Müslümanlar Haksızlıkları Nasıl Protesto Etmelidir? (229)
Dünya üzerinde insanlar yaratılmaya başladığı andan itibaren küfür ve
İslâm’ın mücadelesi başlamış ve halen devam etmektedir. Peygamberimizin
ifadesiyle hak ve batılın mücadelesi kıyamete kadar da devam edecektir.
Bugünlerde Batı dünyası, geçmişte olduğu gibi sinema, tiyatro, dizi film,
karikatür vs. sanatsal faaliyetleri kullanarak İslâm’a saldırmakta, Hz.
Peygamber’e hakaret etmekte, Kur’ân-ı Kerîm’i yakma girişimlerinde bulunmakta,
İslâm’ın şiddet ve vahşet dini olduğu algısını tüm dünyaya yaymak için elinden
geleni arkasına koymamaktadır.
Belli aralıklarla bu eylemlerini tekrarlayan Batı dünyasındaki güç
odaklarının bazı hedefleri olduğu açıktır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, bu şer odaklarına
işaret etmekte ve en çok İslâm’a saldırıyı yapacak iki odağın kimliklerini deşifre etmektedir. Âyet-i kerîmeyi birlikte
okuyalım.
“Bütün insanlar içinde [bu ilahî kelâma] inananlara en çok düşmanlık
yapanların yahudiler ve Allah'tan
başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar (müşrikler) olduğunu
kesinlikle göreceksin ve bütün insanlar içinde [bu ilahî kelâma] inananlara en
çok şefkat gösterenlerin ise “Biz hristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin:
böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki bunlar kibre
kapılmamışlardır.”[1]
Görüldüğü üzere Kur’ân-ı Kerîm, inananlara en çok düşmanlık edecek
kimseleri iki kategoride değerlendirmektedir. Bunlardan birisi, “yahudileşmiş olup İslâm’a düşmanlık
besleyenler” diğeri ise; “Allah’tan başka varlıklara ilahlık yakıştıran, şeytanın
emrine girmiş, arzularını ilah edinmiş, müşrik ve münafıkların” tamamıdır.
Bu âyeti açıklayan başka bir âyette ise müslümanlara yönelik en çok
incitici söz, hakaret, kışkırtma, ayrımcılık, nefret söylemi ve aşağılamayı
yapacak olanların bazı özelliklerine şöyle işaret edilmektedir:
“Mallarınızla ve canlarınızla mutlaka sınanacaksınız: Ve doğrusu, hem sizden önce vahiy verilenlerden hem de
Allah'tan başka varlıklara ilahlık yakıştıranlardan (müşriklerden) birçok
incitici söz işiteceksiniz. Ama eğer zorluklara sabırla katlanır ve O'na karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olursanız; bilin ki bu, azimle sarılanacak bir
iştir.”[2]
Kısaca ifade etmek gerekirse, Ehl-i kitap’tan olup da günümüz dünyasında
petrol, silah, ilaç, enerji, medya ve bankacılık gibi önemli sektörleri ele
geçiren, buralarda ciddi pay ve söz sahibi olan kodaman aileler, ellerindeki
imkânları kaybetmemek ve dünyanın kaynaklarını sömürmek maksadıyla kendilerine
tek rakip olarak gördükleri İslâm’ı hedef almakta ve kendileri gibi
düşünmeyenleri kitle iletişim araçlarıyla korkutarak yanlarına çekmeyi
başarmaktadırlar. Bunun için de terör örgütleri kurmakta, kullanmakta ve zaman
zaman bu örgütlere yaptırttıkları eylemlerle inşa ettikleri sömürü düzenini
devam ettirmektedirler.
Öte yandan İslâm’a ve müslümanlara
her türlü hakareti reva gören bu kimseler İslâm ülkelerinde istikrarsızlık,
kaos, kargaşa, iç savaş ve karışıklık çıkartıp silah satmak, canlı bombalar
patlatıp İslâm’ı kan ve şiddet dini gibi göstermek ve İslâm’ın yayılmasını
engellemek istemektedirler.
