Gıybet ve Eleştiri Ayrı Şeylerdir (178)

 

Gıybet ve Eleştiri Ayrı Şeylerdir (178)

Yazımızın başında belirtelim ki, “gıybet” ve “eleştiri” kesinlikle aynı şeyler değildir. Zira “haklı eleştiri” gıybet etmeden de mümkündür ve bunun da yapılması elzemdir. Çünkü mü’minlerin birbirlerini eleştirmeleri ve gerçeğe dâvet etmeleri bir ödevdir.

Tenkit, bir şeyin gerçek değerini tespit edip ortaya çıkarmak ve gerçek olmayanını ayırt etmek için derinlemesine yapılan faaliyettir. Tenkit, her asırda olmuştur günümüzde de yapılmaktadır. Çünkü gelişip ilerlemenin ve en güzel modeller ortaya koyabilmenin yolu yapıcı eleştiriden geçer.

Öyleyse “gıybet” ile “eleştiri” birbirinden ayrı tutulmalı ve aradaki fark doğru anlaşılmalıdır. Aradaki farka rağmen günümüzde hâlâ “gıybet” ile “haklı tenkidi” anlamamakta ısrar edenler vardır ve maalesef bundan sonra da hep böyle zavallılar olacaktır.

Bilindiği üzere “gıybet” insanın kişiliğini hedefler. Ama “haklı eleştiri” insanın eylemlerine, sözlerine, tavırlarına veya ortaya koyduğu ürün ve hizmetlere yöneliktir.

Gıybet, gizlice yapılmış işi açığa çıkarmaya, gizlenen ayıbı ifşa etmeye yönelikken, eleştiri ise “açıktan yapılan yanlış iş ve eylemleri düzeltmeye” yöneliktir.

Gıybet, kişinin gıyabında yapılırken, “haklı tenkit” insanın gıyabında yapılabileceği gibi doğrudan yüzüne karşı da yapılabilir.

Gıybet onarıcı değil “yıkıcı ve ifsat edici” bir özellik taşırken, “eleştiri” ise yapıcı olup doğru bilgi, tutum ve davranışa yönlendirme amacı taşır. Zira haklı tenkidin maksadı, kişiyi yanlıştan uzak tutarak doğruya sevk etmek ve onu hatadan korumaktır.

Gıybet edildiği zaman “yanlış” o kişiye yapıştırılır/yakıştırılır. Ancak eleştiride o işi ya da sözü o kişiye yakıştıramama ve işin doğrusunu ortaya koyma çabası vardır. Nitekim hataya eleştiri her zaman “ilkelere ve ciddî delillere” göre yapılır. Zira haklı tenkitten sonra tutarlı ve objektif teklifler/öneriler sıralanır. Böylece gerçekler kamuoyunun bilgisine sunulur, takdir yetkisi insanlara bırakılır ve onlardan tercihlerini doğru yapmaları beklenir.

Gıybet edildiği zaman söz konusu kişinin sadece yanlışına dikkat çekilir, ama ondaki diğer güzel özellikler göz ardı edilir ve o kişi toptan kötü ilân edilir. Ancak “haklı ve tutarlı eleştiride” ise kişi daha önce yaptığı güzel işlerle kıyaslanır, hakkı teslim edilir ve meseleye objektif bakılmaya çalışılır.   

Konuyu misallerle açıklayacak olursak mesela, her türlü yanlış bilgiyi insanlara gerçekmiş gibi anlatanın yaptığının doğru olmadığını söylemek ve o konuyla ilgili ikna edici sağlıklı bilgilerin insanlara sunulmasını istemek “gıybet” değildir. Zira bu, o kimsenin şahsına yönelik bir saldırı değil, yaptığı yanlışlık konusunda masum insanları uyarmak, hem onun hem de diğer insanların hatalı kararlar almasına engel olmaktır.

Aynı şekilde dolandırıcı/güvenilmez bir iş adamıyla ilgili arkadaşını ya da komşusunu bilgilendirmek ve onların da dolandırılmasını engellemek gıybet değil mazluma yardımdır.

