Müslümanların Hatalarına Bakıp İslâm’ı Suçlamak Zulümdür!
Günümüzde bazı kesimler
bilerek ve isteyerek bir kısım müslümanın “hatalarını/ yanlışlarını/
kabahatlerini/ kusurlarını/ zulümlerini” ön plana çıkarmakta, buradan İslam’a
saldırmakta ve gizli bir din düşmanlığı yapmaktadırlar. Oysa böyle bir yaklaşım
tarzı ne ilmî ne mantıkî ne ahlâkî ve ne de insanîdir.
Zira İslam’ı gerçek
anlamda bilmeyen/ özümsemeyen/ içselleştirmeyen bazı sözde müslümanların “yanlışlarına/
hatalarına/ günahlarına/ yobazlıklarına” bakarak doğrudan İslâm’ı suçlamak
insafsızlıktır. Müslümanların yanlış din anlayışlarına/ çarpık tasavvurlarına bakarak
dini suçlu göstermek art niyetli bir yaklaşımdır. Zira ölçü, cahil müslümanların
yapıp ettikleri haksızlıklar/ yanlışlıklar değil, dinin temel ilke ve esaslarıdır.
İslam’ı eleştirecek
olanların müslümanların davranışlarına bakarak değil “dinin temel prensipleri
üzerinden bu tenkitlerini yapmaları” akla ve mantığa uygun olandır. Zira tutarlı,
ilkeli, objektif ve ahlaklı olmak da bunu gerektirir.
Bu itibarla, bilmeyerek
böyle bir eleştiride bulunanın hatasından derhal dönmesi gerekir. Ancak hatada
ısrar eden ve yanlışından dönmeyen kişinin bir ahmak veya “gizli İslâm düşmanı
olduğu” sonucuna varılır. Böyle bir düşüncenin (gizli İslâm düşmanı veya ebleh/
sefih olduğu fikrinin) zihinlerde oluşmasına/ yerleşmesine” neden olan kendisi
olduğu için de bütün kabahati kendinde araması icap eder. Zira kendisi bu
söylemiyle iyi niyetli olmadığını ortaya koymuştur.
Çünkü müslümanları
eleştirmek ayrı bir konudur, İslam’ı eleştirmek ayrı bir konudur. Müslümanlara
bakarak İslam’ı eleştirmek adil değildir. Nitekim müslümanların hal ve
hareketleri ölçü değildir. İslam’ı eleştireceklerin ilk önce temel kaynaklardan
bu son dini doğru düzgün öğrenmeleri sonra da tenkitlerini delillerle yapmaları
gerekir. Çünkü adalet, insaf, hakkaniyet ve objektif olmak bunu gerektirir.
Aynı şekilde iyi
yetişmemiş, işini iyi yapmayan, etrafa kötü örnek olan sözde doktorların hatalarına
bakarak tıp ilmine cephe almak, tan etmek, suçlamak nasıl insafsızlık ise
müslümanların hatalarına bakarak İslam’ı suçlamak da aynı şekilde büyük bir
haksızlık ve insafsızlıktır.
Şimdi misallerle meramımızı
anlatmaya çalışalım.
Örneğin; “İslam,
insanları ahlaka değil ahlaksızlığa sevk ediyor. Çünkü hep ahlaksızlık yapanlar
müslümanlar” söylemi ilk bakışta “birilerinin kulağına” hoş gelse de doğru
bir ifade değildir. Zira burada suçlu olan din değil, ahlaksızlık yapan
sözde müslümanlardır. İslam, hiçbir zaman ahlaksızlığı emretmemiş, meşrulaştırmamış
ve onaylamamıştır. Hz. Peygamber, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini
ifade etmiş ve sürekli güzel ahlaka vurgu yapmıştır.
Aynı şekilde; “İslam,
insanlara barış ve huzur getirmemiştir. Zira dünyada hep kan dökenler müslümanlardır!”
söylemi de doğru bir ifade değildir. Zira burada suçlu olan İslam değil, adaletsizlik
ve haksızlık yapan bazı sözde müslümanlardır. (Kaldı ki bu söylem de yanlıştır.
Aksine en çok kan dökenler “sevgiyi, barışı, adaleti, eşitliği, insan
haklarını, demokrasiyi” dillerinden düşürmeyen hıristiyanlardır. Zira I. ve II.
Dünya savaşlarında (ve diğer savaşlarda) milyonlarca insanı öldüren veya
öldürülmelerine sebep olan müslümanlar değil gayri müslimlerdir.)
