“Kader Mahkûmu” Kavramı Üzerine



“Kader mahkûmu” kavramı “yanlış kader anlayışının” doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmış, toplumda da rağbet görüp yaygınlaşmış ve halen de ısrarla kullanılmakta olan “sakat bir kavramdır.” Bu kavramı bilerek ya da bilmeden kullananlar Yüce Allah’a iftira attıklarını artık bilmek/ öğrenmek durumundadırlar. Zira burada kendi kabahatini/ suçunu Yüce Allah’a yüklemek/ havale etmek gibi korkunç bir zulüm işlenmektedir. Dolayısıyla aklı başında kimselerin bu kavramı kullanmaktan şiddetle kaçınmaları icap eder.
Günaha yatkınlık oluşturan zihinsel tavrının bir neticesi olarak “şeytanın vesvesesine veya şeytanlaşmış insanların ayartmalarına” kanan, sonra da bilerek ve isteyerek kötülük/ günah/ zulüm/ haksızlık işleyen birisinin daha sonra pişman olup kendini “kader mahkûmu” olarak tanıtması/ nitelemesi Yüce Allah’a atılmış büyük bir iftiradır. Elbette günahkâr hatasına/ günahına/ yanlışına tövbe edebilir ama kendisinin “kader mahkûmu” olduğunu asla ve kata söyleyemez. Zira suç işlemek onun kaderi değildir, o böyle yanlış bir yola girdiği için kaderini kendisi öyle şekillendirmiştir. Çünkü kader kişinin karakterine, kişiliğine, söylemlerine, eylemlerine, isteklerine, dualarına ve niyetine göre an be an şekillenmektedir.
Bu nedenledir ki tıpkı şeytanın Yüce Allah’ın emrine karşı gelmesi sebebiyle huzurdan kovulduğunda Yüce Allah’a hitaben “beni azdırmana/ saptırmana karşılık” (A’raf, 7/16) diyerek suçu Yüce Allah’a atmasında olduğu gibi, cinayet işleyen birisinin de isyanının/ hatasının/ kabahatinin sorumluluğunu üstlenmeyerek kendisinin “kader mahkûmu” olduğunu iddia etmesi/ söylemesi son derece yanlıştır. Görüldüğü üzere her iki söylem mahiyet itibarıyla birbirine çok benzemektedir.
Kendisinin “kader mahkûmu” olduğunu söyleyen böyle tipler İblis ile aynı zihniyeti/ düşünceyi paylaştıklarını bilmelidir. Zira İblis sapmayı dilediği için sapıtmıştır. Katil de cinayet işlemeyi kafasına koyduğu için cinayet işlemiş ve katil olmuştur.
Bir başka ifadeyle Yüce Allah’ın emrine karşı gelen şeytan da bilerek ve isteyerek suç işleyen günahkâr da “kader mahkûmu” değildir. Zira herkes kendi kaderini kendisi şekillendirmiştir. Yüce Allah, kullarının iyiliğini istemiş, ancak sapıklığı dileyeni sapıklığıyla baş başa bırakmış, unutanı unutmuş ve umursamayanı da umursamamıştır. Zira bu, sünnetullah’ın tabiî bir gereğidir.
Bu itibarla uyuşturucu kullanan/ satan, hırsızlık/ gasp yapan, cinayet işleyen, adam yaralayan, cinsel saldırı suçu işleyen, sahtecilik ve dolandırıcılık yapan, fuhuş irtikâp eden, terörist eylemlerde bulunan birisinin “kader mahkûmu” olduğunu söylemesi ve utanmadan bir de af beklentisi içine girmesi fevkalade yanlıştır. Bunlar cezalarını sonuna kadar çekmelidir.
Sonuç olarak, söz konusu çarpık kader anlayışından vazgeçilmesi, “kader mahkûmu” denilerek suçluların masum gösterilmemesi, bu kavramın bir daha asla kullanılmaması, herkesin hak ettiği cezayı sonuna kadar çekmesi ve müslüman bir toplumun gündemine mahkûmların affının getirilmemesi şarttır. Zira af suçu teşvik eder, suçluya cesaret verir ve suç oranlarını artırır. Af mağdurları üzer, gelecek nesilleri olumsuz etkiler ve adalete olan güveni sarsar. Bu itibarla af konusu gündeme getirildikçe ve bu tür suçlular için af çıkartıldıkça toplumda adalet, barış, huzur ve güven ortamını tesis etmek asla ve kata mümkün olmaz. (18.05.2018)
Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Emin SEYHAN                     
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlilik Kader midir? I (361)

Evlilik Kader midir? II (362)

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!