Sözünde durmayan, sürekli yalan söyleyen ve insanları kandıran birisinin bu özelliklerini söylemek ve diğer insanları aydınlatmak gıybet değil, aksine insanların yanlış seçimler yapmasını engellemek suretiyle toplumun barış ve huzuruna katkı sağlamaktır.

Gazete köşelerinden, TV kanallarından, internet sitelerinden ya da vaaz kürsülerinden insanlara dinî konuları anlatan kimselerin hatalarına dikkat çekmek “bunları kıskanmak veya onları gıybet etmek” değil tam tersine hem o şahısları hem de onları dinleyen toplumu yanlışlar konusunda uyarmak ve işin doğrusunu göstermektir.

Tam da burada yüzyıllar önce yaşanmış bir hadiseden bahsetmemiz yerinde olacaktır. Bağdat’ta bir camide uydurma rivayetler anlatan bir raviyle ilgili biyografik bilgiler toplayan hadis âlimine orada bulunan bir sûfînin; “Gıybet etmeyin!” şeklindeki itirazına o hadis âlimi şu karşılığı vermiştir: “Tam aksine bu yaptığımız gıybet değil, dine hizmettir.” Nitekim Hz. Peygamber’in adını kullanarak hadis üreten kimseleri tespit edip onlar hakkında müslümanları bilgilendirmek gıybet değil bilakis İslam’a çok büyük bir hizmettir.

Günümüzde hikâye ve masalları, uydurma hadisleri, tutarsız din yorumlarını yahut Kur’an ve sahih sünnete aykırı dinî anlayışları “din gibi” anlatan kimseleri uyarmak bir görevdir ve bu da İslâm’a hizmettir. Bugün bile sorgulamaksızın/araştırmaksızın uydurma hadisleri anlatanları tenkit edip doğruyu söyleyenler maalesef Bağdat’ta raviler hakkında bilgi toplayan o İslam âlimi gibi kınanmakta ve susturulmak istenmektedir. Oysa burada amaç, yanlışı düzeltmek, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu ilkeleri doğru tanıtmaktır.

Aynı şekilde işinin ehli olmayan ve görevini ihmal eden bir doktor hakkında hastayı uyarmak ve dikkatli olmasını istemek gıybet değil o hastaya bir iyiliktir, belki de o hastanın hayatını kurtarmaktır.

Sürekli yalan haberler yazan bir basın mensubu hakkında insanları uyarmak gıybet değil, kime inanıp güvenecekleri konusunda insanları bilgilendirmektir.

Sözünde durmamayı alışkanlık hâline getirmiş ve işini iyi yapamayan bir esnaf hakkında insanları uyarmak o kimsenin gıybetini yapmak değil, din kardeşinin kandırılmasını ve soyulmasını engellemektir.

Bu benzeri misalleri çoğaltmak elbette mümkündür. Ancak konuyu uzatmamak için bu kadarı yeterlidir.

Sonuç olarak, “gıybet” ile “haklı tenkit” asla birbirine karıştırılmamalıdır. Doğru olmayan, işe yaramayan ve insanlığa da faydası dokunmayan bilgileri din diye anlatanları eleştirmek “gıybet” değil tam aksine “dine hizmettir.” Aradaki ince farkı kavramaktan âciz olanlar başkalarına din anlatmayı bırakıp öncelikle keskin anlayış ve kavrayışa sahip olmak için sağlıklı tefekkürün nasıl yapılacağını öğrenmeli ve akıl teri dökmelidir. Bunun için mantık ilimleriyle meşgul olup kaliteli kitaplar okumalı, her zaman işin doğrusunu Kur’an ve sahih sünnettin ilkeleri ışığında öğrenmeli, sağlam muhakeme yeteneğine sâhip kimselerin haklı tenkitlerine kulak vermeli, devamlı Yüce Allah’a dua ve niyazda bulunmalı ve tereciye tere satmaktan ve ahkâm kesmekten vazgeçmelidir. (12.11.2010)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!

Evlilik Kader midir? II (362)

Uydurma Rivâyetler ve Mehmet Akif Ersoy’un Uyarısı (236)