Sünnete Uymak Nasıl Olur?-2 (129)
Sünnete Uymak Nasıl Olur?-2 (129)
Öte yandan şu hususun altının çizilmesinde fayda
vardır: Hadislerde geçen âlet ve malzemelerin değişmesi ve yerlerine “amaçları
bakımından” daha uygun olanlarının getirilmesi, “sünnetin aslının ve ruhunun
değiştiği” anlamına kesinlikle gelmemektedir. Zira her çağda değişim kaçınılmaz
olup “amaca uygun yeni âletler icat edilmesi” ve bunların daha da
geliştirilmesi elzemdir. Bu durum, sünnetin değiştirilmesi veya geçersiz
kılınması/sayılması değil, tam aksine sünnetin günün şartlarına göre
yorumlanarak çözüm üretilmesidir. (Sakallı, a.g.m., s. 97-98) Nitekim Hz. Peygamber de zamana, şartlara ve kişilere göre
eylem ve söylemlerini değiştirmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in bu örnek
uygulaması, sünnetin “değişime ve gelişime” açık olduğunun bir başka delilidir.
Diğer taraftan asırlardır sünnetin şekli
unsurlarından olan “sarık sarmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, gümüş yüzük
takmak, beyaz giyinmek, sürme sürmek ve güzel koku kullanmak vb.” ön plana
çıkartılmış, bunlar müslümanlar arasında peygambere sevgi ve saygının bir
göstergesi kabul edilmiş ve ona benzemeye çalışılanlar övülmüştür. Ancak hayati
önemdeki “adalet, eşitlik, kardeşlik, ahlak, barış, doğruluk, insan hakları,
şura, eğitim, sağlık, güvenlik vb. konularla” ilgili sünnetler ise büyük oranda
ihmal edilmiştir. Oysa günümüz müslümanlarının şiddetle ihtiyaç duyduğu bu
ihmal edilenlerdir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber’in örnek uygulamalarının
arkasındaki amacın/ilkenin doğru tespit edilmesi ve bu ilkelerin yaşanılır
kılınması/günümüze uyarlanması gerekmektedir. Nitekim Hz. Peygamber tarafından
konulmuş prensipler, tarihsellikten ziyade “evrensel mesajlar” içermektedir.
Doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, üretkenlik, temizlik,
saygı, sevgi, şefkat, merhamet, çevre bilinci vb. konulardaki temel prensipler
sünnetin evrenselliğini gösteren örneklerin sadece bir kısmıdır. Bu nedenle
sünnetin bu geniş anlamlarından soyutlanıp sabit ve dar kalıplara
sıkıştırılması, Hz. Muhammed’in evrensel ve ebedî risalet görevi ile
bağdaşmamaktadır. Taklitten ziyade örnek almanın ön plana çıkartılması ve Hz.
Peygamber’in örnekliğinden gerektiği şekilde istifade edilmesi gerekmektedir.
Bu gerçekleştirildiğinde dünyanın hangi coğrafyasında ve hangi kültürden olursa
olsun her insan, merak ettiği soruların cevabını “nebevî sünnetin muhtevasında”
bulabilecektir. (Şeker, a.g.m., s. 183)
Görüldüğü üzere günümüzde Hz. Peygamber’in sünnetinin
şekli unsurlarının ön plana çıkarılması ve “onu örnek almanın tam olarak
anlaşılamaması” müslümanları birçok sorunla karşı karşıya getirmiştir. Yetişen
yeni nesiller, son peygamberin yediğini, içtiğini ve giydiğini değil, “sahih
sünnetini, ahlakını, karakterini ve kişiliğini” merak etmektedir. Dolayısıyla
sünnet ile geleneklerin birbirinden ayrılması ve on beş asır önceki Arap örf ve
âdetlerinin sünnet zannedilerek savunulmaktan vazgeçilmesi gerekmektedir. (Ünal,
Yavuz, a.g.m., s. 87) Zira sünnet, Hz. Peygamber’in
içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetleri gereği yaptığı bazı uygulamaları
“olduğu gibi alıp tekrarlamak” değildir. Tam aksine Hz. Peygamber’in toplumsal
ve evrensel model oluşturma anlamında insanlığa sunduğu “kalıcı hayat
prensiplerini ve hayatın her alanında uyguladığı Kur’ân’ın ilkelerini” çağın
ihtiyaçlarını da dikkate alarak yeniden tespit etmek ve sünneti bu aslî
prensiplere göre yeniden anlamlandırmaktır. Nitekim Fazlur Rahman (ö.
