Kur’ân-ı Kerîm’de Geçen “Emanet” Kavramı Üzerine
Ahzâb suresi 72. âyette
geçen “emanet” kavramı ile kast edilenin ne olduğu konusunda değişik görüşler
mevcut olup bazıları bu kavramı açıklamaya çalışmış, bazıları ise işin kolayına
kaçarak “emanet” kavramını tercüme etmeden olduğu gibi bırakmışlardır.
Biz öncelikle bu âyete
verilen farklı anlamlara dikkat çekeceğiz, daha sonra ise mezkûr âyete
yaptığımız kendi yorumumuzu paylaşacağız.
Bu âyet bazı meallerde şu
şekilde tercüme edilmiştir:
“Şüphesiz
biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek
istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok
cahildir.”
(DİB Meali Yeni)
“Evet,
biz o emaneti Göklere, Yere ve Dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeğe
yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zalim, çok
câhil bulunuyor.” (Elmalılı Hamdi Yazır Meali)
“Biz
emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar,
on(un sorumluluğun)dan korktular; onu insan yüklendi; (fakat onun ağır
sorumluluğunu tam kavrayamadı) doğrusu o, çok zalim, çok cahildir.” (Süleyman Ateş Meali)
“Biz
emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten
çekindiler, sorumluluğundan korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok
zâlimdir; çok câhildir.” (Bayraktar Bayraklı Meali)
“Gerçek
şu ki, Biz [akıl ve irade] emaneti[ni] göklere, yere ve dağlara
sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi
reddettiler. O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve
akılsızlığa son derece meyyal biridir.” (Muhammed Esed Meali)
“İşin
gerçeği Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk; ve onlar emaneti
taşımaktan kaçındılar, ondan dolayı tedirgin oldular; nihayet onu insan
yüklendi: ne var ki, o da zalim ve cahil biri olup çıktı.” (Mustafa İslâmoğlu Meali)
“Biz
emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten
kaçındılar ve ondan korkup titrediler. Onu insan yüklendi. O da çok zalimleşti
ve kendine hakim olamadı.” (Abdülaziz Bayındır Meali)
“Biz
emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten
kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu
yüklendi.”
(Yaşar Nuri Öztürk Meali)
Görüldüğü
üzere yukarıdaki meallerde “emanet” kavramı çoğunlukla tercüme edilmeden olduğu
gibi bırakılmış, buraya almadığımız başka tefsir ve meallerde ise “akıl ve
irade”, “sorumluluk”, “ibadetler”, “imtihan edilme”, “mülkiyet” ve “halifelik”
şeklinde açıklanmaya çalışılmıştır.
Ancak
bize göre yapılan bu yorumların hiçbirisi isabetli değildir. Zira eksik araştırma sonucu yapılan
bu teviller tam olarak gerçeği yansıtmamakta ve Yüce Allah’ın muradının bilinmesine
imkân tanımamaktadır.
Kanaatimizce
bu âyette “emanet” kelimesiyle kast edilen “Allah’a itaat/ kulluk”tur. Nitekim
gökler, yerler ve dağlar bu “itaatı/ kulluğu” eksiksiz yapmakta, hangi amaç
için yaratıldıysalar o amaca uygun görevlerini yerine getirmektedirler. Bir
başka ifadeyle evrendeki tüm varlıklar ne maksatla yaratıldı iseler ona uygun
davranmakta, yaratılışlarının gereğini hassas bir şekilde yerine
getirmektedirler. Nitekim bundan önceki iki âyette “itaat/ kulluk”tan söz
edilmesi bizim bu kanaatimizi desteklemektedir. Söz konusu âyetleri birlikte
okuyalım.
“Ey
iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının (sorumluluklarınızın bilincinde
olun) ve sözü yerinde ve dosdoğru söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin
(işlerinizi yoluna koysun) ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne
itaat ederse, muhakkak büyük bir kurtuluşa ermiştir (büyük başarıya
ulaşmıştır).”
