Yanlış Kadın Tasavvurlarının Arka Planı (184)
Yanlış Kadın Tasavvurlarının Arka Planı (184)
Ahmed Bîcan, Envâru’l-Âşikîn adlı eserinde kadının din ve akıl
yönünden eksik olduğu ve bazı kadınların “köpek ve eşeğe benzemesinin”
arkasındaki nedenleri açıklarken naklettiği haberlerin sıhhatine hiç
bakmamış ve bunları kitabına alıp olduğu gibi aktarmıştır. [Ahmed Bîcan, s. 34]
Nitekim nakledilen rivâyette anlatıldığına
göre; “Nûh Peygamber, tek bekâr kızını
üç farklı kişiye vermek için ayrı ayrı söz vermiş, sonra da hangisine vereceğini
bilememiş, şaşırıp kalmıştır. Daha sonra Allah’a dua ederek yardım
istemiş, bunun üzerine Cebrâil gelerek “kızını, eşeğini ve köpeğini” bir odaya
koymasını emretmiştir. Bunu yapan Hz. Nûh bir müddet sonra kapıyı açtığında
odada birbirine benzeyen “üç kız” bulmuştur. Kendi kızının hangisi olduğunu
bilememiş ve bu üç kızı söz verdiği kişilerle evlendirmiştir. Ahmed Bîcan; “İşte bu nedenledir ki, o zamandan
beri bazı kadınlar hayvanlara benzemekte olup benzemenin nedeni ise yaşanan bu
olaydır” demektedir. (Ahmed Bîcan, s. 54-55)
Bu tür
rivayetleri analiz eden Tuksal, kadının “eşek ve köpek” gibi aşağılanan
hayvanlarla aynı kategoride değerlendirilmesini “câhilî, örfî cinsiyetçi kalıp
yargıların” dinî literatüre yansımaları olduğunu söylemiştir. (Tuksal, H. Ş., Kadın
Karşıtı Söylemin İslâm Geleneğindeki İzdüşümleri, Kitâbiyât, Ankara 2000,
s. 233-234)
Görüldüğü üzere temel hadis kaynaklarında
yer almayan böyle bir rivâyetin uydurma olduğu açıktır. Nitekim bu rivâyet
efsaneleri ve mitolojileri anlatmakta mahir kıssacıların uydurup naklettikleri
masallara benzemektedir. Aklen ve mantıken de böyle bir şeyin olması zaten
mümkün değildir. Zira burada Yüce Allah’ın tabiatta koyduğu kurallara/adetullaha
aykırı bir durum söz konusudur.
Ayrıca bu hikâyede yalan vaatte bulunan ve
sözünde durmayan bir peygamber portresi çizilmektedir ki bunu kabul etmek imkânsızdır.
Bütün peygamberlerin ortak sıfatlarından olan sıdk, emanet, fetânet ve ismet
sıfatlarına gölge düşüren böyle bir rivâyet Kur’ân’ın tanıttığı, “sıdkı bütün”,
“sözüne sadık”, “çok doğru” [Meryem, 19/41, 54, 56] peygamber tanımıyla çelişmektedir. Kaldı
ki bu rivayette nakledilenler, Hz. Nûh hakkında Kur’an’da anlatılanlarla
da kesinlikle bağdaşmamaktadır. [Âl-i
İmrân, 3/33; Hûd, 11/25; Sâffât, 37/79. Ahzâb, 33/22, 39. Ayrıca bkz. Nûr,
24/54; Yûnus, 10/74; En’âm, 6/48.] Dolayısıyla bu rivâyetin mevzû (uydurma) olduğunda hiçbir
şüphe yoktur.
Eserde nakledilen bir başka rivâyette ise
Hz. Yûnus’un kendi isteği üzerine, âhirette azap çekmektense bu dünyada azabı
tercih ettiği, bunun üzerine Yüce Allah’ın falanca kadınla evlenmesini ona emir
buyurduğu, elinden başka bir şey gelmediği için de o kadınla evlendiği belirtildikten
sonra Hz. Ali’ye atfedilen şu söz nakledilmektedir. “Dünya azabı yaramaz avrattır. Âhiret azabı yaramaz avrattır ve
cehennemdir.” [Ahmed Bîcan, s. 167.]
Burada da kadınlarla ilgili önyargı sonucu oluşmuş genellemeci bir
bakış söz konusudur. Bu rivâyetin aktarılmasıyla verilmek istenen esas mesaj; “Sâliha
olmayan bir kadınla yapılan evlilik azaptır. Bu dünyada bu azaba katlanan
âhirette azaptan kurtulacaktır, öyleyse sabır edin!” anlayışıdır.
Kötü bir kadınla evliliğin dünya ve âhiret
saadetine büyük bir engel teşkil edebileceği doğru olmakla beraber, buna değil
de âhirette azaptan kurtulmaya vesile olacak böyle bir kadına katlanmaya
çağırılması “kadınlarla ilgili önyargıyla
hareket edildiği” izlenimini uyandırmaktadır. Zira bu misâl kadınla
verilebileceği gibi erkekle de verilebilir. Kötü bir erkeğin de sâliha kadın
için iki cihan saadetine engel teşkil etmesi mümkündür.
Sonuç olarak, bu
dünyada önemli olan kadın ya da erkek olmak değildir. Zira bu tercihi yapmak
kişinin kendi elinde değildir. Önemli olan kâmil bir mü’min olmaya çalışmak,
takvadan ayrılmamak ve hiçbir kimseye en ufak bir haksızlık yapmamaktır. Bu
nedenledir ki, muttakiler/muhsinler/muslihler Allah katında değerli
olacaklardır. Yoksa soy, sop, cinsiyet, ırk, dil ve rengin ahirette hiçbir önemi
olmayacaktır. Zira mahşer günü insanı kurtaracak olan dünyadayken mü’min olarak
yaptığı dürüst ve erdemli davranışlardır. (31.12.2010)
Yorumlar
Yorum Gönder