1408/1988) bu konuda şunları söylemiştir: “… İlk müslüman nesiller, nasıl ki
Kur’ân ve sünneti kendi dönemlerinde kendi şartlarına uygun biçimde serbestçe
yorumlamışlarsa biz de aynen, kendi gayretimizle, kendi çağdaş tarihimizde aynı
şeyi yapmak zorundayız.” (Bkz. Ünal, İsmail Hakkı, “Fazlur Rahman’ın Sünnet
Anlayışı ve “Yaşayan Sünnet” Kavramı Üzerine”, İslâmî Araştırmalar,
1990, C. 4, Sayı: 4, s. 294)
Müslümanlar 21. yüzyılın şartlarında
yaşadıklarının bilincinde olarak İslâmî değerlerden taviz vermeden, tefrikaya
düşmeden, taassuba kapılmadan, ürettiği fikir ve projelerle insanlığın
sorunlarına derman/çare olmaya çalışmak zorundadır. Böyle bir potansiyele sahip
İslam dünyasının hâlâ bu imkânlarını harekete geçirememesi büyük bir
eksikliktir. Çünkü Yüce Allah, insanlara müslümanlar aracılığıyla yol
göstermeyi dilemektedir. (Âl-i İmrân, 3/110)
Nitekim Hz. Peygamber bu aracılığı üstlenmiş, sahâbîlerini en güzel şekilde
yetiştirmiş ve aldığı risâlet görevini hakkıyla yerine getirmiştir. O,
müşriklerin çoğunlukta olduğu bir toplumda tevhidi anlatmış, zulmün yerine adaleti
tesis etmiş ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur.
Onun vefatından sonra İslâm’ı temsil ve dünyanın
dört bir tarafında farklı diller konuşan toplumlara/kavimlere/kabilelere kendi
dillerinde Kur’ân’ı tebliğ ve tebyin (açıklama) vazifesi de ümmete kalmıştır.
İslam ümmeti Hz. Peygamber’den devraldığı bu misyonu on dört asırdır başarıyla
yerine getirip getiremediğini sorgulamak ve sünnet tasavvurunu yeniden gözden
geçirmek durumundadır. Kaldı ki sünnetin sadece İslam toplumlarında değil dünya
genelinde de ihya edilmesi gereken boyutları vardır. Bu bakımdan sünnetin
evrensel boyutunun tüm dünyada uygulanabilmesi için “uluslararası arenada çok güçlü
olmakla” birlikte “insanlığın sağduyusuna ve evrensel değerlere hitap eden bir
sünnet anlayışına” ihtiyaç olduğu izahtan varestedir. (Polat,
Selahattin, “Sünnetin Hayata İntikalindeki Gerilim Noktaları, Açmazlar ve
Problemler”, Sünnetin Bireysel ve Toplumsal Değişimdeki Rolü Sempozyumu,
Tebliğler, (11-12 Mayıs 2007), Konya 2008, s. 204)
Bununla birlikte zaman ilerledikçe
değişimin kaçınılmaz olacağı, sünnetin güncellenmesi sorununun daima gündemdeki
yerini koruyacağı ve her bir neslin bu gündemi devralıp hesaplaşmak zorunda
kalacağı da unutulmamalıdır. (Polat, “Sünnetin Hayata İntikalindeki Gerilim
Noktaları, Açmazlar ve Problemler”, s. 199)
Sonuç olarak sahih sünnet, günümüz İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre
Kur’ân’ın ilkelerinin hayata geçirilmiş ve günlük yaşayış formlarına dökülmüş
şekli olup, sünneti esas almayan düşünce ve hayat tarzlarının “İslâmî nitelik”
kazanması ve müslümanlara model olması mümkün değildir. Sünnetin arkasındaki
“hikmet, maksat, ilke, gaye, amaç ve prensiplerin” neler olduğunu göz önünde
bulundurmak, Hz. Peygamber’i “taklit” yerine onu “örnek” almak, evrensel
mesajını günümüz dünyasına anlaşılır şekilde sunmak ve model bir İslam toplumu
ihya ve inşa etmek şarttır. (Bedir, “Sünnet”, XXXVIII, 152. Ayrıca bkz.
Kırbaşoğlu, a.g.e., s. 92-111; Erdoğan, a.g.e., s.
285) (07.08.2009)
Yorumlar
Yorum Gönder