'e gönderdiler. Mevlâya hamd ettim ve ediyorum ki, mukaddes toprak
Filistin'de bir yahudî devleti kurulması teklifinden kaynaklanan ebedî ayıbın lekesini Osmanlı
Devleti'ne ve Âlem-i İslâm'a sürmeyi kabul etmedim. (Bunun üzerine) olan oldu.”
Görüldüğü üzere Abdülhamid Han iktidarda
kaldığı sürece Osmanlı Devleti’nin bir karış toprağını bile vermemiş ve onurlu
bir şekilde mücadelesini sürdürmüştür. Ancak o yıllarda onu anlamakta zorlanan
ve tahttan indirilmesini alkışlayanlar, ilerleyen yıllarda pişman olmuş, lakin
son pişmanlıkları fayda vermemiş ve iş işten çoktan geçmiştir.
Dolayısıyla geçmişte yaşananlardan ders
çıkartmak aklı başında insanlara düşer. Nitekim aradan bir asır
geçmesine rağmen Abdulhamid Han gibi ülkeye hizmet eden güçlü bir lider
hakkında günümüzde de aynı tarz haberler yaptırtılmakta, aynı içerikte yalan
haberler tekrarlanmakta ve benzer köşe yazıları yazdırtılmaktadır. Bu hainler
ve içerideki maşaları günümüzde de benzer söylemleri tekrarlayarak ülkeyi bölmek
ve güçsüz düşürmek için ellerinden geleni arkalarına koymamaktadır. Kendi
çıkarları için her şeyi göze alan bu azgın ve sinsi insanlar topluluğu her
türlü alçaklığı yapmaktan da çekinmemektedir.
Bir zamanlar böyle oyunlara gelen, Osmanlı Devleti’nin parçalanma
sürecini hızlandıran kimseler kısa vadede bir takım menfaatler elde etseler de
uzun vadede hem kendileri kaybetmiş hem de ülkeye kaybettirmişlerdir. Bu
nedenle tarihten ders alınması gerekir. Aksi halde ilerleyen yıllarda büyük
felaketlerle karşılaşıldığında kimsenin ağlamaya ve sızlanmaya hakkı
olmayacaktır.
Sonuç olarak, şurası bilinmelidir ki tüm bu yapılanların asıl amacı Abdulhamid
Han’ın şahsıyla ilgili değildir, aksine Osmanlı Devleti’ni yıkmaktır. Nitekim
bu tezgâhı/kumpası kuranlar emellerine ulaşmış, Abdulhamid Han’ı tahttan
indirmiş ve Osmanlı Devleti’ni yıkmayı ve parçalamayı başarmışlardır. Şimdi de
amaç Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek, parçalamak, “bölgesel, küresel ve süper güç
olmasını” engellemek, manda ve himayeye zorlamak ve sömürüye devam etmektir. Bu
bakımdan hâlâ bu oyunu görmeyenlerin tarihî bilgilerini yeniden gözden
geçirmeleri, yaklaşık bir asır önce yaşanan bu acı hadiseden ibret almaları ve ülkelerine
sahip çıkmaları kendi yararına olacaktır. (29.08.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder