Beterin Beteri Var! (222)
Şurası bir gerçek ki şükür
azaldıkça şikâyet artar, şikâyet arttıkça da şükür azalır. Genel olarak
tüm toplumlara bakıldığında bunun sayısız örneğine rastlamak mümkündür.
İnsanlar Yüce Allah’tan uzaklaştıkça, içlerindeki şeytanî sesin tesirine
girdikçe ellerindeki nimetlere şükretmek, Yüce Allah’a dua etmek, daha iyi
olanlarına kavuşmak için çalışıp çabalamak yerine kısa yoldan köşe dönmek
derdine düşmekte ve sırat-ı müstakimden ayrılmaktadır.
Ya da helal mi haram mı bakmadan mal ve servet edinmek ve tüketmek hırsıyla
hareket etmekte, hayata hep karamsar bakmakta, bardağın dolu tarafını değil
sürekli boş tarafını görüp konuşmakta, anlamsız ve faydasız sözlerle ömürlerini
tüketmektedirler.
Bu tipler, yazın sıcak havadan, kışık soğuktan şikâyet ederler. Tabiat ve
insanlar için bir rahmet kaynağı olan yağmuru yağdıran Yüce Allah’a hamd etmek
yerine, şiddetli bir yağmur yağınca isyan kokan cümleler sarf ederler. Bu
tiplerin dünyalarında sabır kavramı adeta yok olmuş ve tümden varlığını
yitirmiş gibidir.
Oysa insan olarak yaratıldığı,
kendisine “cenneti kazanma fırsatı” verildiği için daim şükür
halinde olması gereken bir insanın Allah Teâlâ’ya yönelmesi ve O’na şöyle dua
etmesi daha uygun olmaz mıydı?
“Rabbim bugünümüze şükürler olsun. Bize rahmetinle muamele et! Bize
dayanma gücü ver! Bizi şeytanla ve şeytanlaşmış insanlarla başbaşa bırakma!
Rabbim! Sana sürekli şükreden bir kul olmamı sağla! Rabbim içimde öyle güzel
duygular uyandır ki hep sana hamd eden bir kul olayım!”
Böyle dua edenlere Yüce Allah’ın rahmetiyle muamele edeceği, üzerine lütfunu,
fazlını ve bereketini yağdıracağı, hiç ummadığı şekilde onu rızıklandıracağı,
kalbine huzur ve itminan vereceği, sıkıntılarından kurtaracağı muhakkaktır.
“Bunda da bir hayır vardır! Rabbim! Beterinden koru! Güç yetirmeyeceğim
şeylerle beni imtihan etme Allahım! Katından bana dayanma gücü ve sabır ihsan
et Allahım!” diyen bir mü’minin daha huzurlu ve sağlıklı olacağı
muhakkaktır.
Hastalık, sıkıntı, kaza, keder, elem ve yaşanan bazı acı olaylara ibretle
bakan, sonra da haline şükreden, düşünen, sorgulayan ve hatalarından ders alan
insan gaflet uykusundan uyanabilecektir. Bu kimseler “Bu da geçer ya hu!”
deyip kaldıkları yerden hayata devam edeceklerdir. Ama yaşadıklarınden ders ve
ibret almayanlar ise şükürsüzlüğe ve isyana sürükleneceklerdir.
Görüldüğü üzere her iki halde de belirleyici olan kişinin olaylara bakışı
ve bunları yorumlayış biçimidir; niyetidir; tasavvurlarıdır; samimi olan ve
olmayan eğilim ve davranışlarıdır. Allah ile arasında oluşturabildiği bağın/kurbiyetin
derecesi ve sağlamlığıdır.
Öte yandan, elinden gelenin en iyisini yapmayan, çalışıp çabalamayan
insanın sızlanmaya ve şikâyet etmeye hakkı yoktur. Hiç bir şey yapmadan oturan, boş şeylerle ömür tüketen sonra da
şükürsüzlüğün girdabına düşen insanın suçlaması gereken sadece kendisidir.
Hayata olumlu bakan olumlu düşünür. Yüce Allah’ın kendisi için yarattığı
tabiatı inceleyen sonra da şükreden kimse hayatından lezzet alır; mutlu,
huzurlu ve sağlıklı olur.
Ama tam tersini yapan ve yaratılan muhteşem güzellikleri görmeyen sürekli
şikâyet eder ve olumlu şeyleri fark edemez. Onu yoldaşı şeytan aldatır ve
kandırır. Zira aldanmayı isteyeni
aldatacak birileri hep bulunur ve bunlar daima sağlıklı tefekkürden yoksun
olanları kandırır. En sonunda ise aldatan da ona bilerek ve isteyerek
kanan da kaybeder. Özetle, sürekli hayatından ve yaşadıklarından şikâyet eden
kimsenin günün birinde kalbi katılaşıp taşlaşır; anlama, kavrama, sezme, yorumlama,
analiz ve çözümleme yapabilme yeteneği dumura uğrar.
Öte yandan Hz. Peygamber’in sünnetinden biri de şükürdür. Onun gibi daima
şükür halinde olmayan bir müslümanın sürekli hayatından şikâyet edip sızlanması
yanlıştır. Yapılan güzellikleri görmeyen,
o güzellikleri yapanları takdir etmeyen ve o hayırlı faaliyetleri
gerçekleştirenlerin başarısı için hayır dua etmeyen bir müslümanın Hz.
Muhammed’i gerçek anlamda tanıdığını, sevdiğini ve örnek aldığını
söyleyebilmemiz oldukça zordur.
Sonuç olarak, içtenlikle “Beterin beteri var. Bunda da muhakkak bir
hayır vardır” diyebilen, sabreden,
mükâfatını sadece Yüce Allah’tan bekleyen ve şükreden mü’min her iki âlemde de
kazançlı çıkar. Ama haline şükretmeyen, kanaatsiz, doyumsuz, açgözlü, sabır
nedir bilmeyen, sürekli eleştiren, hatalarından hiç ders almayan, yapılan
güzellikleri takdir etmeyen ise kısa vadede kazançlı gibi görünse de uzun
vadede her iki cihanda da kaybeder. Kur’ân-ı
Kerîm böyle yapıp da kaybedenlerin örnekleriyle doludur. Bu gerçeği
görmek isteyenler görür, lakin hakikate karşı bilerek ve isteyerek kör, sağır
ve dilsiz kesilenler ise sadece bakmakla ve şikâyetlerine kaldıkları yerden
devam etmekle yetinir. (29.06.2012)
Yorumlar
Yorum Gönder