Hz. Âdem okuma yazma biliyor muydu? (68)
Hz. Âdem okuma yazma biliyor
muydu? (68)
Kur’an’ın verdiği temel bilgilerden hareketle meseleye bakıldığında
Hz. Âdem’in okuma ve yazma bildiği görülür. Nitekim Yüce Allah, ilk insanı,
yani Adem’i yarattı ve ona “beyanı” (açık ve berrak
şekilde düşünmeyi ve konuşmayı) öğretti. Zira “beyan; bir şeyin
(zihinsel olarak) açıklanma (konuşma, yazma veya işaret etme) ve tanımlanma
araçlarını gösterir.”[1]
Âyeti birlikte okuyalım.
“O, insanı yarattı. Ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve
konuşmayı öğretti.”[2]
Yani insan, tanımlamak için “düşünmeye” (anlamaya),
açıklamak (anlatmak) için de “konuşmaya” ihtiyaç duyar ve bunu da
“kavramsal düşünme melekesiyle” gerçekleştirir. Âyeti birlikte
okuyalım
“Ve O, Adem’e her şeyin ismini (kavramsal düşünmeyi) öğretti,
sonra onları meleklerin önüne koydu ve “dedikleriniz doğruysa haydi bu
(şey)lerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.”[3]
Nitekim insanı insan yapan sadece “bedeni” değil, “ruhu”dur.
Ve her “insanın ruhunda” da “akıl, irade, bilinç, idrak, vicdan,
hafıza, his, duygu ve sezgi” gibi boyutlar vardır. Eğer insanoğluna bunlar
verilmeseydi imtihanın da sorumluluk yüklemenin de bir anlamı olmazdı. Bütün bu
nimetlerle donatılan, yeryüzünün halifesi kılınan ve kendisinden kulluk yapması
istenen insanoğlu maalesef kulluğun hakkını tam anlamıyla verememiş ve emanete
hıyanet etmiştir. Nitekim bu konudaki âyet-i kerime şöyledir:
“Şüphesiz biz emaneti (Allah’a itaat/
kulluk görevini) göklere, yere ve dağlara sunduk (onları görevlendirdik) de
onlar ona ihanet etmeyi reddettiler, onun üzerine titrediler (emanete sadakat
gösterdiler/ görevlerini kusursuz ve eksiksiz bir şekilde yaptılar ve
yapıyorlar). (Ancak) ona (emanete/ kulluğa/ itaate) (bilerek ve isteyerek hain,
nankör, zalim, kâfir, münafık, müşrik, mücrim, fasık, ateist, deist, satanist,
nihilist, agnostik vs. olmayı seçen) insanoğlu ihanet etti (Allah’a değil başka
ilahlara/ varlıklara/ canlılara tanrılık izafe etti, onlara kul/ köle oldu).
Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” [4]
Görüldüğü üzere gökler, yer ve dağlar da
tıpkı insanlar ve cinler gibi “kulluk” ile mükelleftir ve onlar da vazifelerini
Yüce Allah’ın emirlerine “kayıtsız şartsız itaat ederek” yani; “programlandıkları
şekilde “eksiksiz yapmaktadır. Bir başka ifadeyle insanlar ve cinler dışında
evrendeki tüm varlıklar kendilerine yüklenen misyonun gereğini yerine
getirmekte ama “kulluk için” yaratılan insanlar ve cinlerin kahir ekseriyeti,
özgür bırakıldıkları ve imtihan edildikleri için iradelerini kötü yönde
kullanmakta, Yüce Allah’a ihanet etmekte, O’nun emirlerine karşı gelmekte, O’na
itaat etmedikleri için de zalim ve cahillerden olmakta ve böylece kendi sonlarını
kendileri hazırlamaktadır.
Hz. Âdem’in okuma ve yazmayı bildiğinin bir diğer delili ise
insana “kalem ile yazmanın ve bilmediklerinin öğretilmesidir.”
Kanaatimizce okuma yazmanın önceki dönemlerin insanları tarafından değil “sonraki
dönemlerin insanları” tarafından öğrenildiği iddiaları ikna edici değildir.
Zira Kur’an’da, insanın Allah tarafından yaratılmasından bahsedildikten
hemen sonra, ona “kalem kullanmayı öğretenin de Allah olduğu” haber verilmektedir.
