Dünya Medyası, İslam Düşmanlığı ve Müslümanlar (149)
Dünya Medyası, İslam Düşmanlığı ve Müslümanlar (149)
Dünya medyasının büyük çoğunluğu, İslam hakkında sürekli kara propaganda
yaparken, menfi şeyler konuşup yazarken, algı operasyonları çekerken müslümanların
basit konularla meşgul olmaları ve tefrikaya düşmeleri son derece yanlıştır.
Zira dünya medyasının kahir ekseriyeti, ABD’deki 11 Eylül saldırısının bütün
faturasını İslâm’a kesmekte ve sürekli “İslam düşmanlığını” körüklemektedir.
Takdir edileceği üzere bütün bunlar yapılırken suskun ve tepkisiz kalmak
doğru değildir ve müminlere asla yakışmaz.
Bu bakımdan İslam dininin sivil hedeflere yönelik bu tür menfur eylemleri
onaylamasının mümkün olmadığı, bu planlı saldırıda kullanılan figüranların “sözde
müslüman” olmasının da bu gerçeği değiştirmeyeceği ısrarla ve sürekli olarak anlatılmalıdır.
Zira sinsice hazırlanmış bu saldırıda bazı cahil müslüman gençler kullanılmış,
bu terör eylemiyle İslam arasında kasıtlı bir bağlantı kurulmuş ve bu menfur
saldırı müslümanların üzerine yıkılmıştır.
Aynı şekilde dünya medyası, Somali’de veya Afganistan’da zina suçu
işleyenlerin taşlanarak öldürüldükleri sahnelerin görüntülerini sürekli
yayınlayarak, konuyu gündemde tutmuş, bu cezalandırma yönteminin “İslâm’ın bir
emri” olduğu algısını/düşüncesini yaymış, Kur’ân’da recm cezası olmadığı halde bunu
İslâm’ın bir emriymiş gibi gösterip İslam’ı yanlış tanıtmıştır.
Yine dünya medyası, Sudan’da pantolon giydiği için polis tarafından
dövülen kadınların görüntülerini yayınlayarak faturayı İslâm’a kesmiş, İslâm’ı
yanlış tanıtmış ve “İslam düşmanlığını” körüklemiştir.
Aynı şekilde Suudi Arabistan’da kadınların araba sürmelerinin yasak
olduğunu, İslâm’ın kadınlara hiç bir hak vermediğini söyleyerek bunun da bütün suçunu
İslâm’a yıkmış, faturayı o toplumun “yanlış geleneği” yerine İslâm’a kesmiştir.
Oysa Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanmalarının yasak olmasının nedeni
“oradaki örfle/kültürle” ilgili bir durumdur. Bu gerçeği ifade etmek yerine,
sanki araba sürmeyi yasaklayanın İslam dini olduğu gibi bir algıyı kadınların
zihninde oluşturmak, dünyadaki diğer kadınların İslam’dan nefret etmelerine yol
açmaktır ki bu, art niyetli bir tutumdur.
Yine dünya medyası Kur’ân’da yer alan ve tamamen zorunlu durumlarda bazı
kimseler için geçerli olan “dört kadınla evlilik” konusunu, özellikle ticari
konularla ilgili olan “kadının şahitliği” meselesini, haklar ve sorumluklarla
ilgili bir mevzu olan kadının “mirastan ne kadar pay alacağı” hususunu ve İslam
ülkelerinde hiç olmaması gereken aile içi şiddetin vardığı acı boyutu devamlı
göstermek ve duygu sömürüsü yapmak suretiyle İslâm’ın kadınlara hiçbir hak
vermediğini ısrarla işlemiş, İslâm’ı yanlış tanıtmış ve bütün bunların
kabahatini İslâm’a yüklemiş ve dünyanın diğer bölgelerindeki kadınların
İslam’dan nefret etmelerine neden olmuştur.
Aynı şekilde kime hizmet ettikleri eylemleriyle apaçık ortada olan
el-Kaide, Boko-Haram ve benzeri terör örgütlerinin yaptığı kanlı eylemlerin
faturasını da İslâm’a kesmiş, halkı müslüman olan ülkelerde her gün yaşanan
intihar saldırılarını, patlayan bombaları, akan kan ve gözyaşını devamlı
göstererek gayr-i müslimlerin İslam’dan nefret etmelerine sebep olmuştur.
Aynı şekilde Batılılar sömürgeleştirdikleri toplumlardaki cehaletin,
fakirliğin, eğitimsizliğin başlıca sebebi kendileri olduğu halde bu gerçeğin
üstünü örtmüş, ezilmiş bireylerin yanlışlarını da İslâm’a mal ederek, geri
kalmışlığın nedeninin İslam olduğu gibi bir düşünceyi zihinlere yerleştirmiş ve
insanların kafalarını bulandırmaya devam etmiştir.
