Suçu Kabullenmemek Şeytani Bir Tavırdır (127)
Suçu Kabullenmemek Şeytani Bir Tavırdır (127)
Bilindiği üzere İblis Yüce Allah’ın emrine
karşı gelerek “Âdem’e/insan türüne verilen kavramsal düşünme melekesini/eşyaya
isim verebilme yeteneğini” kıskanmış, onun farklı özelliklerde yaratıldığını bir
türlü kabul etmek istememiştir. Şeytan, Âdem’in topraktan kendisinin ateşten
yaratıldığını delil/gerekçe göstererek Yüce Allah’a isyan etmiş, kibirlenmiş, suçunu
kabul etmemiş, üstelik kendisini saptıranın Allah Teâlâ olduğunu iddia etmiş, bu
küstahlığına rağmen Yüce Allah’tan diriliş gününe kadar “insan nesline vesvese
verebilme izni” istemiş, bu müsaadeyi almış, ancak nankörlüğü nedeniyle de Yüce
Allah’ın huzurundan kovulmuştur.
(Bu arada hemen şunu belirtelim ki, “şeytan
huzurdan kovuldu” diye sevinenler boşa sevinmektedir. Zira “kovulmuş şeytan”
diyerek onu aşağıladığını zanneden cahiller, İblis’in Allah’ın huzurundan
kovulduğunu, ama insana seslenebilme/vesvese verebilme müsaadesi aldığını, İblis’in
“kendi içlerinde işittikleri o sesin sahibi/vesvâsi’l-hannâs/görünmeyen sinsi
ayartıcı” olduğunu bir türlü akıl edememiş veya anlamak istememişlerdir. Bir
başka ifadeyle İblis/şeytan her ne kadar Allah’ın huzurundan kovulsa da
ölünceye kadar “insanın damarlarında dolaşan kan gibi” olma ve ona vesvese
verebilme iznini çoktan almış, “insanın huzurundan” değil “Allah’ın huzurundan”
kovulmuş, insana düşmanlık etmek için pusuya yatmış “dosdoğru yol üzerinde” beklemektedir.
Dolayısıyla İblis, Allah’ın huzurundan kovulmuş olsa da “insanın baş düşmanıdır”;
beşerî ruha fısıldama iznine sahiptir ve insan türüne düşmanlık etmek için her
daim fırsat kollamaktadır. Onunla mücadelede başarılı olan
müttakî/muhsin/muhlis/muslih kullara etki edebilmesi söz konusu değildir; ahiret
günü ise söz konusu iznin süresi dolacağı için artık mü’minler onun
vesvesesinden tamamen kurtulacaklardır. Aynı şekilde İblis cehenneme gidenlerle
birlikte orayı boylayacağı ve imtihan da sona ereceği için cehennemliklere de vesvese
vermesi artık mümkün olmayacak, ayarttıklarıyla birlikte ebediyen cehennemde yanmaya
devam edecektir.)
İşte bu nedenledir ki işlediği suçu/hatayı
kabul etmeyerek sorumluluğu/kabahati Yüce Allah’a, anneye, babaya, öğretmene,
eşine, çocuklarına, çevresine, akrabalarına, arkadaşlarına, atalarına, şeytana,
şeytanlaşmış insanlara, iç ve dış düşmanlara vs. yükleyenler, özeleştiri/tövbe
yapmayanlar İblis’in/şeytanın adımlarını takip edenlerdir. Çünkü suçu/günahı/
hatayı yapan kişinin kendisidir; özgür iradesiyle böyle yanlış bir tercih de
bulunmuştur.
Nitekim İmam Cafer; “Bir fiilden dolayı bir insanı kınıyorsan bil ki bu fiil o insanın
fiilidir” derken insanın sorumluluğuna dikkat çekmiş ve bazı insanların yaptıkları
kötülüklere bakarak Yüce Allah’ı suçlayanların “kaderi yanlış anladıklarını”
ifade etmiştir. Yani; insan iyi ya da kötü bir şeye özgür iradesiyle kendisi karar
verir ve bu yüzden de sorumlu olur. Kötü bir şey yapınca şeytanı veya bir
başkasını “günah keçisi” ilan edip suçlayan ve kendini aklamaya çalışan kesinlikle
yanlış yoldadır.
Örneğin dersini çalışmayan, ödevlerini zamanında
yapmayan, öğretmeninin anlattıklarını ciddiyetle dinlemeyen, sınavda sorulan sorulara
doğru cevap veremeyen bir öğrenci düşük not alıp dersten kalınca “Beni öğretmen bıraktı, bu düşük notu hoca
verdi” diyerek bütün suçu öğretmene atıyorsa bu öğrencinin yaptığı yanlıştır
ve bu, şeytani bir tavırdır. Zira İblis de suçunu kabul etmemiş ve Yüce Allah’a
“Beni sen saptırdın” deme cüretini ve
küstahlığını göstermiştir. Dolayısıyla hatalarıyla yüzleşmek yerine bütün suçu
ve günahı başkalarına atmaya/yüklemeye ve mazeret bulmaya çalışanlar şeytanın
adımlarını takip eden zavallılardır; şeytanın velileridir.
Sonuç olarak, yaptığı hataları veya günahları
kabul etmeyerek başkalarını suçlayanlar şeytanın izinden gidenlerdir. Böyle
yapmaya devam edenlerin hakikati idrak etmeleri ve yanlıştan dönmeleri asla
mümkün değildir. Çünkü bunlar özeleştiri yapmamış, hatayı kabul etmemiş ve
başkalarını suçlayarak sorumluluktan kurtulacaklarını zannetmişlerdir. Bütün
deliller onların görüşünü/düşüncesini çürüttüğü halde onlar bilerek ve
isteyerek, saplantıyla, önyargıyla ve körü körüne o sapkın fikri takip etmeyi
sürdürmüş, aklını kullanmak yerine dost ve sırdaş edindiği ruh ikizi/ayrılmaz
yoldaşı şeytanın (Nisa, 4/38; Zuhruf, 43/36) ve şeytanlaşmış insanların süslü
yalanlarına kanmış ve böyle bir sonu bilerek ve isteyerek kendileri hazırlamışlardır.
(24.07.2009)
Yorumlar
Yorum Gönder