“İslam, insanın
özgürlüğünü kısıtlıyor, zira dünyada insanlara hep baskı ve şiddet uygulayanlar
müslümanlardır” söylemi de doğru
bir ifade değildir. Zira burada suçlu olan din değil, İslam’ı doğru dürüst
anlamamış cahil müslümanlardır. Onların yaptıklarına bakarak İslam’ı suçlamak
doğru değildir.
“İslam, aklı kullanmaya
engel bir dindir, nitekim müslümanlar hiç akıllarını kullanmıyorlar” söylemi de doğru değildir. Zira İslam, vahyin
ışığında çalıştırılan aklıselime vurgu yapmış ve Kur’ân-ı Kerîm yedi yüz elli
kadar yerde aklı kullanmayı tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber de aklı olmayanın
dini olmayacağını söylemiştir.
“İslam, akılla ve
bilimle çelişiyor/ çatışıyor, nitekim müslümanlar hiç bilim üretmiyorlar” söylemi doğru bir ifade değildir. Zira İslam akla
ve ilme önem veren bir dindir. Burada suçlu olan din değil, İslam’ı doğru
dürüst anlamamış, bilime yatırım yapmamış veya yapılan yatırımları küçümsemiş/ durdurmuş
müslümanlardır. Dolayısıyla yaygın ve çarpık din anlayışlarına veya
müslümanların tembelliklerine bakarak bu iddiayı temellendirmeye çalışmak ve
bütün suçu İslâm’a atmak insafsızlıktır.
“İslam, bilimi
reddediyor, nitekim müslümanlar evrime değil yaratılışa inanıyorlar” söylemi de doğru bir ifade değildir. Zira İslam
bilime önem verir, insanın hem kendini hem Kur’ân’ı hem de kâinat kitabını okumasını
tavsiye eder. Kaldı ki evrimin “bilimsel bir teori” olduğunu unutup “bilimsel
gerçek” olduğunu zanneden ve İslam’ın yaratılış düşüncesinin akla ters
olduğunu söyleyenler yanılmışlardır. Nitekim bir teoriyi “kesin bilgi”
zannedip savunmaya kalkışmak akla ziyan bir durumdur. Zira evrim teorisi/ düşüncesi
Batı’da çökmüş, “biyolojik big bang” konuşulmaya başlanmış, ancak ülkemizde
ısrarla evrim teorisini savunanlar hiçbir geri adım atmamış, “evrim masalını”
anlatmaya ve buna inanmaya devam etmişlerdir. (Bu arada ben yaratılışa ve tekâmüle
inanan ama insanın maymundan (insanımsıdan) geldiği varsayımını/ tezini/
iddiasını, yani “bu anlamdaki evrim teorisini/ düşüncesini” şiddetle reddeden ve
kabul etmeyen biriyim).
Sonuç olarak, bir
toplumun yaptıklarına bakarak mensup olduğu dini suçlamak sakat bir düşüncedir. Müslümanların yanlış tasavvurlarına, çarpık din
anlayışlarına, inandıkları bidat ve hurafelere, İslam’a aykırı kültür ve
geleneklerine bakarak dini suçlu göstermek art niyetli bir davranıştır. Zira
ölçü, cahil müslümanların yapıp ettikleri değil, dinin temel ilke ve
esaslarıdır. Dolayısıyla bu tür çürük ve temelsiz iddialara sarılarak dinin
sosyal, siyasal ve hukuki alandaki görünürlüğünü ortadan kaldırmaya ve dini
vicdanlara hapsetmeye çalışmak son derece yanlıştır. Zira İslam, hayatın
her alanına müdahale eden tek hak dindir. Diğer bütün dinler ise içlerinde
hakikat/ tevhit kırıntıları barındıran şirke batmış/ saplanmış batıl dinlerdir.
Bu nedenle toplumun bütün meseleleri İslam’ın meselesidir. Kur’ân ve sahih
sünnet, bunların nasıl çözüleceğine ilişkin ilke ve esasları belirlemiştir. Yapılması
gereken doğru bir usulle bu iki temel kaynaktan yararlanmasını bilmek ve tüm
insanlığın problemlerine çareler üretmektir. Müslümanların bu zamana kadar ürettiği
bazı yanlış usul ve yaklaşımları eleştirmek ve doğrusunu ortaya koymak yerine “din
ile arasına mesafe koyan, dini suçlayan, bütün kabahati İslâm’a yükleyen, ateizmi,
ataizmi, deizmi veya agnostisizmi savunan birinin” aklıselim ile hareket
ettiğini söylemek mümkün değildir. (14.12.2018)
Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yorumlar
Yorum Gönder