Aile İçi Şiddet ve İstismar (106)
Aile İçi Şiddet ve İstismar (106)
Aile, toplumun temel taşıdır. Allah Teâlâ, aile sayesinde yeryüzünde
insanların huzur bulmasını, nesillerin devam etmesini ve Yaratanın isteği
doğrultusunda bir hayat yaşanmasını murat etmiştir. Dinimiz evliliği teşvik
etmiş, ancak evlilik dışı kadın-erkek ilişkilerini ise şiddetle yasaklamış ve
haram kılmıştır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, maneviyattan yoksun, maddî çıkarları
önceleyen, zevkini düşünen hedonist bireylerin yaygınlaştığı günümüz dünyasında
şiddete yönelen insanların sayısında ciddi artışlar yaşanmaktadır. Acımasızca
işlenen cinayetler artık aileyi de kıskacına almıştır. Yakın akrabalar dahi maddî
çıkarlar için birbirini hunharca katledebilmektedir.
Hatta şefkat timsali olması gereken bazı “biyolojik” anneler yavrularını öldürebilecek
derece vahşileşmiştir. Fedakârlık ve özverinin merkezi olması gereken aile,
televizyon programlarının da etkisiyle ve yanlış yönlendirmesiyle bencilliğin
ve bireysel hesapların ön plana çıktığı bir şiddet ve istismar ortamına dönüşmüştür.
İnsanlar arasındaki bu olumsuz eğilimleri dizginleyen, sevgi ve şefkat
ocağı konumundaki ailelere hayat veren, ailevi ilişkileri normalleştiren en
büyük güç ise “din duygusu, bir başka ifadeyle Allah korkusu ve ahirette hesap
vereceği inancıdır.” İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy bu gerçeği
şöyle ifade etmiştir:
“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”
Bu korkunun kalplerden silindiği bir dünyada artık “insan insanın kurdu”
olmuştur. Bu bakımdan manevî hayatın yaşanmasını sadece belli zaman ve
zeminlere tahsis etmek nasıl yanlış ise din eğitim ve öğretimini de sadece bir
inanç meselesi olarak görmek ve bunun davranışlara yansımasını istememek de aynı
şekilde yanlıştır ve büyük bir yanılgıdır.
Din eğitimi, ailenin yıkılmasının, şiddetten ve istismardan uzak
tutulmasının ve insan neslinin bozulmadan korunmasının bir teminatıdır.
Yaşadığımız yüzyıl göstermiştir ki, insanların dini ve ahlaki değerlerden
uzaklaşması ve dini duygularının zayıflamasıyla birlikte aile kurumu büyük
zarar görmüştür. İnsanların kalplerini imanla donatmaları hem ferdî hem de
ailevî huzur ve mutluluğun en büyük teminatıdır. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz şöyle
ifade buyurmuştur: “Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla (O’nun
ilkelerini, emir ve yasaklarını öğrenip hatırda tutmak ve gereğini yapmakla) huzur
bulur.”[1]
Müslümanların inanç ve kültüründe aile yuvası, kişiliğin ve kimliğin
şekillendiği, dinin, ahlakın, edebin, hak ve hukukun öğrenildiği ilk mekteptir.
Karşılıklı sevgi, saygı ve fedakârlık gibi yüce değerlerin kazanıldığı bir
ortamdır. Burada şiddet/dayak ve istismar gibi yanlış şeylere asla yer yoktur.
Bu güzel din, değil aile içerisinde savaş esnasında bile çocuklara, yaşlılara
ve kadınlara dokunulmasını, sivillerin kanının dökülmesini kesinlikle yasaklamıştır.
Hz. Peygamber, hayatında ne eşine ne çocuklarına ne de hizmetçilerine el kaldırmıştır.[2]
O şefkat ve merhamet Peygamber’inin ümmetinden olup da aile içi şiddet ve
istismara sapanlar, Hz. Peygamber’in sünnetinden/ahlâkından uzaklaşmışlardır.
Böyle kötü bir temsille/örneklikle, günümüzde İslâm’a karşı düşmanlık
besleyenlerin eline koz/fırsat/ malzeme vermişlerdir. Oysa aile içi şiddet ve
istismar, Kur’an ve sahih sünnetle bağdaşmayan ilkelliklerdir. Çünkü ne
ayetlerde ne de sahih hadislerde eşe veya çocuklara dayak atılabileceğinden bahsedilmektedir.
Bir takım uydurma rivayetlere veya yanlış yorumlanan ayetlere bakarak İslam’da
dayağın olduğunu savunmak katiyen doğru değildir. Kaldı ki böyle bir din
yorumunu savunmak büyük bir vebali omuzlamak demektir.
Rabbim cümlemizi haksız her türlü şiddetten, yanlış işlerden ve başkalarına
kötülük yapmaktan korusun, ailelerimizi sevgi, şefkat ve huzur yuvaları
eylesin. (16.01.2009)
Yorumlar
Yorum Gönder