Hac rezalet midir? Mecaz, Hakikat ve Münafıklar (186)
Mecazî ifadeleri hakikat zannedenlerin çok cahil kimseler oldukları ve böylelerinin
sözlerine itibar edilmemesi gerektiği İslam âlimlerinin ortak kanaatidir. Nitekim
âlimler; “Mecaz cahilin dilinde hakikat kesp eder”
diyerek bu gerçeğe işaret etmişlerdir.
Âlimlerin yaptığı bu tespit son derece doğru ve yerindedir. Bu nedenle mecazî
ifadeler doğru anlaşılmalıdır.
Konuyu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Mesela bir köşe yazarı, sırf Allah
rızası için kurban kesen müslümanların çok büyük sevaplar kazanacaklarını ve Sırat Köprüsü’nü kolayca
geçebilecekleri mecazî ifadesini anlamamakta ısrar etmekte, bir ineğin sırtına
7 kişiyi bindirmekte, mecaz ile hakikati bilerek birbirine karıştırmakta ve dinî
bir emirle alay etmektedir. Kanaatimizce böyle bir düşüncede olan ya cahildir
ya da art niyetlidir. Nitekim bu köşe yazarının İslam’dan nefret eden kötü
niyetli birisi olduğu daha önceki yazdıklarından anlaşılmaktadır.
Bu ve benzeri tipler kalplerinde İslam’a büyük bir kin, nefret ve öfke
beslemekte, bunu doğrudan ifade etmekten çekindikleri zamanlarda ise bazı simge,
sembol ve mecazlar üzerinden amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bu İslam
düşmanları, zaman zaman İslam’ın sembollerini küçümsemekte, mecazî olarak ifade
edilmiş hususları gerçekmiş gibi sunmakta, dinî değerlerle alay etmekte ve dalgalarını
geçmektedirler.
Kendilerinin de müslüman olduklarını söyleyerek bazılarını kandırmayı
amaçlayan ve “inancın da kabahatin de gizli
olması ve Allah ile kul arasında kalması gerektiğini” ısrarla savunan
bu adamlar kesinlikle iyi niyetli, samimi ve dürüst değillerdir. Çünkü İslâmî simgeler/semboller,
bazı kelime ve kavramlar söz konusu olduğunda, kısaca iş ciddiye bindiğinde bu
tipler gerçek niyetlerini o zaman belli eder, insafsızca ve acımasızca İslam’ın
emirleriyle alay ederler. Namaza, oruca, hacca, kurbana, zekâta fırsat
buldukları anda saldırır ve bu ibadetlerin yerine getirilmesine de engel olurlar.
Mesela bunlar, hac ibadeti esnasında şeytan taşlanırken yaşanan bir
izdiham nedeniyle ölen hacıları haberleştirirken olayın vahametine odaklanmak
ve doğru bilgi vermek yerine gazetelerine “Hac rezaleti!” manşetini atar ve hac
ibadetinin kendisine saldırırlar. “Hacta yaşanan rezalet” deseler belki
kabul edilebilir; ama onlar doğrudan ve açıkça “hac rezaleti!” diyerek “hac ibadetinin kendisine” saldırmaktan imtina
etmezler. Hâlâ atılan böyle alçakça bir manşeti okudukları halde bu adamların verdikleri
diğer haberlere güvenen “müslümanlar” büyük bir yanlış içindedir. Bu bakımdan
onlara güvenen kimselerin “Kur’ân’da şeytanlaşmış insanların özelliklerinin
anlatıldığı âyetleri” dikkatlice okumalarında yarar vardır.
Yine benzer şekilde bu adamlar/kadınlar, Kur’ân-ı Kerîm’in indirilişinin
1400. yılı münasebetiyle “her akşam yarım saat Kur’ân’ın bir tefsirinin açılıp ailece
okunmasını” tavsiye eden Diyanet İşleri Başkanı’na ertesi gün manşetten “Bu
çağda bu kafa!” diye saldırmaktan ve hakaret etmekten çekinmez ve
bunda da hiçbir sakınca görmezler.
Yine alkolün zararları ortada iken ve aklı başında ülkeler bununla mücadele
etme yolları ararken onlar, alkollü içecekleri ısrarla savunurlar. Alkollü
birisi trafik kazası yapar, alkol kullanmayan başka insanların hayatlarını
tehlikeye atar ya da ölümlerine sebebiyet verirse, alkolün kötülüğünden hiç bahsetmez
ve suçu ne idüğü belirsiz “trafik
canavarı” gibi soyut bir kavramın üzerine atarak “insanların gerçekleri görmesini” engellerler.
Veya alkol yüzünden işlenmiş cinayetlerde alkolün rolüne ve kötü
sonuçlarına dikkat çekmek yerine izleyiciye o cinayette öldürülen kişilerin
hayat hikâyelerinden bazı kesitler aktararak “meseleyi başka yerlere” çeker, alınması gereken derse odaklanmaz
ve insanların da düşünmesini istemezler. Onların bu yaptıkları duygu sömürüsüdür, döktükleri yaş ise sadece timsah
gözyaşlarıdır.
Zira bunların amacı haber vermek ya da toplumu bilgilendirmek değildir.
Duyguları harekete geçirerek buradan rant elde etmektir. Alkol yüzünden işlenen
cinayetleri, kazaları ve olayları haber yaparak reyting toplamaktır. Alkolün
zararlarından bahsedenleri susturmak ve açıkça dinî değerlere cephe almaktır.
İslam’ın emirlerinden duydukları rahatsızlığı bu şekilde üstü örtülü ortaya
koymaktır.
