Yanlış Peygamber Anlayışı-1 (34)
Yanlış Peygamber Anlayışı-1 (34)
Ahmed Bican, Envâru’l-Âşikîn adlı
eserinde diğer mutasavvıfların yaptığı gibi “Hz. Peygamber’i aşırı derecede
yüceltmiş ve onu örnek alınamaz bir konuma yükseltmiştir.”
Oysa Hz. Peygamber’i ve diğer peygamberleri
bütün yönleriyle olduğu gibi, eksiksiz ve abartmadan tanıtmak ve
Peygamberleri kendi içlerinde yarışa sokmamak gerekir.
Aynı şekilde peygamberleri aşırı derecede
yüceltmek de doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber henüz hayatta iken ashabından
bazılarının kendisini bu şekilde yücelttiğini görünce derhal onları uyarmıştır.
Zira bütün peygamberler görev ve sorumluluk îtibârıyla eşittir; aralarında
hiçbir fark yoktur; hepsi aynı kaynaktan vahiy almış ve aynı vazîfeyi yapmışlardır.
Bican’ın adı geçen eseri tetkik edildiğinde
“naklettiği uydurma rivayetlerle” peygamberleri çok yanlış tanıttığı
görülmektedir.
Örneğin o, Hz. Dâvud’un mescide giderken
böbürlenerek yürüdüğünü, bir gecede beraber olduğu 99 karısı olmasına rağmen bir
başkasının karısına göz koyup onu hileli bir şekilde elde ettiğini, Hz.
Mûsâ’nın bir yumruk atarak Azrâil’in (a.s.) bir gözünü çıkarttığını, Hz.
Âdem ile İblis’in dertleşip ağlaştıklarını ve hatalarına birlikte suçlu aradıklarını,
Hz. Âdem’in verdiği sözü unutup Allah (c.c.) ile ömür pazarlığına girişip kazandığını, cenneti
görmeye giden Hz. İdris’in verdiği sözü unutup cennetten tekrar çıkmaya yanaşmadığını, Hz.
Nûh’un da verdiği sözde durmadığını, Hz. İlyas’ın duâ ederek ölen oğlu Yunus’u
15 gün sonra tekrar dirilttiğini, Hz. İlyas’ın ölmediğini, halen yaşadığını,
dilediği yere atı ile uçtuğunu, Hızır’ın da onunla beraber olduğunu, Hz.
Eyüp’ün: “İlahi! Ne günah işledim ki, sana baid (uzak) oldum. İlâhî!
Beni öldür. Bana ölüm yeğdir (iyidir) hayattan” diye duâ ettiğini; Hz.
Muhammed’in (a.s.) kabrinde diri olduğunu, gördüğünü ve işittiğini, kızı
Fatıma’yı da öldükten sonra yanına aldırdığını; Hz. Süleyman’ın üç yüz nikâhlı
hatunu, yedi yüz tane de câriyesi olduğunu, cümlesine yakınlık ettiğini
naklederek peygamberleri çok yanlış tanıtmış ve bu yaptığının farkında dahi olamamıştır.
Zira Müslümanlar arasında “peygamberleri
sürekli mucizeler gösteren kişiler olarak anlatan ve tanıtan yaygın inanç ve
kabul” onun gerçekleri görmesine mani olmuştur.
Oysa hiçbir peygamberin böbürlenerek
yürümesi; verdiği sözde durmaması; hileye başvurması; hatasını kabul etmemesi
veya “Öldür beni Allah’ım!” tarzında duâ etmesi mümkün
değildir ve bu anlatılanlar Kur’an’da bize tanıtılan peygamberlerin vasıflarıyla
kesinlikle bağdaşmamaktadır.
Ayrıca cinsel konularda çok güçlü bir
peygamber imajının verilmesi de uygun değildir. Her ne kadar burada
peygamberlerin çok güçlü olduklarından bahsedilmek isteniyor olsa da insanların
kafalarında kalan husus, onların güçlü olmalarında ziyâde “kadınlara olan
düşkünlükleri”dir ki hiçbir kimsenin peygamberleri bu şekilde zan ve
töhmet altında bırakmaya, dolayısıyla da getirdikleri mesajın yanlış
değerlendirilmesine/ sorgulanmasına sebep olmaya hakları yoktur.
