Türkiye’de İşsizlik Sorunu Yok, Tembellik Sorunu Var! (210)
İşsizlik sorunu tüm dünyanın çözmeye çalıştığı sorunların başında gelmektedir.
Bu konuda toplantılar yapılmakta ve çözüm önerileri masaya yatırılmakta, ama
kalıcı sonuçlara bir türlü ulaşılamamaktadır. Nitekim benzer şekilde ülkemizde
de işsizliğin bir problem olduğu yıllardır konuşulmakta, pek çok kimse bu konu
üzerinden politik çıkar elde etmekte ve insanların duygularıyla oynanmaktadır.
Oysa durum bize göre çok daha farklıdır. Sorun, işsizlik sorunu değil, “kalifiye
eleman” sorunudur. Kaliteli bir eğitimle kaliteli insan yetiştirememe
sorunudur.
Şurası bir gerçektir ki, kaliteli olan ve yaptığı işin hakkını veren bir insana
dünyanın her yerinde iş imkânı vardır. Ama kendini bir alanda geliştirmeyen,
fırsatçı ve hazıra konmak isteyenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur.
Bir mesleği en güzel şekilde öğrenmeyen, sevdiği işi yapmak için
yeteneklerini geliştirmeyenlerin “İşsizim”
diye ortalıklarda dolaşması hem çok ayıp hem de yanlıştır. Böyle tipler
sadece kendilerine yazık etmemekte, aynı zamanda etraflarına da zarar
vermektedir.
Bir mesleği iyice öğrenen,
ahlaklıca çalışan ve işini adam gibi yapana dünyanın her yerinde iş, aş ve
ekmek vardır. Dolayısıyla sorun işsizlik sorunu değildir. Sorun, kendini
bir meslekte geliştirmeyen tembel, uyuşuk, beleşçi ve asalak insan sorunudur.
Bu zamana kadar ki tecrübemiz bize şunu göstermiştir ki, pek çok insan
hazıra konma, hak etmeden ücret alma, üretmeden tüketme, başkalarının sırtından
geçinme, ehil olmadığı yerlere torpille gelme, kısa yoldan köşeyi dönme
derdindedir. Bütün bunlar ahlaksızlıktır.
“Ben kendimi geliştirmek için bu
zaman kadar ne yaptım?”, “Ben bu göreve layık mıyım?”, “Ben bu görevin hakkını
gerçekten verebilecek miyim?”, “Ben buradan kazanacağım parayı helal
ettirebilir miyim?”, “Acaba benden daha iyi olanların hakkını gasp etmiş
olabilir miyim?” gibi soruları kendine sormayanların “İşsizim” demeye ve duygu sömürüsü yapmaya asla hakları yoktur.
Severek yapacağı, yeteneklerini
sürekli geliştireceği ve insanlığa faydalı olacağı mesleği seçip bunu adam gibi
yapmayanların asalak/beleşçi olduklarında hiçbir şüphe yoktur.
Kendisine çalışması için her türlü imkânlar sunulduğu halde zora talip
olmayanların, bedel ödemeyenlerin, ter dökmeyenlerin, uykusuz
sabahlamayanların, dirsek çürütüp kafa patlatmayanların boş boş konuşup “İşsizim” demeye asla hakları yoktur.
Kendine verilen her türlü nimetin hakkını vermeyenlerin, televizyon
başında ömür tüketenlerin, dizi film müptelası olanların, internette boş boş
dolaşanların, kahve köşelerini mesken tutanların, futbolla yatıp futbolla
kalkanların, zevkleri uğruna yaşayanların “İş
yok ki” demeye asla hakları yoktur.
Kaliteli ve aranan eleman olmak için çalışmayanların “İşsizim” diye saf insanları kandırmaya ve kendilerine acındırmaya
asla hakları yoktur..
Böylelerine verilecek cevap; “Hangi
mesleği yaparsın?”, “Kendini hangi alanlarda geliştirdin?”, “Bu işe ehil
olduğuna dair belgelerin ve tecrübelerin nelerdir?”, “Zamanını nasıl
geçiriyorsun?”, “Neden atanmak için senden istenilen o yüksek puanı almadın?”,
“Neden derslerini çalışmadın da ortalıkta boş boş dolaştın?”, “Neden kendini o
göreve hazır hale getirmedin? Bunun için gece gündüz çaba sarf etmedin?”, “Neden
falanca kursa gidip sertifikalar almadın?”, “Neden mesleki tecrübe edinmek için
kurslara gitmedin?” ve benzeri soruları sormak olmalıdır.
Bu sorulara tatmin edici cevaplar vermeyenlere acımak kanaatimizce doğru
değildir. Bunlara acıyanlar ülkelerini sevmeyen ve ülkelerinin kalkınmasını
istemeyenlerdir.
Geçenlerde bir ilimizin valisi açıkladı. Geliştirdikleri proje kapsamında
600 gence iş vereceklerini belirtti. Ortaya koydukları şartların da şunlar
olduğunu söyledi: “Gençleri iş garantili kursa alacaklarını, onları bir
meslekte 6 ay boyunca yetiştireceklerini, bu gençlerin cebine günlük 15 TL cep
harçlığı koyacaklarını ve kursu başarıyla bitirenleri de istihdam edeceklerini”
ifade etti. Ancak üzülerek devam etti ve şöyle dedi: “Bu ilanımıza başvuru
sadece 10 kişiyle sınırlı kaldı ve maalesef bu kursları açamadık.”
