Anne Babaya İtaat mi, Yoksa İhsan İle Muamele mi? (231)
Ülkemizin ve İslâm coğrafyasının büyük bir kesiminde “anne babaya itaat”
kavramı maalesef yanlış anlaşılmakta, bu yaklaşıma dayanarak toplumumuzda çok
büyük hatalar işlenmekte, eşler sürekli kavga etmekte, mutsuz evliliklerin
sayısı her geçen gün artmakta, aileler dağılmakta ve kaliteli nesillerin
yetişmesi her geçen gün zorlaşmaktadır.
Oysa durum çok farklı olmak zorundadır. Her alanda Kur’ân-ı Kerîm ve sahih
sünnetin öngördüğü bir İslâm toplumu olmayı başaramayanların başkalarını
suçlamaya ve bu iki kaynağı yanlış anlamaya ve anlatmaya hakları yoktur.
Toplumun temel taşı aileyi parçalayan, boşanmaların artmasında büyük rol
oynayan meselelerin başında “anne babaya itaat” kavramının yanlış anlaşılması,
anlatılması ve uygulanması gelmektedir.
Anne ya da babaların çok küçük meselelerde, evlendirdikleri evlatlarının
iç işlerine karışmaları, kaynanaların sürekli gelinle sürtüşmeleri, onları
kendilerine rakip olarak görmeleri ve ezmeye kalkışmaları, kayınpederlerin tüm
bu adaletsizliklere sessiz ve seyirci kalmaları, kaynanaların hissi, keyfi ve
adaletten uzak yaklaşımları nedeniyle pek çok aile yuvası yıkılmakta, çocuklar
kimsesiz ve sahipsiz kalmaktadır.
Tüm bu haksızlıklar işlenirken bunları görmezden gelen, tek taraflı
şekilde sürekli “anne ve babaya itaate” vurgu yapan, ama ebeveynin
sorumluluklarının ve sınırlarının neler olduğunu hiç anlatmayan din anlatıcıları
çok büyük bir veballe karşı karşıyadır.
Öte yandan aklı başında sağduyulu bireylerin de bu tür yanlış anlatım ve
aktarımları sorgulayıp eleştirmeleri ve doğruyu bulmaları kaçınılmaz bir görev
olarak önlerinde durmaktadır.
Anne babalara hiç verilmemiş
hakları bol keseden veren, Allah’a ve Peygambere itaatten sonra “anne-babaya
itaat edilmesi” gerektiğini ballandıra ballandıra anlatan ve böylece ebeveynin
çocukları üzerinde “tahakküm kurmalarına” zemin hazırlayan her türlü yaklaşım
İslâmî olmaktan uzaktır. Buna
zemin hazırlayan herkes suçludur ve çok büyük bir vebale girdiğini bilmelidir.
Dini temsil ve tebliğ etmek basit bir konu değil, çok ciddi bir iştir.
Bilgi sahibi olmadan konuşan, kitaplarda rastladıkları her rivâyeti veya yanlış
görüşleri hiç ama hiç sorgulamadan sadece alıp nakleden, “Din adamıyım,
hocayım, ilahiyatçıyım, öğretmenim, seyyidim, mürşidim vs.” diye ortalıkta
kasılarak dolaşan, sonra da insanlara mitolojileri ve mevzu hadisleri din diye
anlatan, İslâm’ı göz göre göre yanlış tanıtan kimseler ile bunlara kananlar
böyle devam etmeleri halinde üzerlerine aldıkları o büyük sorumluluktan kat’î
surette kurtulamayacaklardır.
Şimdi şu soruyu soralım:
Anne ve baba tamamen duygusal
gerekçelerle hissi, keyfi, haksız ve yanlış bir karar alıp bunu çocuklarına
dayatmaya kalktıklarında, anne emzirdiği sütünü haram etmekle tehdit ettiğinde,
acaba çocuk “ana babaya itaat mi” edecek yoksa onlara “ihsan ile muamele edip”
hakkı ve adaleti mi savunacaktır?
Kanaatimizce akl-ı selim ile düşünen mü’min genç burada ilkeli, tutarlı,
kararlı ve cesur bir duruş sergilemek, hakkın ve adaletin yanında yer almak ve
ana-babaya da bunu en uygun üslupla anlatmak ve ikna etmek zorundadır.
