Dabbetü'l-arz'ın çıkması kıyamet alameti midir? (43)
Dabbetü'l-arz'ın çıkması kıyamet alameti midir? (43)
Arapça’da (دب)
“debb” kelimesi, “yavaş ve sessizce yürümek, emeklemek, nüfuz ve sirâyet
etmek, hastalığın bedene yayılması, içilen şeylerin vücûda sirâyet etmesi ve
elbisenin yıpranması gibi gözle görülemeyen şeyler” anlamlarına
gelmektedir. (دابة) “Dâbbe” ise, “debb”
kökünden sıfat olan “yeryüzünde yürüyen canlı” ve özellikle “binek
hayvanı” mânâsında kullanılan bir kelimedir.
Bu kavram, “hayvan mertebesinde olan,
doğasına yabancılaşmış kötü kimseler” için de kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de ise (دابة) kelimesi 14 yerde tekil, 4 yerde
çoğul olarak geçmekte, bazen “yeryüzünde yürüyen”, bazen “hem yerde hem
gökte bulunan”, bazen de “yer belirtilmeksizin mutlak olarak hareket eden
bütün canlılar” anlamına gelmektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim’de (دابة الارض) “dâbbetü’l-arz” şeklinde sadece “bir
kelime” yer almaktadır.
Yahûdî ve Hıristiyan kaynaklarında ise
kıyâmet öncesi bir takım hayvanların ortaya çıkacağı, ejderha şeklindeki bir
canavarın dünyanın sonuna doğru zuhûr edeceği gibi
haberler mevcuttur. Bu bilgilerle İslâmî literatürdeki
“dâbbetü’l-arz” tasvirleri arasında ciddi benzerlikler görülmektedir.
İslâm Akâid ve Kelam kaynaklarının
bazılarında bir kısım rivâyetlere dayanılarak “kıyâmet alâmetleri” sayılırken
“dâbbetü’l-arz”ın çıkacağından da bahsedilmektedir. Bazı rivâyetlerde, onun
özelliklerinden söz edilmeksizin ortaya çıkışının “kıyâmetin bir alâmeti”
olduğu haber verilirken, bazılarında ise “Hz. Süleyman’ın mührü ile Hz.
Mûsâ’nın âsasına sahip olacağı, âsa ile mü’minin yüzünü parlatıp mühürle
kâfirin burnunu damgalayacağı” ifâde edilmektedir.
“Dâbbetü’l-arz”ın şekli, çıkışı ve
özellikleri hususunda, “Kütüb-i Tis”a dışındaki kaynaklarda ve bazı
tefsirlerde yer alan, ancak sened ve metin açısından tenkîd edilen “İsrâiliyyât
nev’inden rivâyetler” de bulunmaktadır. Bu rivâyetlerde “dâbbetü’l-arz”ın
olağanüstü özelliklerinden bahsedilmektedir. Nitekim onun 60 arşın boyunda,
vücudu kıllarla kaplı, sakallı, boynuzlu, öküz kafalı, domuz gözlü, fil
kulaklı, aslan yeleli, kaplan renkli, koç kuyruklu olduğu, yerden çıkışının üç
gün sürdüğü, başının bulutlara değdiği, inananlarla inanmayanların ayırt
edilebilmesi için asasıyla mü’minlerin yüzünü parlattığı, mühürle kâfirlerin
burnunu damgaladığı ve onları zelil ve perişan ettiği anlatılmaktadır.
“Kıyâmet alâmetleri”yle ilgili bazı hadisleri
tahric eden Buhârî, “dâbbetü’l-arz” ile ilgili herhangi bir rivâyete
eserinde yer vermemiş ve diğer muteber hadis kaynaklarında da bahsedilen bu tür
ayrıntıların hiç birisine temas edilmemiştir.
Öte yandan Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1209),
“dâbbetü’l-arz” ile ilgili söz konusu rivâyetleri kaydettikten sonra; “Kur’an-ı
Kerim’de bu haberlerin hiç birine delâlet olmadığını, Hz. Peygamber’den
gelenlerin sahih iseler kabul edileceğini, değilse reddedilmesi ve bunlara
kesinlikle iltifat edilmemesi gerektiğini” söylemiştir.
Neml sûresinde geçen “dâbbe” kelimesinden
hareketle, bir kısım müfessirler bunun “dâbbetü’l-arz” olup “kıyâmetin
alâmetleri”nden biri olduğunu belirtmişlerdir. Onun çıkışının câiz olup, azamet
ve kudretiyle Allah’ın vücûda getirmeye kâdir olduğunu ve bunda tereddüt
edilecek bir yön bulunmadığını ifâde edenler de olmuştur.
