Kürtajı Savunanlar ve Empati Yoksunluğu (220)
Daha öncede kürtaj konusunu değişik yazılarımızda değerlendirmiş ve
görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmıştık.
Ancak bugünlerde kürtaj konusu tekrar gündeme geldiği ve sıkça
tartışıldığı için görüşlerimizi yeniden paylaşmamız elzem olmuştur.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, kürtaj kesinlikle bir “doğum kontrol
yöntemi” değildir ve asla olamaz.
Kürtajı doğum kontrol yöntemi olarak gören ve kürtaj yaptıranlar alanen cinayet işlemektedirler. Zira 9
ay 10 gün sonra bir “insan” olarak dünyaya geleceği, gözlerini dünyaya insan
olarak açacağı neredeyse kesin bir
canlının (insanın) yaşamına son vermeye hiçbir kimsenin hakkı ve yetkisi
yoktur. Çünkü embriyonun/ceninin yaşam haklarını hiçe sayarak kürtaja
başvurmak, insanın hayat hakkının apaçık ihlalidir. İşte bu nedenle kürtaj
cinayettir.
Bu itibarla tekrar ifade edelim ki, yaşam hakkı en temel ve dokunulmaz bir
hak olup haksız yere hiçbir
şekilde başkası tarafından (anne ve baba dahi olsa) sonlandırılamaz. Zira âyet-i
kerîme açıktır.
“...Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk
çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür.
Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları
yaşatmıştır....”[1]
Doğduktan sonra bir çocuğu
öldürmek nasıl cinayet ise doğmadan önce de daha anne karnında iken bir ceninin
yaşamına son vermek aynı şekilde cinayettir.
Çünkü âyette de belirtildiği üzere anne karnındaki o cenin kimseyi
öldürmemiş ve yeryüzünde bozgunculuk da çıkarmamıştır. Onun hiçbir suçu ve
günahı yoktur. Onun korunmaya ve kollanmaya ihtiyacı vardır. Zira o savunmasız
bir haldedir.
Öte yandan Yüce Allah’ın verdiği canı
ancak Yüce Allah’ın alacağını iddia eden, ama bu sözünde samimi olmayan
kimselere de dikkat etmek gerekir. Kanaatimizce böyle söylediği halde tam
tersini yapan, kürtajı savunan ve anne karnındaki savunmasız yavruyu katletmeyi
tavsiye eden bir zihniyet, gerçeklere gözünü ve kulağını kapatan ve hakikati
bir türlü kabul etmek istemeyen bir zihniyettir.
Sperm ve yumurtanın birleşmesinden önce meşru her türlü doğum kontrol
yöntemini kullanmayanların daha sonra kalkıp “oluşmuş bir cenini” katletmeleri
resmen cinayettir. Zira anne karnında
yaşam başladığı “o anda” hayat hakkı başlar ve o canlı asla mazeretsiz olarak
yok edilemez. Nitekim bu konuda Kur’ân’da mü’minlere uyarılar vardır ve mü’minlerin
haksız yere bir cana kıyamayacakları açıktır.[2]
Dolayısıyla meşru yöntemlerle doğum kontrolü caizdir ama kürtaj kesinlikle
haramdır.
Nitekim ünlü İslâm âlimi Gazzâlî de tıpkı bizim ifade ettiğimiz gibi anne
rahminde cinsel birleşme anından itibaren hâsıl olan şeyi yani cenini, "insan varlığının bir
aşaması" olarak kabul etmiş ve bunu imhâ etmeyi bir cinayet olarak görmüş ve öyle nitelendirmiştir.
Aynı şekilde günümüz İslâm âlimlerinden Prof. Dr. Hayreddin Karaman da
konuyla ilgili hem geçmişte hem de günümüzde yapılan ictihadlara bakarak,
ulaşılan son bilimsel verilere dayanarak bir değerlendirme yapmış ve kanaatini
ortaya koymuştur. Karaman’a göre, “günümüzde
Hanefî mezhebi adına 120 günden önce çocuk aldırmanın caiz olduğunu söyleyen
kimseler ve böyle fetvâ verenler cinayete iştirak suçunu” işlemişlerdir.
Ayrıca Karaman, “İslâm hukukuna
göre çocuğun medenî haklardan
istifade etme ehliyetinin daha ana rahmine düştüğü andan itibaren başladığını”
ifade etmektedir ki, biz de yıllardır bu görüşü savunmaktayız.
Dolayısıyla anne karnında minicik elleri, ayakları ve organları birer
birer parçalanan o ceninin yerine kendini koyamayan, empati yapamayan ve o
canlının yok edilme hakkını savunanlar şeytanın adımlarını takip eden “şeytanlaşmış
insanlardır.” Zira böyle bir kürtaj videosunu seyretmeye insan olanın vicdanı
dayanamaz. Ama vicdanını bozmuş, fıtratına yabancılaşmış sadece zevki ve hazzı
önceleyen tipler böyle bir cinayeti savunabilirler. Empati yoksunu böylelerin konuyu bir de bu açıdan değerlendirmelerinde
fayda vardır.
