Yemin ve Adak (86)
Yemin ve Adak (86)
Yemin, bir kimsenin bir işi yapıp yapmaması veya bir olayın doğru olup
olmaması konusunda söylediği sözü Allah’ın adını zikrederek kuvvetlendirmesi
demektir.[1]
Günlük hayatta tam bilgi sahibi olunmayan bir konuda emin olduğunu ifade etmek
veya gelecekte yapılacak bir iş için “teminat vermek” gibi durumlarda Allah’ın
adının veya sıfatının zikredilmesiyle söz kuvvetlendirilmekte ve yemin
edilmektedir.
“Vallahi, billahi, tallahi” gibi sözler ile “Kitaba yemin olsun
ki”, “Kâbe’ye and olsun ki”, “Allah şahit olsun ki, Şunu yaparsam şöyle olayım”
gibi sözler de yemin ifade eden sözlerdir ve bunları söyleyen fakat tersini
yapan kimseler sorumlu olurlar. Bu itibarla, sadece Allah’ın adının anıldığı
sözler değil, örfün yemin olarak kabul ettiği lafızlar da bu çerçevede
değerlendirilir.
Dolayısıyla söylenen sözlere dikkat edilmeli ve dil yemin etmeye
kesinlikle alıştırılmamalıdır. Çünkü yemin, sadece gerektiği anda başvurulması
gereken bir yöntemdir. Yüce Allah’ı şahit göstererek söz veren, ancak verdiği
sözde durmayan ve yeminini bozan kimse sorumlu olur. Bu nedenle gereksiz yere
yemin etmek doğru değildir. Böyle yapmak dinî bir mesuliyet olduğu gibi
gelişigüzel yemin etmek de yemin edenin güvenilirliğini tehlikeye sokar/ düşürür.
Arapça’da “nezr” diye ifade edilen adak ise, “bir kimsenin farz veya
vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah Teâlâ’ya söz vermesi ve o
ibadeti kendisine borç kılmasıdır.”[2]
Nitekim istenilen bir şeyi elde etmek, beklenmedik kötü durumdan korunmak gibi
hususlarda Yüce Allah’ın yardımını temin etmek gayesiyle insanlar zaman zaman adakta
bulunmaktadır.
Kısaca ifade etmek gerekirse yemin, Allah’ın adını anarak Yüce Allah’ı
şahit tutmak, adak ise, bir şeyin en hayırlı şekilde gerçekleşmesi dileğiyle
Cenâb-ı Hakk’a yalvarmak, bunu gerçekleştirmeye vesile olması için de sadaka
veya ibadet mahiyetinde bir davranışı yapma kararını vermek demektir. Nitekim
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Hz. Meryem’in oğlunu Yüce Allah’a adayacağı[3] ve
Hz. Meryem’in “susma orucu adadığı” haber verilmektedir.[4]
Bu itibarla, yemin etme veya adakta bulunma Allah için verilmiş sözler
olduğundan bu sözlere sadık kalınmalı, yeminin ve adağın gereği mutlaka yerine
getirilmedir.
Allah Teâlâ, Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yapılan yeminlerin
tutulmasını, aksi halde kefaret ödenmesini, adakları yerine getirmenin ve söze
sadık kalmanın mü’minlerin özelliklerinden olduğunu şöyle beyan etmektedir: “O
(iyi) kullar adaklarını yerine getirirler…”[5] Bir
başka âyette ise: “Allah boş bulunarak ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi
sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminler nedeniyle sizi sorumlu tutar.
Bu durumda yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on
yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu
imkânı) bulamazsa onun kefareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz
vakit yeminlerinizin kefareti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah size ayetlerini
işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz”[6] buyurulmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz de; “Kişinin
elinde olmayan şeyde, Allah’a isyan konusunda ve sıla-i rahimi kesme hususunda
yemin de yoktur adak da. Bir kimse bir şeye yemin eder de başka bir şeyin ondan
daha hayırlı olduğunu görürse, derhal yeminini terk edip o hayırlı olan işi
yapsın. Şüphesiz onu terk etmesi -bile- yeminine kefarettir”[7]
buyurmuş ve “haram şeylere yemin etmeyi” yasaklamıştır. Böyle durumlarda yemini
bozup kefaretini ödemeyi ve hayırlı olanı yapmayı emretmiştir.
Yemin etmek mübah bir davranış olmakla birlikte, yemini alışkanlık haline
getirmek ve sürekli yemin etmek de doğru değildir. Müslümanların sözlerini
söylemeden önce çok iyi düşünmeleri, hiçbir zaman yalan söylememeleri, emin
olmadıkları konularda kesinlikle konuşmamaları, verdikleri sözleri tutmaları ve
yeminlerinin gereğini ilk fırsatta geciktirmeden yerine getirmeleri gerekir.
Özetle ifade edecek olursak, Müslümanlar verdikleri sözleri tutmalı,
ettikleri yeminlerine sadık kalmalı ve adaklarını gerçekleştirme konusunda çok
hassas davranmalıdır. Yüce Rabbim bizleri sözlerine sadık olan, yeminlerine
riayet eden, adaklarını yerine getiren kâmil mü’min kullarından eylesin. (29.08.2008)
Yorumlar
Yorum Gönder