Şiddetin Çeşitleri ve Kadınlara Düşen Görev (179)
Şiddetin Çeşitleri
ve Kadınlara Düşen Görev (179)
Bilindiği üzere şiddetin de çeşitleri vardır.
Uzmanlar şiddeti, “direkt şiddet”, “yapısal şiddet” ve “kültürel şiddet” olmak
üzere üçe ayırmaktadır.
“Direkt şiddet”, insanlara fiziksel olarak
zarar vermektir.
“Yapısal şiddet”, sosyal eşitsizlikler,
baskılar, toplumdaki güç dengesizliğinden kaynaklanan sosyal adaletsizlikler,
baskıcı kurumların yanlış uygulamaları, kurumsallaşmış ve klişeleşmiş
önyargılar olarak ortaya çıkmakta ve insanları etkilemektedir.
“Kültürel şiddet” ise, ilk bakışta
görünmeyen şiddet türü olup genellikle sembollerle ortaya konulmakta, yazılı ve
görsel medya aracılığıyla da insanlara çeşitli şekillerde empoze edilmektedir.
Doğrudan şiddet görünürken, “kültürel ve
yapısal şiddet” ise genellikle tam olarak görünmemekte ve fark edilememektedir.
İlki bedene zarar verirken diğer ikisi, insan ruhunda kalıcı iz ve yaralara yol
açmaktadır. Yapısal şiddeti sona erdirmek yapısal adaletsizlikleri ortadan
kaldırmakla gerçekleşebilir; ama kültürel şiddete son vermek ancak algı ve
davranışların değişimiyle mümkün olabilir.
Mesela sporda şiddet konusunu ele alalım.
Sporda şiddeti besleyen en temel
dinamiklerden biri, yazılı ve görsel medyanın ortaya koyduğu “savaş dili ve
söylemidir”; bu alanda yapılan olumsuz yayınlardır; söz konusu menfi yayın ve
yorumlarda “savaşı, kavgayı ve çatışmayı çağrıştıran ifadelere” yer verilmesidir.
Zira bu kullanılan kötü dil insanların beyinlerine olumsuz mesajlar vermekte ve
onları tahrik etmektedir. Ruhu bu tür “kültürel şiddeti” barındıran ifadelerle
kirlenen düşüncesiz ve vurdumduymaz bireyler ise rahatlıkla ya holigan ya da
fanatik olabilmektedir.
Bu itibarla sorumlu medyanın şiddeti
körükleyen söz konusu dilden derhal vazgeçmesi gerekir. Zira yanlış mesaj veren
her kurum veya kişi mutlak surette yapıp ettiklerinden bu dünyada da mesul
olmalı ve yargı önünde hesap vermelidir. Bu kimselerin cezası ahirete kalmadan
bu dünyada da mutlaka verilmeli ve hiçbir suç cezasız kalmamalıdır.
Kanaatimizce şu günlerde tartışılmakta olan
spor mahkemelerinin kurulması, spora şiddet bulaştıranların burada
yargılanması, onların stadyumlara veya kapalı spor salonlarına sokulmaması
düşüncesi bataklığı bırakıp sadece “sivrisineklerle” uğraşmaktır. Elbette bu da
olmalıdır ancak bunlar gelip geçici, kısa vadeli pansuman tedbirlerdir. Oysa ihtiyaç
olan “kalıcı ve köklü çözümlerdir.”
Özellikle kültürel şiddeti, küfretmeyi,
hoşgörüsüzlüğü vs. ortaya çıkaran nedenler tespit edilmeli, bunlarla mücadele
edilmeli, bireye ve topluma dini ve ahlaki değerler öğretilmelidir. Burada en
büyük görev medyaya düşmekle birlikte bu konuda herkes eşit derecede sorumludur.
Zira sadece medyaya suçlamak yerine herkes kendi üzerine düşeni yapmalı ve işe
önce kendisini düzeltmekle başlamalıdır.
Öte yandan adam karısına, kadın çocuğuna,
çocuk arkadaşına kesinlikle şiddetin hiçbir türünü uygulamamalıdır. Bırakınız
insana şiddet uygulamayı, hiçbir kimsenin kendisine zararı dokunmayan bir hayvana
bile şiddet uygulamaya asla hakkı yoktur.
Zira ideal İslam toplumunda haksız ve
hukuksuz keyfi şiddete asla ve kat’a yer yoktur. İnsanları hiçbir zaman dayakla
ve sopayla eğitmek ya da yola getirmek mümkün değildir. İdeal olan bilgi, ikna,
güzel ahlak ve etkileyici örnekler ortaya koyarak insanları hakka çağırmak ve
onlara uygun yol ve yöntemleri göstermektir. Nitekim Hz. Peygamber’in hiçbir
kimseye şiddet uygulamadığı kaynaklarda mevcuttur. Ama bugün İslam dünyası
sadece terör ve şiddetle anılıyorsa bunda müslümanların da kabahati vardır.