Aynı şekilde Hz. Süleyman’ın çok sevdiği
atlarını seyrederken farkında olmayarak ikindi namazını kaçırması, bu yüzden
sinirlenerek atların boyunlarını vurdurması, bunun üzerine güneşin tekrar
geriye getirilip namazını kılması anlatılırken de bir peygamberin atlarını
seyre dalarak namazını kaçırmayacağı öngörülememiştir. Varsayalım ki öyle olsa
bile, suçsuz hayvanları bu şekilde cezalandırma yoluna gitmeyeceği, ayrıca güneşin
de tekrar geriye döndürülmesinin mümkün olamayacağı düşünülememiştir.
Hz. Yûşâ’nın da uzayan savaş nedeniyle “güneşi
bir müddet olduğu yerde durdurması” ve “hava kararmadan harbi tamamlaması” hep
aynı mantığın/ zihniyetin ürünlerine benzemektedir. Peygamberlerin bu
şekilde abartılarak sürekli mucizelere gösteren kimseler olarak tanıtılması ve
tabiat kanunlarının bu denli ters yüz edilmesi kanaatimizce doğru
değildir.
Hz. Muhammed’in abdest suyunu alıp içen ve
yüzlerine süren sahabîlerin olduğu, Huneyn savaşı esnasında Hz.
Peygamber’in (a.s.) ak katırından aşağı inip yerden aldığı bir avuç toprağı
kâfirlerin üzerine saçtığı, onların da korkup kaçtıkları anlatılırken de Hz.
Peygamber’in aşırı derecede yüceltilip yanlış tanıtıldığı yine fark
edilememiştir.
Elbette onun bazı mucizeler göstermesi söz
konusu olabilir. Fakat onun hayatının her anında mucizeler göstermediğinin de
bilinmesi gerekir. Bu itibarla sebeplere sarılmak, tedbir almak, her türlü
hazırlığı çok önceden yapmak ve planlı hareket etmek gibi konulara vurgu yapmak
yerine, bir avuç toprakla işini halleden bir peygamber anlayışının
zihinlere yerleştirilmesi doğru değildir. Zîra böyle yapıldığında otomatik
olarak Hz. Muhammed ümmetine örnek olma konumundan uzaklaştırılmakta ve hayatın
dışına itilmektedir ki, böyle bir anlayışı kabul edebilmemiz mümkün değildir.
Sa’d b. Vakkas’a (ö. 55/674) dayandırılan
bir başka uydurma rivâyette ise, Uhud savaşı (4/625) esnasında Rasûl-ü Ekrem’in
yanında iki kişinin olduğu, beyaz elbiseleriyle gâyet iyi cenk ettikleri,
bunlardan birinin Cebrâil (a.s.), diğerinin ise Mikâil (a.s.) olduğu
anlatılırken de o gün niçin Hz. Peygamber’in yaralandığı, mübârek
dişlerinin niçin kırıldığı ve meleklerin neden onu koruyamadıkları konulara hiç
girilmemiştir.
Zira Bican ve aynı zihniyete sahip kişiler
bir rivayetin bir kitaba girmesini o rivayetin doğruluğunun bir delili olarak
görmüş, asla o rivayetlerde anlatılanları sorgulamamış, böylece birçok uydurma
hadisi naklederek peygamberleri çok yanlış tanıtmışlardır.
Sonuç olarak Ahmed Bican, Yüce Allah’ın elçilerinde
olmayan özellikleri var gösteren ve yanlış peygamber tasavvurlarının devamına neden
olan pek çok uydurma rivâyete eserinde yer vermiş, bütün bunları yaparken de
hata ettiğini değil, İslam’a hizmet ettiğini düşünmüş, ama maalesef
yanılmıştır. Bugün de İslam’a hizmet ettiğini düşünen, kendilerini İslam’ın
hamisi ve müdafii olarak gören benzer zihniyetteki kişiler, aynı hataları
tekrarlamakta, İslam’a hizmet ettiklerini düşünmekte, haklı uyarılara kulak
tıkamakta, kendilerini ikaz eden din kardeşlerini ise “samimi ve güvenilir
olmamakla” suçlamakta, ancak yazdıkları ve söyledikleriyle İslam’ı ne kadar büyük
zararlar verdiklerini bir türlü fark edememektedirler.[1] (24.08.2007)
Yorumlar
Yorum Gönder