Aynı âyet, bu tür durumlarla karşılaşan mü’minlere “aktif sabırla”
mücadeleye devam etmelerini, itidal ve teenniyi elden bırakmamalarını tavsiye
etmekte, bir başka âyette ise “en güzel mücadele metodunu” önermektedir.[3] Nitekim söz konusu âyet şudur:
“Zulmedenleri hariç, Ehl-i kitab ile en güzel olan şeklin
dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem
bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlahımız da
sizin İlahınız da bir ve aynı İlahtır ve Biz O'na gönülden teslim olduk.”[4]
Bu itibarla kutsal değerlerimize hakaret edildiğinde müslümanların
yapması gereken, tepkilerini akıl, mantık, sağduyu ve sükûnet içinde ortaya
koymalarıdır. Zira bu tür provokasyonlara şiddetle karşılık vermek, suçsuz ve
masum sivillere saldırmak, bozguncuların istediklerini yapmak ve kurulan tuzağa
düşmek anlamına gelir. Bu nedenle haklı iken haksız konuma düşmemek için her
zaman tedbirli ve dikkatli olmak gerekir.
Diğer taraftan sadece slogan
atmakla yetinmek, etrafı ateşe vermek, kırıp dökmek, genellemeci ve toptancı
bir tavır takınarak tüm Batılıları hedef almak, Ehl-i kitabın tamamını aynı
gözle değerlendirmek ve onlara hakaretlerde bulunmak da doğru değildir.
Yapılması gereken, “bu tür azılı zalimler” hariç “müspet kimselerle” barış ve
diyalog içinde olmaktır. Bu hain saldırıları yapanların alçakça planlarını
deşifre etmek ve Batı dünyasındaki sağduyu sahibi insanların gönlünü kazanmaya
çalışmaktır.
Herhangi bir dinin değerlerine
saldırıp hakaret etmenin düşünce ve ifade özgürlüğüyle alakası olmadığını, “eleştiri”
ve “hakaretin” ayrı şeyler olduğunu, İslâmofobi ve nefret söylemi gibi bu tür
provakatif eylemlerin de aynen “ırkçılık ve ayrımcılık suçları kategorisine
alınması gerektiğini” onlara tekrar tekrar anlatmaktır.
Ayrıca, İslâm’ın değerlerine hakaret eden bu küresel çetelerin
şirketlerinin ve onlara destek olan ülkelerin mallarını “kararlı bir şekilde boykot
ederek” iyi bir ders vermektir.
Bununla birlikte uzun vadede yapılması gerekenler ise şunlardır:
İslâm doğru tanıtmak ve en güzel şekilde temsil etmek için öncelikle
kendi ülkemizde huzur, güven, barış ve istikrar ortamını tesis etmek gerekir.
Bununla birlikte demokratik mekanizmaları kullanarak her ülkede sivil baskı
grupları/lobiler oluşturmak, çok çalışarak dünya markası mallar üretmek, bu ürünlerin
sayısını artırmak, yeni icatlar yaparak ekonomik kalkınmayı sağlam temellere
oturtmak kısacası, ekonomik yönden de sözü dinlenen “süper güç” olmayı başarmak
lazımdır.
Şiddete şiddetle karşılık vermek, slogan atmak ve sadece bağırıp çağırmak
doğru değildir. Böyle yapmak işin kolayına kaçmak, kışkırtıcıların oyunlarına
gelmek ve İslâm’ın evrensel mesajını dar alana hapsetmek demektir. Dolayısıyla müslümanların
çok daha akılcı protesto yöntemleri geliştirmeleri şarttır.
Sonuç olarak, her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur’ân-ı Kerîm’in
tavsiyesi açık ve nettir. Kanaatimizce “dinsizin
hakkından imansız değil”, Kur’ân’ın ilkelerine uygun hareket eden,
dinini ve değerlerini doğru tanıyan, tanıtan ve temsil eden, zulme zulümle
karşılık vermeyen, haktan ve adaletten ayrılmayan, her ne olursa olsun haddi
aşmayan, teenni ile hareket eden ve en güzel mücadele metodunu sergileyen kâmil mü’min gelir. (21.09.2012)
Yorumlar
Yorum Gönder