Dolayısıyla kendisi eşlerini hiç dövmemiş
ve hiçbir zaman dayağı teşvik etmemiş bir peygamberin ümmetinin bugün ki hali içler
acısıdır. Kötü gelenek, töre ve yanlış uygulamalar ile dinin temel doğrularını
birbirine karıştıran sonra da yaşadıklarını din zanneden insanlardan elbette
başka türlü davranmalarını beklemek saflık olacaktır. Bu nedenle şiddetin her
türlüsünü ortadan kaldırmak ve bunları kökten kurutmak için ciddi gayret
gösterilmelidir.
Nitekim dayaktan korktuğu için bazı
davranışlarını değiştiren kimse aslında eğitilmemiştir. O sadece sindirilmiş, susturulmuş
ve baskı altına alınmıştır. Bu kimse bulduğu ilk fırsatta aynı yanlışları
tekrarlayacak ve benzeri suç ve hataları işleyecektir. Yapılan araştırmalar da
zaten bunu göstermektedir. Dolayısıyla esas olan insanların zihin dünyasına
sarsılmaz, şaşmaz, eskimez ve pörsümez ilkeleri yerleştirmek, bunları kalıcı
davranışlara dönüştürmek ve kişiliğinin bir parçası haline getirmesine yardımcı
olmaktır. Bu ilkeler ise araştıranlar ve gerçeği öğrenmek isteyenler için Kur’an-ı
Kerim’de ve sahih sünnette ziyadesiyle vardır.
Bu nedenle karşılaşılan her türlü sorun
şiddete, dayağa ve kabalığa başvurulmadan çözülmelidir. Dünyadaki bütün
insanlar her daim iyi ve güzel olana ulaşmada işbirliği yapmalıdır. Sorunlar
diplomasi ve diyalogla çözülmelidir. Silaha başvurmak ve silahla sonuç almaya kalkışmak
hiç olmamalı, olursa da en son çare olmalıdır.
Bütün bunları ifade ettikten sonra esas
söylemek istediğimizi şöyle ifade edebiliriz: Kanaatimizce sözel, fiziksel,
psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin ortadan kaldırılmasında en başta ve
öncelikle eğitilmesi gereken “kadınlardır.” Zira kadınlar çocuklarına daha
onlar küçükken şiddetin her türünü “uygulayarak” öğretir ve onları şiddete teşvik
ederlerse bu kısır döngü değişmez ve aynen devam eder.
Örneğin gelinini kıskanan kaynana oğluna
gelini dövmeyi telkin eder, bundan da gizli bir zevk/haz duyarsa bu “kadının
kadına yaptığı fiziksel ve psikolojik şiddet” olur. Eline fırsat geçtiğinde
gelinlerin de ihtiyarlayan kaynanalarına nasıl şiddet uygulayarak intikam
aldıkları malumdur. Medyaya yansıyan haberler bunun en güçlü delilidir.
Dolaysıyla önce kadınlar doğru şekilde
eğitilir, onlar da oğlan ve kız çocuklarını dayak atmadan terbiye ederlerse
istenmeyen durumlar giderek azalır. Hiç ortadan kalkmasa bile şiddet en aşağı seviyelere
iner. Elbette toplumdan şiddeti tamamen kaldırmak hemen mümkün olamaz; ama bu
konuda herkes elinden geleni yapmaya devam ederse toplumsal sorunlar giderek
azalır.
Bu bakımdan insanlar kendi kendine konuşup
söylenmeyi, sızlanmayı veya şiddete uğramış insanları gördüklerinde timsah
gözyaşı dökmeyi bırakmalı; medya organları da şiddet görüntülerini ranta
dönüştürmekten vazgeçmelidir. Sanki kendisi aynı haksızlığa uğramış gibi sesini
yükseltmeyen ve hak aramayan bir toplum “erdemli, onurlu, ahlaklı ve ilkeli”
bir toplum değildir ve olamaz.
Kadınlar eğitimin önemini kavrar, etkili
iletişimi, hoşgörüyü, toleransı, şeffaflığı, empatiyi, hesap verebilirliği,
çoğulculuğu, katılımcılığı, adaleti, barışı, eşitliği, kardeşliği, tutarlı ve
kararlı olmayı, doğru ve güvenilir bilgiyle karar vermeyi özümser ve bu karakterde
çocuklar yetiştirirlerse işte böyle çocuklar tüm dünyayı değiştirebilir.
Sonuç olarak, şiddet asla sorunları çözmede
bir yöntem değildir. Meseleler karşılıklı konuşularak çözülmeli ve hiçbir kimse
bir başkasına asla şiddet uygulamamalıdır. Kadınlar da çocuklarına iyi örnek
olmalı, onlara her fırsatta şiddetle sorun çözmeye kalkışmanın çok kötü bir şey
olduğunu öğretmelidir. (19.11.2010)
Yorumlar
Yorum Gönder