Öte yandan özürlü doğacak diye bir ceninin yaşam hakkının elinden
alınması da aynı şekilde cinayettir. Zira onun da yaşama hakkı vardır ve hiç
kimsenin onun yaşam hakkını elinden almaya ve sonlandırmaya yetkisi yoktur.
Kanaatimizce anne ve babanın da böyle bir hakkı/yetkisi yoktur. Böyle bir
çocuğun doğmasını engellemek cinayettir. Eğer anne ve baba o çocuğa bakamayacak
ve yetiştiremeyeceklerse doğum gerçekleştikten sonra devlet kurumları bu görevi
üstlenir, çocuğu onlardan alır ve en güzel şekilde yetişmesini sağlar.
Çünkü engelli de olsa o insanın yaşam hakkı vardır. İşin kolayına kaçarak
böyle bir tavır takınmak, “ilahî kadere
rıza göstermemek” ve engelli doğacak diye o ceninin yok edilmesini istemek
kesinlikle doğru değildir. Neyin kendisi için hayırlı olacağını
bilemeyen bir kimsenin tamamen pozitivist ve materyalist bir bakış açısıyla
meseleye yaklaşması son derece yanlıştır.
Benzer şekilde tecavüze uğrayarak hamile kalan kadınların kürtaj olma
haklarının olup olmadığı hususu üzerinde de düşünülmesi gerekir. Bize göre o
kadınlar ancak doğumlarını gerçekleştirdikten sonra o çocuğu isteyip istememe
hakkına sahiptirler. Tekrar ifade edelim ki, daha anne karnında iken hiçbir
suçu ve günahı olmayan bir ceninin kürtajla yok edilmesini isteme hakkı “tecavüze
uğrayan kadınlara” da verilemez. Elbette
beden onlarındır ama taşıdıkları can (insan) artık onlara ait değildir; o can
sadece onlara bir emanettir. O emanet üzerinde her türlü tasarruf hakkı onlara verilmemiştir.
Bu itibarla o emaneti hiçbir geçerli mazeret yokken sebepsiz yere katletmek
haramdır. Zira bu işin kolayına kaçmak olacaktır.
Böyle bir durumla karşılaşmış kadınların kürtaj olmalarını savunan “İslâm
bilginleri (!)” çıkmıştır ve bundan sonra da çıkmaya devam edecektir. Ama bize
göre doğru olan görüş, masum ve savunmasız o yavrunun (insanın) yaşama hakkının
olduğudur. Tecavüz mağduru o kadın, çocuğunu doğurduktan sonra bakmak ve
büyütmek istemezse, sosyal devlet o çocuğu o kadından alır, her türlü
ihtiyacını karşılar, bakar, büyütür. Yahut o yavruyu çocuğu olmayan ailelere
evlatlık olarak verir ve o yavrunun yaşamasını sağlar. Zira o yavrunun tecavüz
hâdisesinde hiçbir suçu ve günahı yoktur. Dolayısıyla suçu ve günahı olmayan bir
canın yok edilmesini savunmak insafla, hakkaniyetle ve adaletle hiçbir şekilde bağdaştırılamaz.
Özetle, böyle durumlarda “Öldür ve kurtul”, “Kürtaj ol ve kurtul” mantığı kesinlikle doğru değildir. Zira bunun
“sözde töre ve namus cinayetlerinden” hiçbir farkı yoktur. Tecavüze uğradı diye
genç bir kızı veya kadını öldürmek nasıl cinayet ise suçu ve günahı olmayan o
çocuğu da öldürmek aynı şekilde cinayettir ve en büyük zulümdür. (Diğer
taraftan tecavüze eden sapık kişiye verilecek cezanın ne olması gerektiği
hususu şu an bizim konumuz değildir. Bir kadına tecavüze eden ve mahkeme
kararıyla suçu kesinleşen kişiye verilebilecek en büyük ceza neyse o mutlaka
verilmelidir.)
Sonuç olarak, kürtaj bir cinayettir ve ceninin yaşam hakkı vardır. Kürtaj
asla bir “doğum kontrol yöntemi” değildir. Hanefî mezhebi adına
konuşan ve “Ruh üflenmedi daha”
gerekçesiyle 120 günden önce “çocuk aldırmanın caiz olduğunu” söyleyenlerin
tamamı yarım hoca, çakma ilahiyatçı, din tüccarı ve hoca müsveddeleridir. Bu
şarlatanlar doğru dürüst araştırmadan konuştukları ve böyle uyduruk bir fetvâyla
insanları yanlış yönlendirdikleri için resmen “cinayete iştirak suçu” işlemişlerdir.
Diğer taraftan bu tür yarım hocalara bakarak karar veren insanlar da ayrıca
suçludurlar. Zira bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek
Kurulu’nın ne dediğine bakmak uygun olur. Kanaatimizce Diyanet’in bu konuda
vermiş olduğu fetvâ muteber ve geçerlidir. (08.06.2012)
Yorumlar
Yorum Gönder