Kur’an’ı Doğru Okumak ve Anlamak (176)

 

Kur’an’ı Doğru Okumak ve Anlamak (176)

Kur’an-ı Kerim, insanlığa dünya ve ahiret saadetinin yollarını gösteren son ilahi kelamdır. Müslümanlar tıpkı Hz. Peygamber ve sahâbenin yaptığı gibi Kur’an’ı doğru anlamak ve dünyaya model/tanık/şahit olmak zorundadırlar. Aksi takdirde anlaşılmadan okunan, sayfaları ve kabı kutsallaştırılan, öğüt alınmasının önüne engeller çıkartılan bu kitap insanlık için bir hidayet kaynağı olamayacaktır.

Günümüzde müslümanların büyük bir kısmı çeşitli aşırılıklara kapılmış, Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnetin öğrettiğinin dışında yollara girmişlerdir. Nitekim "Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!” (Kasas, 28/87) ayetine rağmen müslümanlar bu uyarıyı göz ardı etmiş ve Kur’an’ın verdiği mesaja yoğunlaşmamışlardır. Onlar, Kur’an’ı yüzünden okumuş, ancak onu anlamak için yeterince gayret göstermemişlerdir. Zira kutsal kitabı doğru anlamak beraberinde bazı sorumlulukları getirecektir. Onlar da bu sorumlulukları almaktan kaçtıkları için anlamadan okumayı tercih etmiş, ama kendilerini aldatmışlardır.

Bu itibarla müslümanlar, Kur’an’ın ilkeleri ışığında girdikleri yanlış yolları yeniden sorgulamak, gerçeğin peşine düşmek, doğru yolu (sırat-ı müstakîm) “ana kaynağından” öğrenmek ve o yola mutlaka dönmek zorundadır.

Kur’an-ı Kerim, yüzünden okunmak için gönderilmiş bir kitap değildir. Kurulan bu cümleden rahatsız olanlar “şu âyet üzerinde sağlıklı tefekküre” mecburdur: “Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye sizi Kur'an’la uyarmaktan vaz mı geçelim?” (Zuhruf, 43/5)

Görüldüğü üzere âyette haddi aşanlar da dâhil olmak üzere herkesin “Kur’an’la” uyarılmasından söz edilmektedir. Kur’an’la uyarmak “ayetleri okumakla”, ayetleri okumak ise ayetlerde verilen mesajı “anlamakla” gerçekleşir. Zira Hz. Peygamber Arap olduğu için okuduğunu anlıyordu. Dolayısıyla müslümanların bu ve benzeri ayetleri Arapça olarak okumaları güzeldir; ancak yeterli değildir. Zira Arap olmayan tüm müslümanlar kendi dillerinden Kur’an’ı anlayarak okumak ve Kur’ân’a hak ettiği değeri vermek zorundadır.

Nitekim Abdullah b. Mes’ud, Hz. Peygamber’in vefatından sonraki yıllarda bu yanlışlığı fark etmiş ve müslümanları şöyle uyarmıştır: “Biz Kur’an-ı Kerim’i okur içindeki (ilke)lerle amel ederdik. Ama şimdi Kur’an’ı yüzünden (sesli bir şekilde) okumak amel oldu.” Bu veciz söz, söylemek istediklerimizi tam anlamıyla özetlemekte ve çarpıcı gerçeği ortaya koymaktadır.

Müslümanlar asırlardır Abdullah b. Mes’ud’un bu uyarısını haklı çıkarırcasına yanlış okuma geleneğini sürdürmekte, yüzünden okumayı yeterli görmekte, Kur’ân’ın ilkeleri müslümanların hayatında belirleyici olmamakta ve İslam âlemi kendisinden beklenen atılımı, vizyonu ve misyonu bir türlü gerçekleştirememektedir.