Bir başka ifadeyle bu tipler, bütün bu acılara ve gözyaşlarına neden olan
alkollü içki tüketiminin yanlışlığına odaklanmak ve insanların dikkatini oraya
teksif etmek yerine lüzumsuz
ayrıntılara dalarak insanları oyalar ve gereken dersin alınmasına engel
olurlar. Bu yaptıkları gerçekleri perdelemektir ve toplumun zararınadır.
Ama toplum bunu anlamaz ve haber dinlediğini zannederek beyninin
yıkanmasına bilerek ve isteyerek izin verirse, şartlandırılmışlığını fark
etmeksizin kendisine öğretilenleri ertesi gün papağan gibi tekrarlamayı marifet
zannederse, bilinçaltına zerk edilmiş bir sürü yanlışı düşünmeksizin savunmaya
kalkarsa, bu gibi kimseler sadece kendilerine zarar vermez, aynı zamanda
dünyayı paylaştıkları diğer insanların da yaşamlarını tehlikeye atarlar.
Bu tipler, TV’lerden ve gazete sayfalarından nikâhsız birlikteliklerin ne
kadar iyi olduğunu anlatmaktan ve örnek göstermekten utanmazlar. Filmlerin
senaryolarında ya da sözde sanatçılarla yaptıkları röportajlarda “Evlilik
aşkı öldürüyor, en iyisi bu şekilde nikâhsız yaşamak” diyerek
verdikleri sinsî mesajlarla gençlerin beyinlerini yıkarlar.
Nikâhsız birlikte olduğu erkek
arkadaşı tarafından boğazı kesilerek hunharca öldürülen genç kızın hayat
hikâyesini ibretli bir şekilde izleyiciye vermek ve diğer genç kızları uyarmak yerine
meselenin bu yönüne hiç temas etmez ve “Vahşi
cinayet!”, “Bir kadın cinayeti daha!” diyerek prim toplamaya çalışırlar.
Bu olayın nedenlerine ve niçinlerine yoğunlaşıp aynı yanlışa başka
kızların düşmemesi için toplumu gerçek anlamda bilgilendirmezler. Bunun yerine timsah
gözyaşları dökerek reyting peşinde koşmaya devam ederler. Gayr-i meşru iş ve
eylemlerin kötü sonuçlarını gençlere göstermek yerine her türlü fuhşiyatın ve ahlaksızlığın
yaygınlaşması içi müşriklerle birlikte hareket eder ve bu konuda üstün çaba
sarf ederler.
Dolayısıyla bu ve benzeri insanların tavır ve davranışları ve yaptıkları
yayınlar dikkatle takip edilip değerlendirilmelidir. Zira bu tipler ciddiye
alınıp cevap verilmediğinde meydanı boş bularak çok daha büyük yanlışlara imza
atmaya devam edeceklerdir.
Bu itibarla konu üzerinde düşünen sorumluluk sahibi sağduyulu
kimselerin bu yarım gönüllü inananlara karşı “samimi mü’minleri” uyarıp
aldatılmalarını engellemeye çalışmaları bir görevdir. Bu vazifeyi her zaman
yapacak birileri olmuştur ve bundan sonra da olmalıdır.
Bu cümleden olarak mecaz ile hakikati bilerek ve maksatlı olarak
karıştıranlara, esas konular yerine ayrıntılara dalarak gerçekleri perdeleyenlere veya sulandıranlara,
insanların gerçekleri öğrenmesine engel olanlara karşı çok dikkatli olunması
gerekmektedir.
Görüldüğü üzere bir takım kavramların, olayların ve tartışmaların
arkasına sığınarak her fırsatta İslam’a olan kinlerini kusan bu kimseler her
asırda vazifelerine devam etmektedir. Bu
bakımdan aklı başında bir mü’min aynı delikten iki defa ısırılmaz; zira bu, Hz.
Peygamber’in bir sünnetidir. Peygamber’in bu sünnetini unutup hep aynı
yalanlara ve demogojilere kananların suçlamaları gereken aslında bu tipler
değildir; onların oyunlarına kanan ve gaflet uykusundan bir türlü uyanmak
istemeyen müslümanların bizzat kendileridir.
Özetle, herkes dinleriyle alay eden bu kimseleri ve onların özelliklerini
çok iyi bilmek, doğru analizler yapmak ve İslam’ın mesajını iyi öğrenmek,
anlamak ve savunmak zorundadır. Zira biz dinimizi koruyamazsak o da bizi koruyamaz.
Bu bakımdan İslam medeniyetinin yeniden ihyasına engel olan, Batılı ülkelerin taşeronluğunu
yapan, onların teknolojilerinden ziyade yaşam tarzlarını alarak
modernleştiklerini zanneden, İslam’a iyi gözle bakmayan, namaza, tesettüre,
kurbana, içki ve uyuşturucu yasağına, zinaya, Kur’ân’ın okunmasına ve
anlaşılmasına vs. karşı olan, dinî emirleri hafife alarak İslam’a saldırmayı
kendilerine görev sayanlara karşı uyanık olmak her mü’minin görevidir.
Sonuç olarak, sorumluluklarını öğrenmek yerine bu adamlara kulak veren,
onların tv’lerini seyreden, gazetelerini okuyan, sosyal medya organlarını takip
edenler sadece kendilerine yazık eder, şartlandırılmışlıklar sonucu aldıkları
yanlış ve isabetsiz kararlarla da İslam’ın ve ülkenin geleceğini tehlikeye atarlar.
Çare, herkesin dönüp kendisine bakması,
nerede yanlış yaptığını sorgulaması ve işe kendini düzelterek başlamasıdır. (21.01.2011)
Yorumlar
Yorum Gönder