Dolayısıyla yaratılan ilk insan Hz. Âdem olduğuna göre, ona kalemle yazı
yazma “melekler vasıtasıyla” öğretilmiş olmalıdır. Böylelikle o, tebliğini hem sözlü
hem de yazılı olarak gerek aile fertlerine ve gerekse “aynı dil ailesine mensup”
çevresindeki diğer insanlara yapmıştır. Nitekim konuyla ilgili âyet şöyledir:
“Oku yaratan Rabbini adına, insanı bir yumurta hücresinden
yaratan! Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem sahibidir, (insana) kalemi kullanmayı
öğretendir, insana bilmediğini belleten!”[5]
İnsanın düşüncelerini, tecrübelerini ve kavrayışlarını, kalem
kullanarak oluşturduğu yazılı kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan
kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarması yeteneği Allah vergisidir. Yüce
Allah, ilk insana da bu yeteneği bahşetmiş ve ona bilmediklerini öğretmiştir.
Ve bu yetenek sayesinde üretilen bilgiler nesilden nesile aktarılmış ve
aktarılmaya da devam etmektedir. Nitekim Kur’an’da “kalem ve onun
yazdıkları” üzerinde düşünülmesi tavsiyesi bunun bir delili olarak görülebilir.
Âyeti birlikte okuyalım.
“Nûn, düşün kalemi (üzerinde yoğunlaş ve anlamaya çalış); ve
(onun) yazdıklarını!”[6]
Yüce Allah’ın bütün insanlar için koyduğu kurallarda herhangi bir
değişiklik söz konusu değildir. Evrenin yaratıldığı ilk andan itibaren Yüce Allah’ın
koyduğu bu yasalar yani; hem sünnetullah hem de adetullah (kâinat yasaları) geçerlidir.
Zira “sünnetullah, Allah’ın kendisi için benimsediği/ belirlediği irâdî
tavır, değişmez davranış tarzı” olup,[7] kıyamete
kadar da sünnetullah değişmeyecektir. Yani düşünme, konuşma, yazma ve okuma
yeteneği ilk insandan beri vardır ve bütün bunları insanların ruhuna kodlayan
da Yüce Allah’tır. Cebrail veya insan suretinde gelen başka melekler “ilk
insanlara bu yeteneklerini nasıl kullanacaklarını” öğretmişlerdir. Nitekim okuma
ve yazmayı ilk insanlarla başlatmayanlar, daha sonraki dönemlerde başlatmakta
hayli zorlanmaktadır. Bu bakımdan Kur’an’ın verdiği bu bilgiler üzerinde
yoğunlaşan ve anlamaya çalışanlar hakikati daha kolay idrak edebileceklerdir.
Bu nedenledir ki, doğru, tutarlı ve üstelik Kur’an ile de
uyumlu olan, “ilk insan Hz. Âdem’in okumayı-yazmayı bildiği ve kendisine de bir
takım sahifelerin/ suhufların verildiği gerçeğini” kabul etmektir. Nitekim bazı
kaynaklarda Hz. Adem’e ve oğlu Hz. Şit’e verilen suhuflardan söz edilmektedir.
Pek tabiidir ki bu sayfalar kalemle yazılmıştır.
Sünnetullahta herhangi bir değişiklik
olmadığıyla ilgili ayetleri birlikte okuyalım.
“Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de (izlediğimiz)
yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.”[8]
“Daha önce gelip geçen (bu tür günahkar)lar için Allah’ın tatbik
ettiği yol budur ve sen Allah’ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin!”[9]
“…Sen Allah’ın tuttuğu yol ve yöntemde hiçbir değişiklik göremezsin;
evet sen, Allah’ın yolunda ve yönteminde bir sapma göremezsin!”[10]
“Allah’ın yöntemi öteden beri hep böyledir ve siz Allah’ın
yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!”[11]
“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından
tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur.”[12]
“…Allah’ın sözlerinde değişme olmaz…”[13]
“…O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur…”[14] “Bende söz değişmez
ve ben asla kullarıma zulmetmem”[15]
Hz. Âdem, okuma ve yazmayı biliyordu. Çünkü ilk peygamberin okuma
ve yazma bilmesi yadırganamaz. Zira son gönderilen Kur’an
Kerim’de özellikle okumaya ve ibret almaya yapılan vurgular/ hatırlatmalar daha
önceki kutsal kitaplarda da aynı vurguların yapıldığının bir delili olarak
görülebilir. Nitekim Kur’an Kerim’de daha önceki kavimlerin ellerindeki
levhalara ve kitaplara “sımsıkı sarılmaları”, içindeki emirlere uygun hareket
etmeleri ve bunları akılda tutmaları tavsiyesi mevcuttur. Dolayısıyla
bu tavsiyelerin Hz. Âdem ile başlamış olabileceğini düşünmemizin önünde
herhangi bir engel yoktur. Ayetleri birlikte okuyalım.
