İyiliklerde ve Hayırda Yarışmak (91)
İyiliklerde ve Hayırda Yarışmak (91)
İyilik ve hayırda yarışmak, Kur’ân-ı Kerîm’in en çok üzerinde
durduğu konuların başında gelmektedir. Pek çok ayet-i kerimede iyilik ve
hayırda yarışmanın önemine dikkat çekilmiş, Allah katında hayırlı olanın bu
olduğuna vurgu yapılmıştır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “(Ey
Mü’minler) Kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için
harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olamazsınız. Ve her ne harcarsanız kuşkusuz
Allah ondan tamamiyle haberdardır”[1]
Bir başka ayet-i kerimede ise “…İyi ve güzel işlerde birbirinizle
yarışın...”[2] tavsiyesi
yer almakta, inananlar iyiliklerde ve hayırda yarışa davet edilmektedir. Bir
diğer ayet-i kerimede ise: “(Onlar ki) sonunda Rablerine dönecekleri
düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenlerdir. İşte
böyleleridir hayırda yarışan kimseler ve (bu konuda başka herkesi) geçecek
olanlar!”[3]
Bir diğer ayette ise: “Biz bu ilahi vahyi kullarımızdan
seçtiklerimize miras olarak bahşettik. Onlardan bazısı kendilerine zulmeder,
bazısı (doğru ile eğri arasında) orta yolu tercih eder, bir kısmı da Allah’ın
izniyle iyilikte başı çekenlerden olur: Bu (ise) en büyük fazilettir.”[4] Görüldüğü
üzere ayette iyilik ve hayırda başı çekenlere çok büyük lütuflar olduğuna
işaret edilmektedir.
Hz. Peygamber’in bu konudaki örnekliği de bizim için bir model teşkil
etmektedir. Zira o, Müslümanları kesintisiz hayırlar yapmaya teşvik etmiş ve bu
konuda gerekli gayreti kendisi bizzat göstermiştir. Nitekim Hz. Peygamber,
Medîne-i Münevvere’deki yedi parça mülkünü bizzat Allah yolunda vakfetmiştir.
Sahâbe-i kirâm’ın ileri gelenleri de onu takip ederek mallarını Allah yolunda
vakfetmiş ve hayırlı işlerde yarış edenlerin öncüleri olmuşlardır. Bu itibarla
okuduğumuz ayetler, Hz. Peygamber’in ve ashabının bu uygulamaları Müslümanlar
arasında “insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır; malın en
hayırlısı, Allah yolunda harcanandır; Allah yolunda harcananın en hayırlısı da
insanların en çok ihtiyaç duyduğu şeyleri karşılayandır” şeklinde bir
ilkenin yerleşmesine katkı sağlamıştır.
Dinî kavramlarımızdan biri olan ‘sadaka-i câriye’, sürekli sevap
kazandıran sadaka anlamına gelmektedir. Bir hadis-i şerifte; “Ademoğlu
öldüğü zaman amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Sadaka-i câriye
yapanlar, topluma yararlı bir ilim bırakanlar ve kendisine hayır dua eden
evlatlar yetiştirenler”[5] buyrulmaktadır. Görüldüğü üzere sadaka-i
câriye okul, çeşme, köprü, yol, mescid, yoksullar için aşevi, kimsesizler için
sığınma evleri ve hastahane gibi hayır kuruluşlarını kapsamaktadır. İnsanlar bu
gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep
olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse
vefatlarından sonra da sevap kazanmaya devam ederler.
İyilikte ve hayırda yarış eden Müslümanlar, Hz. Peygamber döneminden beri
İslam toplumlarının sosyal yapılarının sağlamlaştırılmasında, sosyal dengenin,
barışın ve huzurun sağlanmasında etkin bir rol oynamışlardır. Fakir ve
kimsesizlerin yiyecek, giyecek ve barınaklarının temininde, hastaların ücretsiz
tedavi edilmesinde, ilmin yaygınlaştırılmasında, fakir öğrencilerin
okutulmasında, hayvanların ve çevrenin korunmasında, camilerin, okulların ve
Kur’an kurslarının yapılmasında çok büyük hizmetler ifa etmişlerdir.
Özetle ifade edecek olursak, kendimiz için biriktirdiğimiz mallardan
başkaları için karşılık beklemeden harcamamız, “hayır işleme bilincimizin”
pratiğe bir yansımasıdır; ahirete imanımızın somut bir göstergesidir; bencilliği
ve cimriliği yenmemizin fiilî bir ispatıdır; paylaşımın en güzel örneği ve
Allah’ı gerçek anlamda sevdiğimizin en önemli bir delilidir. Öyleyse iyilikler
ve güzelliklerin toplumumuzda yerleşmesi için hayırda yarışalım. Dürüst ve
erdemli bir toplum oluşturmak için bütün gücümüzle çalışalım.
Rabbim cümlemizi iyilik ve güzellikleri yaygınlaştırmak için çaba sarf
eden ihlaslı kullarından eylesin. (03.10.2008)
Yorumlar
Yorum Gönder