Sünnetullah Nedir? -1- (199)
Yüzyıllardan beridir insanların en çok merak ettiği ve anlamaya çalıştığı
konuların başında “kader” gelmektedir. Kaderle ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de dolaylı
ya da doğrudan bilgiler mevcuttur. Ancak bu temel bilgiler genellikle sağlam
muhakemeyle değerlendirilememiş, zayıf veya uydurma rivâyetlerin etkisinde
kalınmış, âyetler bunlara dayanılarak yorumlanmış, kaderle ilgili doğru tespitler
yapılamamış, insanlara hatalı bilgiler verilmiş ve halen de verilmeye devam
edilmektedir. Bir başka ifadeyle müslümanlar başta olmak üzere dünyadaki
insanların kahir ekseriyetinin “kader anlayışı sakattır.”
Biz bu makalemizde kader-sünnetullah ilişkisini ele alıp, konuyu “âyetler
ve sahih sünnete bütüncül bakışla” açıklamaya çalışacağız. Bu itibarla
öncelikle sünnetullahın bir tanımını verelim.
Bize göre sünnetullah (çünkü çoğunluğun kanaati çok başkadır); “Allah’ın kendisi için benimsediği değişmez davranış tarzı”dır. Yani; Kur’ân’da da ifade edildiği
üzere sünnetullah, “Yüce Allah’ın kendisinin bizzat uymayı taahhüt ettiği,
kendisi için benimsediği, Levh-i Mahfuzda da kayıt altına aldığı ilkeler/kurallar
bütünüdür.”
Sünnetullah’ı Yüce Allah’ın “tabiata koyduğu kanunlar/yasalar”
şeklinde tarif etmek maalesef sünnetullahı izah edememekte ve Kur’ân’ın doğru anlaşılmasını
güçleştirmektedir.
Evrende Yüce Allah tarafından yaratılan fiziksel, kimyasal, biyolojik vs.
tüm kurallar hassas bir dengeyle yaratılmıştır ve bu kanunların adı “adetullah/âyetullah”tır.
Nitekim bu yasalar bir ölçü üzerine olmasaydı, sürekli değişseydi dünyada hayat
olmazdı ve bilim de yapılamazdı. Bu bakımdan söz konusu kanunların kıyamete
kadar değişmeyeceği Kur’ân’ın ifadesidir.
Görüldüğü üzere sünnetullah, âyetullahtan/adetullahtan
çok farklıdır. Tekrar ifade edecek olursak sünnetullah, “Yüce Allah’ın bizzat
kendisi için belirlediği ve kendisinin uyduğu ilkeler ve esaslar bütünüdür.”
Diğer taraftan tabiatta var edilen denge “kader” kelimesiyle de ifade
edilmiştir. Nitekim kaderin kelime anlamlarından biri de “ölçü ve dengedir.”
Konuyla ilgili şu âyetlere bakabiliriz:
“Biz, her şeyi bir kadere
(bir düzene, ölçüye, plana) göre
yarattık.”[1]
“Hiçbir şey yoktur ki, kaynağı
Bizim katımızda olmasın; ve Biz hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma
(hassas dengeye) dayanmasın.”[2]
“Ve O, gökleri yükseltti ve
[her şey için] bir ölçü koydu.
ki [siz, ey insanlar,] asla [doğruluk ve haklılık] ölçüsünden şaşmayasınız.”[3]
“Ve yeryüzünü yayıp üzerine
yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik; ve orada [hayatın] her türünün dengeli bir biçimde büyüyüp boyvermesini
sağladık”[4]
“O ki, göklerin ve yerin
egemenliği O'na aittir; soy-sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı
yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her
şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.”[5]
“Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.
