Bu Ne Biçim Adalet Anlayışıdır Böyle? (202)
İnsanoğlu uyanık olduğu her dakika birileri ya da bir konu hakkında
sürekli olarak karar vermektedir. Acaba insan devamlı surette farklı konularda
kanaat belirtirken onun düşüncelerinin oluşumunda belirleyici olan faktörler
nelerdir ya da neler olmalıdır? Neye dayanarak konuşmalı veya görüş
belirtmelidir? İnsanın kararlarını belirleyen ilke ve prensipler nelerdir?
Acaba birisi ya da bir şey hakkında yanlış bir hüküm verirse bundan sorumlu
olacak mıdır? Düşünmeden konuşur, kalp kırar, insanları incitirse bundan mesul
müdür? Birilerini değersizleştirecek ya da itibarsızlaştıracak sözler sarf ederse
bunun bir vebali var mıdır? Duyduğu yalanları sürekli tekrar eder, laf taşır,
iftira atar, zalime destek olur ve gıybet ederse bu yaptığı nedeniyle ona hesap
sorulacak mıdır? Konuşması gereken yerde susar ve haklı olana destek olmazsa
hali nice olacaktır? İşte bu ve benzeri soruları herkesin kendine sorması ve
bunların cevaplarını aramaya başlaması kendi yararınadır.
Günümüzde maalesef müslümanların büyük çoğunluğunun bu konuda hassasiyet
taşımadıkları ve dillerine hâkim olamadıkları görülmektedir. (el-Mü’minun 23/3)
Oysa durum çok ciddi olup bunun vebali büyüktür; mesele sanıldığı kadar basit
değildir ve herkes bu konularda da imtihan olduğunu unutmamalıdır. Bunun
şuurunda olmayanlar ise sadece kendilerine yazık edenlerdir.
Konuyu daha anlaşılır kılmak için bazı sorular soralım ve örnekler
vererek meseleyi izah etmeye çalışalım.
Acaba bir insan hastalandığında kendisini “en iyi doktorun” ameliyat
etmesini isterken başka insanlara gelince onları “işinin ehli olmayan
doktorlara” yönlendirmesi ve ameliyatı onların yapmasını istemesi ne kadar
ilkeli ve tutarlı bir davranıştır? Neden kendisi en iyi doktoru tercih ederken
söz konusu başkaları olunca kanaati birden bire değişmektedir?
Aynı şekilde bir kimse kendi çocuğunu “en iyi öğretmene” emanet ederek
onun tarafından eğitilmesini isterken başkalarının çocuklarını “yetersiz
öğretmenlere” havale etmesi ve yaptığı bu tutarsızlığı ısrarla savunması doğru
mudur? Acaba böyle yapan kimse yetersiz öğretmenlerin daha yeterli hale
gelmeleri için konuşmak yerine onların bazı haklarının yendiği argümanını dile
getirerek konuyu değiştirmeye kalkışıyorsa onun yaptığı doğru mudur? Samimi ve
ilkeli bir davranış mıdır?
Benzer şekilde kendisi, “işinin ehli din görevlisinin” rehberliğinde
umreye ya da hacca gitmeyi istediği halde başka insanlara gelince onların sevk
ve idare nedir bilmeyen, heyecanını yitirmiş, bilgileri yetersiz ve kendisini hiç
geliştirmemiş “yarım hocalarla/çakma ilahiyatçılarla” umreye gitmelerini istemesi
adaletli ve ilkeli bir yaklaşım mıdır? Bu nasıl bir adalet duygusudur böyle? Bu
nasıl bir empati anlayışıdır? “O zaman böyle yetersiz bir din görevlisinin
başkanlığında senin anne ve babanın umre yapmasını ister misin?”
diye kendisine sorulduğunda bunu kabul etmemesi ve “en iyi olan din
görevlilerini” istemesi bir ikiyüzlülük değil midir?