Hz. Peygamber’in gaybî bir varlık olan
“dâbbe”yi insanlara tanıtmak üzere sembolik bir anlatıma başvurması, müşâhede
edilen türden bir varlık olmayıp olağan dışı bir varlık olduğunu akıllara
getirmektedir. Beydavî ve Ebû Şehbe, bunun “cessâse”; Kâsımî
(ö. 1332/1914), “müşriklere karşı cihada çıkan mü’minler”; Hamdi
Yazır, “maddi ve mânevî yönden harikulade bir kuvvet ve saltanat ile
zuhûr edip İslâm devleti kuracak büyük bir şahsiyet”; Zeki Sarıtoprak, “âhir
zamanda sayılarının artması beklenen ve hayvandan daha aşağı bir
seviyede bulunan şerir insanlar” veya “belli olumsuz şartların
ortaya çıkması halinde, yeryüzündeki bütün insanları kapsamayan, sadece belirli
yerlerde vukû bulabilecek sosyal sarsıntılar”; İlyas Çelebi ise, “kıyâmetin
vukûundan önce ortaya çıkacak bir alâmet değil, kıyâmetin vukûu ile ortaya
çıkacak bir olay (safha/ makam)” olduğu şeklinde değişik yorumlar yapmışlardır.
Muhammed Esed ise, “yerden
çıkartılan yaratık” ifâdesini, “insanın hayata ‘dünyevi’
bakışını, başka bir deyişle, kıyâmet gününden önceki zamanların insanı rûhen
yoksullaştıran maddeci karakterini dile getiren temsili bir ifâde” olarak
değerlendirmiş ve “bu ‘yaratık’, insana mecaz yoluyla,
özellikle maddeci değerlere gömülüp gitmesinin ve dolayısıyla yavaş yavaş kendi
kendisini tüketmesinin Allah inancının eksikliğinden ileri geldiğini söyler/ gösterir” demiştir.
Bize göre Muhammed Esed ile İlyas Çelebi
tarafından yapılan yorumlar diğerlerine göre çok daha isabetli görünmektedir.
Kanaatimizce Kur’an-ı Kerim’de geçen “dâbbetü’l-arz”
kelimesiyle “dünyanın geçici güzelliklerine aldanan insanların sonunun nasıl
olacağı” sembolik olarak şöyle anlatılmaktadır: Kendisine Yüce Allah’ın
mesajı lütfedildiği halde onu bir kenara atan ve hep “dünyaya sarılıp”
âhireti unutan, kendi arzu ve heveslerinin peşinden koşan kimse/ kimseler,
hayata zevk, haz ve menfaat açısından bakması sebebiyle İslamî hakikatları kabule
yanaşmamaktadır. Aklı ile duyguları/ hisleri arasındaki çatışmada “duygularının
yanında” yer almakta, şeytan ve şeytanlaşmış kimselerin adımlarını takip ederek
içsel huzursuzluğun, hayalî korku ve kuruntuların kurbanı
olmakta, dolayısıyla zihnî berraklıktan ve ruhî dengeden yoksun
kalmaktadır. Netice îtibârıyla, maddî değerlere bağlanarak “sonsuzluğu
yeryüzünde aramakta”, adalet ve insaf ölçülerini terk etmesi sebebiyle de “gerçekleri”
bir türlü idrak edememektedir. Kendi fıtratına/ doğasına yabancılaşmasının
tabii bir sonucu olarak da verilen imkânları/ mühletleri iyi değerlendirememekte,
yapılan uyarıları anlayamamakta ve doğal olarak kendi sonunu kendisi
hazırlamaktadır.
Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim’de mezkûr
âyette geçen “dâbbetü’l-arz” kelimesiyle sembolik bir anlatım yapılmakta, bununla
“kıyamet alameti” kast edilmemekte, “kıyâmetin vukûu ile” ortaya çıkacak bir
duruma işaret edilmekte ve “maddî değerlere kapılanların sonunun nasıl olacağı”
insanlara anlayacakları bir dille anlatılmaktadır.[1] (26.10.2007)
[1] Ayrıntılı
bilgi için Dr. Ahmet Emin SEYHAN’ın, “Hadislerde Kıyamet Alametleri”
adlı kitabına bakılabilir. Moralite Yay., İstanbul, 2006, s. 192-195.
Yorumlar
Yorum Gönder