Kim Allah'a dayanırsa O, ona yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah herşey için bir ölçü koymuştur.”[6]
“Bilin ki, Allah'a göre
ayların sayısı, Allah'ın gökleri ve
yeri yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca on ikidir; [ve] bunlardan dördü
haram aylardır...”[7]
Bütün bu âyetlerden anlaşıldığına göre Yüce Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu “kesin
bir hüküm” vardır ve o hükme göre her şey “belli bir ölçüye/kurala/hassas
dengeye” göre yaratılmaktadır. Yüce Allah tarafından konulan bu ölçünün
kıyamete kadar değişmeyeceği de şu âyetlerde ifade edilmektedir:
“Allah'ın (kendisi için
belirlediği) yöntemi (yol ve yordamı)
öteden beri hep böyledir ve siz Allah'ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!”[8]
“Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de [izlediğimiz] yol
buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir
değişme göremezsin.”[9]
“Daha önce gelip geçen [bu
tür günahkar]lar için Allah'ın tatbik ettiği yol budur; ve sen Allah'ın tatbikatında bir değişiklik
göremezsin!”[10]
“...Halbuki, bütün şeytanî tuzaklar [sonunda] sadece sahiplerini yutar;
yoksa onlar, önceki [günahkar]ların [sürüklendikleri] yoldan başka bir şey mi
bekliyorlar? Sen Allah'ın tuttuğu yol
ve yöntemde (nizam ve yasalarında) hiçbir değişiklik göremezsin; evet sen, Allah'ın yolunda ve yönteminde bir sapma göremezsin!”[11]
“Fakat cezamızın farkına vardıktan sonra iman etmiş olmaları kendilerine
bir fayda sağlamayacaktır. Allah'ın kulları için her zaman uyguladığı yol yöntem budur: İşte, hakikati inkâr etmiş
olanlar, o zaman ve orada, ziyana uğramış olacaklardır.”[12]
Görüldüğü üzere Yüce Allah, bütün
bu âyetlerde yarattığı tüm kullarıyla ilgili olarak kendisi için belirlemiş
olduğu yasalarında hiçbir değişikliğe gitmediğini ve bundan sonra da
gitmeyeceğini açıkça ifade etmektedir.
Bu nedenle nasıl ki Yüce Allah,
kullarının yaşadığı dünyada onlar için belirli kurallar ortaya koymuş ve
bunlara uyulmasını istemişse, aynı şekilde kendisi için de ilkeler belirlemiş
ve koyduğu prensiplere harfiyen uyduğunu şu âyetlerde haber vermiştir:
“Rabbinin [her günahkara tevbe için tanınan] belirli süre konusunda önceden verilmiş bir kararı olmasaydı,
[günah işleyenlerin derhal cezalandırılması] kaçınılmaz olurdu.”[13]
Bu âyette
Yüce Allah, günahkarlara mühlet vermek konusundaki “sünnetullah”ı, yani bu
konudaki davranış tarzını haber vermekte ve koyduğu kurala uyduğunu açıkça
belirtmektedir.
“Katımızdan bir emir gereği:
çünkü biz [doğru yola ileten mesajlarımızı] her zaman göndermekteyiz”[14]
Bu âyette
ise Yüce Allah “kendisi için belirlediği ilkenin bir sonucu olarak” insanlara
kendi içlerinden peygamber gönderdiğini (vahiy meleği vasıtasıyla içlerinden bu
işi en iyi yapacak kişiyi görevlendirdiğini) ifade etmektedir. Görüldüğü üzere
burada da önceden belirlenmiş bir kural vardır ve Yüce Allah koyduğu kurala
uygun hareket etmektedir.
“Biz hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz; ve katımızda [insanların ne yaptığı,
ne yapabileceği konusunda] gerçeği söyleyen bir kitap bulunmaktadır;
binaenaleyh, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.”[15]
Bu âyette de Yüce Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük
yüklemeyeceğini, kayıtların çok güzel ve eksiksiz tutulduğunu, nimet külfet
dengesinin gözetilerek kimseye asla haksızlık yapılmayacağını açıkça ifade
etmekte ve bir ilkesini (sünnetullah) daha haber vermektedir.
“İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra
ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz (karar) geçmiş olmasaydı,
ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.”[16]
“Ve gerçek şu ki, Biz
Musa'ya da [öz olarak aynı ilkeleri içine alan bir] kitap verdik, insanların
bir kısmı ona karşı (da) kendi görüşleriyle karşı çıktılar. Eğer Rabbin tarafından önceden takdir edilmiş
bir karar olmasaydı, şüphesiz, aralarında [hemen, o safhada] yargı
gerçekleştirilir (ve işleri bitirilir)di...”[17]
“Şimdi onlar, [Allah'ın]
azabını çabuklaştırman için sana meydan okuyorlar; eğer [bunun için Allah
tarafından] belli bir vade (ecel) konulmuş
olmasaydı azap elbette başlarına
hemen gelirdi! Ama o âniden kopup gelecek ve hiçbiri de farkında
olmayacak.”[18]
Bu âyetlerde
de Yüce Allah “kendisi için koyduğu kurala uyduğunu”, belirlediği o sürenin
dolmasını beklediğini, derhal hüküm vermediğini açıkça ifade etmekte ve bir
sünnetullahı daha insanlara öğretmektedir.
“İmdi, eğer Allah, [bu dünyada] yaptıkları
kötülüklerden ötürü, insanları [hemen] tepeleyecek olsaydı, yeryüzünde tek bir
canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları, belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar
erteliyor. Süreleri dolduğu zaman, sonlarını bir an olsun ne
geciktirebilirler ne de öne alabilirler.”[19]
“Eğer Allah, insanları [hayatta] işledikleri
[kötülükler]den dolayı [hemen] hesaba çekseydi, yer üzerinde tek bir canlı
varlık bırakmazdı. Ama Allah, onlara [Kendisi tarafından] belirlenmiş bir
vadeye kadar mühlet tanır; vadeleri dolunca da [anlarlar ki] Allah
kulların[ın kalplerindekin]i görmektedir.”[20]
Bu âyetlerde ise Yüce Allah, işledikleri günahlar nedeniyle insanları
hemen cezalandırmadığını, eğer işledikleri kötülükler nedeniyle hemen cezalandırsaydı
yeryüzünde tek bir canlının bile kalmasının mümkün olmadığını ifade ederek “koyduğu
kurala uyduğunu” ve “kendisi için belirlediği o süreyi kesinlikle ihlal
etmediğini” belirtmektedir ki bu da O’nun bir başka sünnetullahıdır.
Bütün bu âyetlerden
anlaşılacağı üzere Yüce Allah’ın bizzat kendisi koyduğu kurallara
uymakta ve insanlara mühlet vermeye devam etmektedir. Belki insanlar bu süre
zarfında düşünüp ders alacak, akılarını kullanacak ve hatadan dönebileceklerdir.
Bu, O’nun lütfunun ve rahmetinin bir gereğidir ki bu da ayrı bir
sünnetullahtır. Nitekim Yüce Allah, “rahmeti kendine ilke edindiğini” başka âyetlerde
haber vermektedir. (19.08.2011)
Sünnetullahı daha iyi anlamaya haftaya kaldığımız yerden devam edelim.
[1] el-Kamer 54/49.
[2] el-Hicr 15/21.
[3] er-Rahman 55/7-8.
[4] el-Hicr 15/19.
[5] el-Furkan 25/2.
[6] et-Talak 65/3.
[7] et-Tevbe 9/36.
[8] el-Fetih 48/23.
[9] el-İsrâ 17/77.
[10] el-Ahzab 33/62.
[11] el-Fatır 35/43.
[12] el-Mü’min 40/85.
[13] et-Taha 20/129.
[14] ed-Duhan 44/5.
[15] el-Mü’minun 23/62.
[16] Yunus 10/19.
[17] Hûd 11/110.
[18] el-Ankebut 29/53.
[19] en-Nahl 16/61.
[20] el-Fatır 35/45.
Yorumlar
Yorum Gönder