Aynı şekilde genç bir delikanlının kendisi değişik genç kızlarla
dolaşmayı, gezmeyi ve birlikte olmayı sever ve isterken sıra evlenmeye gelince eline
hiçbir erkek eli değmemiş kız aramaya kalkması çifte standart, iffetsizlik,
onursuzluk ve ilkesizlik değil midir?
Yine kendi özel şirketi ya da işleri için en iyileri seçerken sıra
devletin işlerine gelince yetersiz ve ehil olmayan eş, dost, tanıdık ve
yakınlarını tercih etmesi ve o kimseleri önemli makamlara getirtmesi ya da
gelmeleri için aracılık etmesi ilkeli/adil bir davranış mıdır?
Yetersiz doktoru, öğretmeni, imamı ya da herhangi bir meslek sahibini
“yanlış eşitlik ve adalet duygusu” ile savunmaya kalkışmak, bu tür kifayetsiz
insanların önemli yerlere gelmelerine destek olmak ve böylece yanlış kararlar
almak doğru mudur? Bu nasıl bir mantıktır? Kendisine gelince “en iyi olanı”
isteyen ama söz konusu başkaları olunca onların “yetersiz insanlar” tarafından
tedavi edilmelerini/eğitilmelerini/idare edilmelerini veya umreye
götürülmelerini bekleyen kişinin bu yaptığını adaletle ve hakkaniyetle
bağdaştırmak mümkün müdür?
Kısaca bir insan “kendisi için istediğini başka insanlar için de
istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamayacağını” bilmelidir. Kanaatimizce
kendisine gelince en iyisini isteyen ama başkalarına gelince ehil olmayanların
hakkını savunma moduna geçen, onları yetersiz ve kalitesiz insanlara
yönlendiren kişi ilkeli, insaflı, hakkaniyetli ve adaletli bir duruş sergileyememiştir.
Dolayısıyla herkesin dönüp kendisine bakması, yanlış adalet anlayışını mutlaka ama mutlaka yeniden gözden geçirmesi ve acilen
terk etmesi gerekir.
Kaliteli işi veya kişiyi her zaman ve her yerde savunmak yerine yetersiz
insanları özendirir tarzda onların yanında yer almak vebal değil midir?
Mekke’nin fethinden önce İslam’a giren ile sonradan giren bir değilken, Yüce Allah yolunda canı ve malı ile
mücadele eden ile evinde oturan bir değilken bu nasıl bir eşitlik anlayışıdır
böyle? Bu tür bir düşünceyi savunmak Kur’ân’ı zerre kadar bilmemek değil midir?
Zira Kur’ân, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını söylerken adalete ve
hakkaniyete vurgu yapmakta ve gerçek eşitliği göstermekte ve öğretmektedir. Eşitlik edebiyatı yaparak tembelleri ve tembelliği
özendirmek doğru mudur? Mesleğinde en iyi noktaya gelmek için gece gündüz
çalışan biriyle tembellik edeni bir tutmak adalet midir? Performans
kriterlerini bir kenara bırakıp referans kriterlerine göre hareket etmek ve emaneti
ehline vermemek utanılacak bir hâl değil midir?
Sonuç olarak, herkes öncelikle kendisine bakmalıdır. Empatiyi/duygudaşlığı
içselleştirmelidir. “Yanlış bir eşitlik anlayışını” derhal terk etmelidir.
Kendisi için istediğini başkaları için de istemelidir. “Adalet”, “eşitlik”, “hakkaniyet”
kavramlarının arkasına gizlenerek “tembelliği, ataleti, miskinliği,
kalitesizliği” özendirmemeli ve “tembel insanları” desteklememelidir. Hak edene
hakkını vermelidir. Kaliteli işler yapanları savunmalıdır. Aksi takdirde
söylediği her sözden, yaptığı her işten, aldığı her karardan sorumlu olacağını
bilmelidir. Torpile, adam kayırmaya ve yandaşlığa savaş açmalı ve görevi
gerçekten hak edene teslim etmelidir. Liyakat ve fazilet esaslı görevlendirme
ve yönetim biçimini savunmalı ve kendisi de ona uygun hareket etmelidir. (23.09.2011)
Yorumlar
Yorum Gönder