“Hatırlayın sizden sağlam bir söz almış, Sinâ dağını üzerinize
şahit tutmuş ve “size verdiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sımsıkı sarılın, onda
bulunanları daima hatırlayın, umulur ki Allah’a karşı sorumluluğunuzun
bilincine varırsınız” (demiştik).”[16]
“Hatırlayın sizden sağlam bir söz almış, Sinâ dağını üzerinize
şahit tutmuş ve “size emanet ettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sarılın ve ona
kulak verin!” (demiştik)…”[17]
“Ve levhalara o’nun (Hz. Mûsâ) için her konuda öğüt ve her şey
hakkında yeterli açıklamalar yazdık. Ve (o’na:) “Onlara kuvvetle sarıl ve
halkına emret, ellerinden gelen en güzel bir biçimde onlar da sıkıca
sarılsınlar!” (dedik).[18]
“…Size bahşettiğimiz kitaba sıkıca sarılın ve onun içindekileri
aklınızda iyi tutun ki Allah’a karşı sorumluluk bilincine erişesiniz!”[19]
“…Andolsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik ve
beraberlerinde kitap ve mîzanı da indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun
davransınlar…”[20]
“Andolsun Nûh’u ve İbrahim’i de elçi olarak gönderdik, onların
soyundan gelenlere de peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan doğru yolu
bulanlar olduğu gibi birçoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.”[21]
Sonuç olarak, bütün bu âyetlerden de anlaşılacağı üzere, Hz.
Âdem’e de, o an dünyanın değişik coğrafyalarında aynı şekilde yaratılan ve
imtihan edilen “ancak farklı diller konuşan” başka Âdemlere de okuma ve yazma
öğretilmiş olmalıdır. Bu bakımdan ilk insan ve ilk peygamberlerin okuma ve
yazma bildiğini düşünmemiz normaldir. Zira ilk peygamber, çocuklarını ve
torunlarını eğitmek zorundadır. Bir öğretmen olan peygamber sadece şifahî metotla
değil o dönemin teknik imkânları ölçüsünde yazılı eğitimle de meşgul olmuştur. Dolayısıyla
Hz. Âdem hem konuşarak hem de yazıyı kullanarak çocuklarını ve torunlarını yetiştirmiş,
aynı zamanda etrafındaki “aynı dil ailesine mensup başka insanları” da eğitmiş
ve onları da bilgilendirmiştir. (18.04.2008)
[1] Bkz. Râgıb, el-Müfredât, s.
89-90.
[2] Rahman, 55/3-4.
[3] Bakara, 2/31.
[4] Ahzab, 33/72.
[5] Alak, 96/1-5.
[6] Kalem, 68/1.
[7] Sünnetullah ile ilgili geniş
bilgi için bkz. Ömer Özsoy, Sünnetullah, Bir Kur’an İfâdesinin
Kavramlaşması, Fecr Yay., Ank., 1994, s. 182-184.
[8] İsrâ, 17/77.
[9] Ahzâb, 33/62.
[10] Fâtır, 35/43.
[11] Feth, 48/23.
[12] En’âm, 6/115.
[13] Yûnus, 10/64.
[14] Kâf, 50/29.
[15] Kehf, 18/27.
[16] Bakara, 2/63.
[17] Bakara, 2/93.
[18] A’raf, 7/145.
[19] A’raf, 7/171.
[20] Hadîd, 57/25.
[21] Hadîd, 57/26.
Yorumlar
Yorum Gönder