Ben de buradan soruyorum: 240 bin nüfuslu bu kentimizde hani işsizlik
sorunu vardı? Nerde bu işsizler? Hani işsizlik baş edilemez bir sorundu? Nerede
bu işsiz gençler ve onların aileleri? Neden bu kursa müracaat etmediler? Neden
kendilerini geliştirmeleri için önleri konulan böyle harika bir fırsatı heba
ettiler ve geri teptiler? Yoksa işi mi beğenmediler? Hak etmedikleri masa başı
bir iş mi bekliyorlardı? Torpille bir yere kapağı atıp yan gelip yatmak mı
istiyorlardı? Yattıkları yerden maaş almayı mı arzu ediyorlardı?
Dolayısıyla herkes dönüp kendine bakmalıdır. Bazı politikacılar da siyasi
amaçları için gençlerin ve ailelerin duygularını istismar etmekten artık
vazgeçmelidir.
Öte yandan şu da ifade
edilmelidir ki, kendi yandaşını işe almak ve hak etmediği göreve getirtmek de
kul hakkıdır, haramdır ve çok büyük bir vebaldir. Herkes hak ettiği göreve getirilmelidir.
Fazilet ve liyakat esaslı görevlendirme esas olmalıdır. Yüksek puan
almayı hak eden çalışkan ve dürüst kimseler asla mağdur edilmemelidir. Mağdur
edenlere yaptıklarının bedeli mutlaka bu dünyada hukuk önünde ödetilmelidir.
“Bu genç ya da bu adam bizden,
biz ne dersek onu yapar” mantığı yanlıştır. “Bu adam ya da kadın o işi en güzel şekilde
yapar ve o işin hakkını verir” düşüncesi egemen olmalıdır. İslâm
ahlakının gereği de budur. Kalkı ki bozulmamış insan vicdanı da bunu söyler.
Diğer taraftan “Nerde bu
millet? Nerde bu devlet?” diye suçu başkalarına atma mantıksızlığı/aymazlığı
da derhal terk edilmelidir. Herkes önce kendine bakmalı ve bir işi en güzel
şekilde yapacak olgunluğa, kıvama, ehliyete ve liyakate ulaşmanın yollarını
aramalı ve buluncaya kadar da çalışmasını aralıksız sürdürmelidir.
“Ne iş olsa yaparım abi!”
devri geçmişte kalmıştır. Artık herkes bir konuda uzman olmak zorundadır. Bu
ülkenin iyi fırın işçisine, iyi kaportacıya, iyi fayans ustasına, iyi çobana,
iyi demir ustasına, iyi çiftçiye, iyi öğretmene, iyi doktora, iyi temizlik
işçisine, iyi inşaat işçisine, iyi polise, iyi hâkime, iyi savcıya, iyi
avukata, iyi gazeteciye, iyi pilota, iyi imama, iyi vaize, iyi müftüye, iyi
akademisyene, iyi girişimciye, iyi ev hanımına, iyi psikologa, iyi sosyologa,
iyi iş adamına, iyi esnafa, iyi sanatkâra vs. ihtiyacı vardır. Her meslek
değerlidir. Dolayısıyla herkes işini en güzel şekilde yapmalı ve buradan
kazandığı parayı/ücreti helal ettirme derdinde olmalıdır.
Diğer taraftan kimi insan kas gücüyle işini yapar; kimi de akıl/zihin
gücünü kullanır. Bu itibarla hepsinin ürettiği değer ve emek kıymetli ve
saygındır. Bedenen çalışmaya bakıp ona önem veren, ama bilgiyi, aklı etkin
kullanmayı, zihin emeğini/düşünce üretimini gözardı edenler de “dar kafalı” kimselerdir.
Bu nedenle her türlü kaliteli iş, emek, hizmet, bilgi ve ürünün değerli olduğu
unutulmamalı ve bunlara hak ettiği değer mutlaka verilmelidir. Tekrar
belirtelim ki, bir mesleği en iyi yapana dünyanın her yerinde iş vardır.
Öte yandan başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getiren,
hak etmediği koltuğu kapan, üretmeden tüketen, tembel tembel oturan, aylak
aylak gezen, sürekli sızlanan ama hiçbir değer/hizmet üretmeyen, kendini
yenileyip geliştirmeyen insanın onurlu ve şerefli bir insan olduğunu söylememiz
zordur.
Sonuç olarak, ülkemizde işsizlik sorunu yok “tembellik sorunu” vardır.
Kalifiye eleman sorunu vardır. Bu bakımdan yetenekleri geliştirip meslek sahibi
olmayanların suçlamaları gereken kendileridir. Suçu anneye, babaya, öğretmene
ve çevreye atan işsizler, mazeret üreten, boş, beceriksiz, kifayetsiz, tembel,
asalak ve beleşçi tiplerdir. Bunlara da sözlerine de asla değer verilmemelidir.
(03.02.2012)
Yorumlar
Yorum Gönder