İşte bizim altını çizmeye çalıştığımız husus, anne babaya itaat değil “ihsan
ile muamele”dir. Zira Kur’ân’a baktığımızda gördüğümüz budur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm bizden anne babaya “itaatı”
değil, “ihsan ile muamele etmeyi” istemektedir.
Âyetleri birlikte okuyalım.
“Biz insana, anne ve babasına güzel muamele etmesini emrettik...”[1]
“Biz insana, [yapacağı en hayırlı
işlerden biri olarak] anne ve babasına iyi
davranmasını emrettik; ama [buna rağmen,] eğer onlar [ilah olarak] kabul
edemeyeceğin herhangi bir şeyi Bana ortak koşmanı isterlerse onlara uyma:
[çünkü] hepiniz [sonunda] dönüp Bana geleceksiniz; o zaman [hayatta iken]
yapmış olduğunuz her şeyi [iyi ve kötü yönleriyle] gözünüzün önüne sereceğim.”[2]
“Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını
emrettik: annesi onu nice acılara katlanarak karnında taşıdı ve çocuğun
annesine bağımlılığı iki yıl sürdü; öyleyse, ey insanoğlu,] Bana ve anne babana
şükret, [unutma ki] bütün yollar sonunda Bana ulaşır.”[3]
“Rabbin, kendisinden başkasına asla
ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi
davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi
senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları
azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”[4]
Görüldüğü üzere tüm bu âyetler,
anne babaya itaat edilmesini değil onlara iyi davranılmasını, yaptıkları
iyilikler için çok teşekkür edilmesini ve onların asla üzülmemesini
istemektedir.
Hal böyleyken zayıf ve uydurma rivâyetlere bakarak hâlâ anne ve babaların
hak ve sorumluluklarını yanlış anlatmak, onların ellerine çok geniş yetkiler/imkânlar
vermek ve bu yetkilerini keyfi olarak kullanmalarına zemin hazırlamak, onlar
yanlış karar alıp zulüm ettiklerinde de bunu utanmadan seyretmek, zulmü
engellememek, “Ana babadır ne yaparsa yapsın her zaman haklıdır” demek
tüm bu âyetleri göz ardı etmektir. Elbette onlar doğru karar aldıklarında
onların bu kararlarına uymak en güzel olanıdır. Ancak bizim burada kast
ettiğimiz, “onların tamamen keyfi, hissi, bencil ve adaletten uzak kararlarıdır”
ve bunlara itaat edilemeyeceğidir.
Kısaca ifade edecek olursak Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah’a ve rasulüne itaat
edilmesi” emredilmekte, ancak hiçbir surette “anne babaya itaatten” söz
edilmemektedir. Aksine tüm bu âyetlerde “ana babaya ihsan ile muamele” tavsiye
edilmektedir. Kanaatimizce bu iki
kavramı birbiriyle karıştırmak ve “anne babayı aşırı derecede yücelterek sanki
her kararlarına uymak farzmış gibi göstermek” son derece sakattır ve yanlıştır.
Nitekim anne babasının aleyhine bile olsa şahitliği dosdoğru yapmayı
emreden, her zaman adalete ve hukukun üstünlüğüne vurgu yapan bir dinin[5] anne
baba ne yaparsa yapsınlar onları dokunulmaz ve masum göstermesi, onlara her
zaman itaati emretmesi, her türlü yanlıştan onları muaf tutması zaten düşünülemezdi.
Sonuç olarak, anne ve babaya iyi davranılması Kur’ân-ı Kerîm ve sahih sünnetin
bir emridir. Ebeveyne her halükarda
itaat edilmesi ve emirlerinin eksiksiz yerine getirilmesi gerektiği düşüncesi
yanlıştır. Doğru kararlarında anne ve babanın yanında yer almak, ama
yanlış karar aldıklarında İslâm’ın iki temel kaynağının ilkelerini onlara
hatırlatarak kırmadan ve üzmeden izah etmek, bütün bunlara rağmen hâlâ onlar
yanlışta ısrar ediyorlarsa da söyledikleri o yanlış işi/eylemi yapmamak
kanaatimizce Kur’ân ve sünnete en uygun olandır. (19.10.2012)
Yorumlar
Yorum Gönder