Nitekim Kur’an’ın müslümanlardan istediği ve yapılmasını beklediği pek çok konu vardır. Ama müslümanlar sorumluluk almaktan kaçmakta, kafalarını kuma gömmekte, gerçeklere sırtlarını dönmekte, böylece Kur’an’ı rafa kaldırmaktadır. Oysa böyle yapmak, Kur’an’a büyük bir saygısızlık ve haksızlıktır. Nitekim müslümanların içine düştüğü bu yanlış şu ayette haber verilmektedir: Peygamber (mahşer günü şöyle diyecektir:) “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.’ (Furkan, 25/30)

Görüldüğü üzere Yaratıcının tavsiyelerini ciddiye almayan, Kur’an’ı gerektiği gibi okuyup anlamak istemeyenler kendilerine zulmedenlerdir. Nitekim âyette şöyle ifade edilmektedir: “Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara, 2/148)

Bu kadar açık uyarıya rağmen hala sağlam ve güvenilir kaynaklara müracaat etmeyerek sahih dinî bilgilere ulaşmayan ve sorumluk almaktan kaçanlar uzun vadede kesinlikle kaybeder. Bununla birlikte Kur’an’ı gerçek anlamda okuyan ve anlayan kâmil bir mü’min yaşadığı dünyanın sorunlarına karşı ilgisiz ve duyarsız kalamaz.

Nitekim böyle bir mü’min, dünyadaki kölelik düzeninin, sömürünün, yoksulluğun ve açlığın sona erdirilmesi için gayret eder. İslam’a sürekli saldırıların yapıldığı ve İslam düşmanlığının körüklendiği zamanlarda sessiz kalamaz. “Müslüman ülkelerde cinsiyet eşitliğinin olmadığı, kadınlara hiçbir hak tanınmadığı, çocukların şiddetten korunmadığı, kız çocuklarının okutulmadığı ve dışlandığı iddiaları karşısında” Kur’an’ın verdiği mesajı tüm dünyaya doğru bir şekilde duyurmak için canla başla çalışır.

Böyle bir mü’min, ülkesindeki ve dünyadaki herkesin eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanması, insanların beslendikleri gıdaların güvenliğinin sağlanması ve çevrenin korunması için var gücüyle çalışır. Dünyanın ekolojik dengesinin bozulmaması ve iklim değişikliklerinin yaşanmaması için gerekli tedbirler alınmasına yardım eder. Ülkesinin kalkınması ve gelişmesi, bölgesel, küresel ve süper güç olması için çalışanlara, siyasilere ve sivil toplum örgütlerine destek olur. Hz. Peygamber’in yaşadığı gibi örnek bir hayat yaşar ve İslam’ı en iyi şekilde temsil ve tebliğ eder.

Bu itibarla çağının sorunlarıyla ilgilenmeyen, sadece Kur’an’ı anlamadan yüzünden okuyan, içindekileri anlamak istemeyen, buna  rağmen bazı ibadetleri yapmakla Yüce Allah’ın rızasını kazanacağını ve hemen cennete gideceğini zanneden müslümanlar yanılır.

Sonuç olarak Kur’an, insanlığa dünya ve ahiret saadetinin reçetesini sunan bir şifa kaynağıdır. Onu gerçek anlamda okuyup anlamak ve içindekileri uygulamak insanı kurtuluşa erdirir. Böyle yapmayan ise hem dünyasını hem de ahiretini kaybeder. Zira Kur’an ve sahih sünnetin ortaya koyduğu şaşmaz ilkeler bu gerçeği şimdiden haber vermektedir. Kur’an’ı doğru anlayan ve içindekileri uygulamaya çalışan müslüman bu yazılanların haklı tenkitler olduğunu bilir. Ancak her zaman olduğu gibi işin kolayına kaçan ise kendi yanlışlarını savunmaya ve kendini uyarana küstahça saldırıya devam eder. Oysa bilinmelidir ki, kaybedenler Kur’an’ın çağrısına, ilkelerine, maksadına, gayesine, amacına ve hedefine kulak vermeyenlerdir. (08.10.2010)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!

Evlilik Kader midir? II (362)

Uydurma Rivâyetler ve Mehmet Akif Ersoy’un Uyarısı (236)