(Ahzâb, 33/70-71)
Görüldüğü
üzere mezkûr âyetin siyak ve sibakı dikkate alınarak meseleye yaklaşıldığında çözüm
kolaylaşırken, Kur’ân’a parçacı yaklaşımlar insanı çok yanlış ve hatalı
sonuçlara götürmekte ve Yüce Allah’ın verdiği mesajın doğru anlaşılmasını epey güçleştirmektedir.
Nitekim
Zeccâc (ö. 311/923) ve Zemahşerî (ö. 538/1144) gibi iki önemli müfessir ve aynı
zamanda filolog (dilbilimci), âyette geçen (حَمَل) kelimesinin “Allah’a ihanet” anlamında kullanıldığını
ifade etmişlerdir. Çünkü Arapça’da “fulanun hâmilun li’l-emane” ibaresi “falanca
emanete ihanet etmektedir” anlamına gelmektedir. Yani; “emaneti hamletmek”
demek “emaneti yerine koymamak”, “emanete riayet etmemek”, “emanete sadakat
göstermemek” ve “emanete ihanet etmek” anlamlarını mündemiçtir. Görüldüğü üzere
mezkûr kelimeye doğru anlam verilemediği zaman Kur’ân’ın anlaşılması güçleşmektedir.
Bu
açıklamalardan sonra bizim âyete yaptığımız tevil/ meal şöyledir:
“Şüphesiz
biz emaneti (Allah’a itaat/ kulluk görevini) göklere, yere ve dağlara sunduk (onları
görevlendirdik) de onlar ona ihanet etmeyi reddettiler, onun üzerine
titrediler (emanete sadakat gösterdiler/ görevlerini kusursuz ve eksiksiz yaptılar
ve yapıyorlar). (Ancak) ona (emanete/ kulluğa/ itaate) (bilerek ve
isteyerek hain, nankör, zalim, kâfir, münafık, müşrik, mücrim, ateist, deist,
satanist, nihilist, agnostik vs. olmayı seçen) insanoğlu ihanet etti (Allah’a
değil başka ilahlara/ varlıklara/ canlılara tanrılık izafe etti, onlara kul ve
köle oldu). Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”
Görüldüğü
üzere bu âyette Yüce Allah evrendeki her varlığın yaratılış amacına uygun
hareket ettiğini/ görevini yaptığını, ancak insanoğlunun “kulluk için”
yaratılmış olmasına rağmen “şeytanın ve şeytanlaşmış insanların” vesveselerine
aldandığını, kulluğun gereklerini yerine getirmediğini, kendine yazık ettiğini,
cahilce davrandığını haber vermekte ve itaat/ kulluk konusunu gökler, yer ve
dağlar üzerinden verdiği bu güzel örnekle açıklamaktadır.
Sonuç
olarak, göklere, yere ve dağlara sunulan emanet “akıl ve irade”, “sorumluluk”,
“ibadetler”, “imtihan edilme”, “mülkiyet” ve “halifelik” değildir. Zira
göklere, yere ve dağlara böyle bir teklifte bulunulması akıl ve mantık dışıdır;
kaldı ki bu durum onların yaratılış amaçlarına terstir. Çünkü onların yaratılış
gayesi/ maksadı/ amacı “akıl ve irade sahibi olup imtihan edilmek,
sorumluluk almak, mülkiyet sahibi olmak veya halifelik yapmak” değil tam
tersine “verilen emre itaat”tir. Yani gökler, yer ve dağlar da tıpkı
insanlar gibi “kulluk” ile mükelleftir ve onların vazifesi Yüce Allah’ın
emirlerine kayıtsız şartsız itaattir ve onlar da bu itaati programlandıkları
şekilde zaten yapmaktadır. Bir başka ifadeyle insanlar ve cinler dışında
evrendeki tüm varlıklar kendilerine yüklenen misyonun gereklerini yerine getirmekte
ama kulluk için yaratılan insanların ve cinlerin kahir ekseriyeti ise özgür
bırakıldıkları ve imtihan edildikleri için iradelerini kötü yönde kullanmakta, Yüce
Allah’a ihanet etmekte, O’nun emirlerine karşı gelmekte, O’na itaat etmedikleri
için zalim ve cahillerden olmakta ve böylece kendi sonlarını kendileri
hazırlamaktadırlar. (20.07.2018)
Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yorumlar
Yorum Gönder