Bütün bunları evindeki televizyondan seyreden, elindeki cep telefonundan,
gazete ve dergilerden okuyan dünyanın herhangi bir yerindeki insan da gerçeği
araştırmak yerine kendilerine gösterilen bu yalanlara kolayca kanmış, İslam’dan
korkmuş ve nefret etmiştir. Nitekim İsviçre’deki minare yasağına halkın verdiği
büyük desteği bu açıdan değerlendirmek de fayda vardır.
Şu halde, bütün bunlar yaşanırken müslümanlara da düşen vazife/sorumluklar
vardır.
Öncelikle bütün bu yanlışların İslam ile alakasının olmadığı, bunun
yanlış din yorumları, kültür, örf, adet ve geleneklerden kaynaklandığı “güçlü
bir şekilde” ortaya konulmalı, gerçekler “en güzel şekilde” savunulmalı ve
dünya kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Bunu gerçekleştirebilmek için öncelikle sahih dini bilgiye ve bunları tüm
dünyaya en güzel şekilde anlatacak/duyuracak kaliteli medya organlarına,
kitaplara, dergilere, akademik çalışmalara, tiyatro eserlerine, sinema
filmlerine, sanat eserlerine, dizilere, vs. ihtiyaç vardır.
Bütün bunları yapmadan sadece Batı medyasını suçlamak doğru değildir. Zira
şeytan ve şeytanlaşmış insanlar şeytanlık görevlerini yapmıştır, yapmaktadır ve
gelecekte de yapacaktır.
İslam’dan nefret edenlerin böyle hareket etmelerini normaldir; çünkü onlar
görevlerini yapmaktadır; peki ya dünyada yaşayan müslümanlar nelerle meşguldür?
Kanaatimizce müslümanlar öncelikle kendilerini düzeltmekle işe başlamalı,
kendi evlerinin önünü süpürmeli, bir an önce harekete geçmeli ve “zararın
neresinde dönülürse kardır” diyerek yola koyulmalıdır.
İslâm’ı doğru bir şekilde tanıtmak için öncelikle İslam doğru anlamak ve
yaşamak şarttır. Bu ödev, ülkede başarıldıktan ve güzel bir model ortaya
konulduktan sonra dünyanın her yerinde “kaliteli eğitim kurumları/kolejler/üniversiteler”,
“özel hastaneler/tam donanımlı sağlık merkezleri”, “fakir insanlara sahip çıkan
insani yardım örgütleri” ile var olmak ve o toplumların gönüllerine girmektir.
Ayrıca ülkemizde geleceğe yönelik sağlam ve tutarlı düşünceler üreten “vizyoner
düşünce kuruluşları”, “çevre bilincine sahip, hayvan haklarını savunan,
ekolojik dengenin önemini kavramış “çevreci sivil toplum örgütleri”, dünyanın
her yerinde o ülkenin diliyle yayınlar yapan “güvenilir medya organları”, “dünyadaki
tüm alışveriş merkezlerinde, marketlerde, satılan marka mallar ve ürünler” ile var
olunmalıdır.
Bu itibarla tekrar ifade etmek gerekirse, İslam âlemi birlik ve
beraberlik içinde hareket ederek dinlerini doğru bir şekilde öğrenmeye, anlamaya,
yaşamaya ve tanıtmaya mahkûmdurlar. Bütün bunlara yapmakla görevli olanların
sadece bir kısım ibadetleri yaparak görevlerini ifa ettiklerini sanmaları kati
surette doğru değildir.
Dünya medyasının İslam ile ilgili bu yanlı, taraflı ve maksatlı haber ve
yorumlarını gördüğü halde hiçbir şey yapmayıp sadece olup bitenleri seyreden, Batılılara
kızan, öfkelenen, slogan atan, kendi kendine söylenen müslümanlar büyük bir
yanlış içindedir. Çünkü sloganla ve hamasi nutuklarla bir yere varılamaz. Mitoloji,
efsane, masal ve hikâye anlatarak/ dinleyerek, sorumluluktan kaçarak, dinin
ibadetle ilgili emirlerini uygulayıp kulluğu erteleyerek, kabukta dolaşıp öze
inemeyerek, seviyesiz tutum ve davranışlar sergileyerek, geçmişe takılıp kalarak,
asırlar öncesinin içtihatlarıyla çağın problemlerini çözeceğini zannederek, miladı
dolmuş yöntemleri sürdürerek daha fazla ilerlemek mümkün değildir.
Sonuç olarak, şu an dünyada İslam ile ilgili yapılan her türlü taraflı
yayında, yaşanan her türlü olumsuz gelişmede bütün müslümanların ortak
sorumluluğu vardır; herkes bu sorumluğun farkına varmalı, bir şeyler yapmaya
başlamalı ve üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmelidir. (25.12.2009)
Yorumlar
Yorum Gönder