Arkadaş Sen Kendine Bak! (230)
Toplumumuzun büyük bir kesimi kendi yanlışlarına dayanak ve gerekçe ararken
bazı cahil ve günahkâr müslümanların yaptıkları kötü davranışları doğrudan
İslâm ile ilişkilendirip kendilerini temize çıkarma gayretindedir. Bu kimseler,
müslümanlarla bir arada yaşayan fasık ve münafıkların yaptıkları bilinçli ve
art niyetli bazı eylemlerin faturasını tüm müslümanlara kesmekte ve kendilerini
aklamaya çalışmaktadır.
Oysa durum hiç de onların zannettiği gibi değildir. Müslümanların
tamamını aynı kategoride değerlendirmek ve suçun hepsini onlara yahut İslâm’a
yüklemek yanlıştır. Zira herkesin aldığı eğitim farklıdır, bilgi düzeyi
farklıdır. Ayrıca insanların tamamının zeka seviyesi bir değildir ve toplumda
farklı düşünce, görüş, inanış ve yaklaşımların olması da gayet normaldir.
İslâm hakkında hüküm verilecekse yapılması
gereken Kur’ân-ı Kerîm’in ve sahih sünnetin ortaya koyduğu sağlam ve şaşmaz temel
ilkelere bakmaktır. Bir eleştiri yapılacaksa müslümanlara değil bunlara
yapılmalıdır. Kaldı ki âyet ve hadisler çok iyi bilinirse iyi ile kötüyü ayırt
etmek çok daha kolay olur.
Bu bakımdan ecdadımızın da isabetle söylediği şu söz söylemek
istediklerimizi çok güzel özetlemektedir: “Su-i misal emsal değildir.” Yani, “kötü
örnek, başkalarına örnek olamaz.” “Günahkâr müslümanların” veya müslümanlarla
bir arada yaşayan ve mü’min sanılan “münafıkların” hatalı tavır ve
davranışlarına bakarak “samimi mü’minlere” kızmak, sonra da suçu İslâm’a
yükleyip dine saldırmak ve dini yaşamaktan vazgeçmek son derece yanlıştır. Zira
yolcuya kızıp yola küsmek doğru olamaz. Bu nedenle herkes kendine bakmalıdır.
Mesela hacca gidip gelen bir hacı yalan söylüyorsa o günahkâr müslümandır.
Onun bu yanlışı kesinlikle dine mal edilemez. O kimse hata yapmakta,
başkalarına kötü örnek olma suçunu işlemekte ve acilen tövbe etmesi
gerekmektedir. Bu itibarla onun yaptığı
yanlışa bakarak dinden nefret etmek, suçu İslâm’a yüklemek mantıklı düşünememektir.
Aynı şekilde kılık, kıyafet ve şekil olarak İslâm’ı yaşıyormuş gibi
görünen bir müslüman eğer sözünde durmuyor ve emanete hıyanet ediyorsa o
kendine yazık eden bir müslümandır. Onun bu yanlışını doğrudan dine mal etmek
uygun değildir. Ona bakarak İslâm
hakkında hüküm vermek, meseleyi sağlam muhakemeyle değerlendirememektir.
Bir kimse dindar müslüman olduğunu söylediği halde dürüst ve güvenilir
davranışlar sergilemiyor, görevinin hakkını vermiyor, yaptığı işleri
savsaklıyor, müşterilerini aldatıyor, haram yiyor, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını gasp ediyorsa o kendine yazık eden günahkâr bir müslümandır.[1] Onun
tüm bu yanlışlarını İslâm’a mal etmek doğru değildir. Kim bilir belki de bu
suçları işleyen kimse müslümanlarla bir arada yaşayan, onlardan görünen, camiye
namaza giden[2] ama yarım gönüllü inanan “bir
münafıktır.” Dolayısıyla böyle bir
münafığa bakarak İslâm hakkında karar vermek ve din düşmanlığı yapmak
ahmaklıktan başka bir şey değildir.
Bu örnekleri çoğaltmamız elbette mümkündür. Mesela dünyanın değişik
coğrafyalarında yaşayan bazı cahil müslümanların yanlış, katı ve sert din
yorumları/içtihatları sonucu yaptıkları kötü hal ve hareketleri hemen İslâm’a
mal etmek ve tüm müslümanları aynı kategoride değerlendirmek doğru değildir. Marjinal bir kesimin yaptığı yanlışları bir
topluma mal etmek, adaletten, hakkaniyetten ve insaftan uzak bir yaklaşımdır.
Maalesef Batı dünyasında pek çok kesimin bu yanlışa düştüğü ve işin kolayına
kaçarak tüm müslümanları bu gözle değerlendirdiği bir gerçektir.
Özetle ifade edecek olursak, Kur’ân-ı Kerîm ve sahih sünnetin emrettiği bir
İslâm toplumu olabilmek için yapılması gerekenler bellidir. Herkes kendine
bakmalı[3] ve
suçu başkalarına yükleyip[4] sorumluluktan
kaçma yanlışına düşmemelidir. Cahil,
tembel, uyuşuk, pısırık, korkak, silik, sönük, ürkek, sünepe, beceriksiz ve
edep yoksunu bazı müslümanların hal ve hareketlerini bahane edip “dine cephe
almak”, İslâm’ı öğrenip uygulamamak ve örnek bir mü’min olmaktan kaçınmak kendi
kafasına/ayağına kurşun sıkmak gibidir.
Unutulmamalıdır ki bu tür
insanların hatalarını bulup onları sanki örnek müslümanlarmış gibi göstermek,
sonra da onlara bakarak yanlış yapmayı sürdürmek, böyle yapan şahısların
işledikleri günahlara, isyan kokan sözlerine ve hatalarına asla gerekçe ve
dayanak olamaz. Zira herkes yaptığının hesabını bir gün mutlaka
verecektir.[5] Ayrıca İslâm toplumunda
güzel ve çirkin örnekler hep olmuştur ve olacaktır. Yapılması gereken, örnek müslümanları bulmak, onlar gibi olmak ve her
zaman onlarla birlikte[6]
hareket etmektir.
Sonuç olarak “gavura
kızıp oruç bozmak” olarak nitelenen durumla karşılaşmamak için herkes önce
kendine bakmalı, Hz. Ömer’in ifadesiyle “işe kendini düzelterek başlamalıdır.” (05.10.2012)
Yorumlar
Yorum Gönder