Onur İntiharı ve Kader (157)
Onur İntiharı ve Kader (157)
“Bir
insan kendi kaderini kendisi mi belirler?” sorusunun cevabı şudur: İnsanın kaderini büyük oranda belirleyen/şekillendiren
kendi eğilim ve davranışlarıdır; sözleri, düşünceleri, karakteri, kişiliği ve
yapıp ettikleridir; hayata bakışı, samimiyeti, ettiği duaları ve aldığı
beddualarıdır.
Çünkü âyet-i kerimede açıkça “Biz her insanın kaderini kendi boynuna
dolamışızdır” (İsrâ, 17/13-15) buyurulmaktadır. Yani; herkes kendi kararını
kendisi vermekte bu nedenle de yaptıklarının sonuçlarına katlanmak
durumundadır.
Bir örnekle konuyu açıklamaya çalışalım.
Birisi hukuka ve ahlâka aykırı yaptığı
işler nedeniyle köşeye sıkıştığını, artık kaçıp kurtulmasının mümkün olmadığını
anlayınca beynine silahı dayamış, tetiği çekmiş, kendi kaderini kendisi şekillendirmiş;
intihar etmiş ve yaşamına son vermiştir. Zira tetiği çeken kendisidir ve kendi
sonunu kendisi hazırlamıştır. Bu kimsenin ahiret günü hiçbir kimseyi suçlamaya
hakkı yoktur. Yapılan bu eylem, “önceden yazılmış alınyazısı” veya “kader”
değildir; zira kader an be an şekillenir; bu, düpedüz bilinçli bir cinayettir.
Zira katil kararını vermiş, tetiği çekmiş ve kendi canına bilerek ve isteyerek kendisi
kıymıştır.
Diğer taraftan İslam’da “onur intiharı”
diye bir şey asla yoktur. Bu başka milletlere ait yanlış bir uygulamadır.
İslam’a göre Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır. “Onuru için intihar etti” gibi bir düşünce veya yaklaşım İslam’ın
genel ilkeleriyle hiçbir surette bağdaşmaz. Bağdaşacağı iddiasındakiler çakma
ilahiyatçılar veya hoca müsveddeleridir. Çünkü Hz. Yusuf ve Hz. Âişe de uğradıkları
iftiralar sonucu “onur intiharını” değil, azim ve kararlılıkla mücadeleyi
seçmişlerdir. Nitekim bu durumu bizzat Kur’an-ı Kerim haber vermiştir. (Nur,
24/11-18; Yusuf, 12/50-57)
Dolayısıyla iftiraya maruz kalanların
mücadele etmek yerine intiharı tercih etmeleri Kur’an-ı Kerim’e ve sahih sünnete
aykırıdır. Zira haklı olduğuna inanan, intihar etmez; Hz. Yusuf gibi sonuna
kadar onurlu mücadelesini sürdürür ve hukuk önünde aklanmak için bütün gücünü
ve imkânlarını seferber eder.
Bu konuda örnekler elbette çoğaltılabilir. Ancak
şu da bir gerçektir ki, hangi nedenle olursa olsun intihar edenler Allah
katında mesuldür. Zira Allah Teâlâ onların bu tercihlerine hiçbir şekilde
müdahale etmemiştir. Şu gerçeği artık kâfirlerin de münafıkların da müşriklerin
de müslümanların da bilmesi gerekir ki hayrı ve şerri yaratan Yüce Allah’tır,
ama tercih tamamen kula aittir; dolayısıyla kul, iyi veya kötü neyi tercih
etmişse bunun sonucuna ahiret günü katlanmak durumundadır.
Öte yandan intihar edenlerin cenaze
namazlarının kılınmaması gerektiğini söyleyen İslam âlimleri az da olsa vardır.
Kanaatimizce intiharı seçerek kendi yaşamlarını sonlandıran kimselerin cenazeleri
yıkanmadan ve namazları da kılınmadan defnedilmeleri halinde ülkemizde intihar
oranları daha da azaltır. Zira ileride intiharı düşünecek olanların “cenazelerinin
yıkanmayacağını ve namazlarının kılınmayacağını; kaldı ki yıkansalar ve cenaze
namazları kılınsa dahi bu yapılanların ahirette onlara hiçbir yarar sağlamayacağını”
şimdiden bilmeleri, hatadan dönmelerine olumlu katkı sağlayabilir.
Bu bakımdan kendilerine bahşedilen ömürlerinin
kıymetini bilmeyerek intiharı seçecek olanlar Yüce Allah’ı suçlamak yerine
kendileriyle yüzleşmelidir. Yukarıda verilen örnekte olduğu gibi intihar
edenlerin bu yaptıkları, “günaha yatkınlık oluşturan zihinsel tavırlarının”, kendi
özgür iradelerinin ve ısrarla yaptıkları bilinçli kötü tercihlerin bir ürünüdür/sonucudur.
Sonuç olarak, Yüce Allah’ın kendisine
emanet verdiği canını bilerek ve isteyerek tehlikeye atan, bunun şartlarını çok
önceden söylem ve eylemleriyle hazırlayan, kendi kaderini bizzat kendisi çizmiştir.
Böyle bir kimsenin öbür dünyada kendisini savunacak haklı hiçbir delili yoktur.
Dolayısıyla “sözde onur intiharını” tercih ederek hayatlarını sonlandıranlar “ebedi
cehennemlik olduklarını ve orada ebediyen kalacaklarını” bilmelidir. (08.03.2010).
Yorumlar
Yorum Gönder