Din Ayrı Gelenek Ayrı Şeylerdir
Günümüzde bazı kimseler,
gelenekten gelen bazı uygulamaları dinî bir kural/ emir zannederek körü körüne
bu geleneği savunmaya devam etmekte ve üzerinde değişiklikler yapılmasına karşı
çıkmaktadır. Oysa gelenek ayrı, dinin kuralları ayrıdır. Dine uygun gelenekler
olabileceği gibi İslâm’a aykırı gelenekler de olabilir. Bu bakımdan “yanlış
geleneği” kutsamak, tabulaştırmak, değiştirilmesine karşı çıkmak, kendisini
uyaranları yaftalamak, halkı gerçekleri söyleyenlere karşı kışkırtmak ve bu
gibi samimi kimselere iftiralar atmak son derece yanlıştır. Böyle yapanlar
şeref yoksunu ve namus fukarası tiplerdir.
Diğer taraftan İslâm’a
uygun bazı gelenekleri bidat zannedip toptan kaldırılmasını önermek de isabetli
değildir. Ne demek istediğimizi (her zaman ki gibi) misallerle açıklayalım ki
yanlış anlaşılmalara mahal vermeyelim.
Örneğin “Kadir Gecesi”
haricindeki kandil gecelerinin de kutlanması iyi bir gelenek olup bunlar başka
kültürlerden müslüman kültürüne geçen güzel âdetlerdendir. Bu kutlamalar dinin
özüne ilişkin değildir. Bu bakımdan bunların din zannedilip kaldırılmasını
teklif etmek de doğru değildir. Zira bunlar müspet örf, âdet ve gelenekler cümlesindendir.
Diğer taraftan kandil
kutlamalarında yapılan bazı yanlış uygulamaları eleştirip düzeltilmesini
savunmak ayrı, bunları bidat zannedip toptan kaldırılması teklif etmek ayrı
şeylerdir. Bu gecelerde yapılan yanlışların düzeltilmesini istemek veya bu
gecelerle ilgili Hz. Peygamber’in sözü gibi aktarılan uydurma hadisler hakkında
müslümanlara doğru bilgiler verilmesini talep etmek elbette olması gerekendir.
Ancak bu kutlamalar doğrudan dinin özüne ilişkin olmadığı için bunları bidat
olarak değerlendirmek ve toptan kaldırılmasını teklif etmek de isabetli değildir.
Dolayısıyla din ile geleneğin birbirine karıştırılmaması gerekir.
Aynı şekilde Süleyman
Çelebi’nin yazdığı Mevlid’i okumak güzel bir gelenektir. Bu âdet, dinin
özüne ilişkin değildir. Zira bu Mevlid okuma geleneği sonradan ortaya
çıkmıştır. Ancak Mevlid okuma vesileyle bir araya gelen müslümanların yapılan
dinî sohbetleri dinlemeleri, toplu dua etmeleri, Hz. Peygamber’i anmaları bu arada
birbirlerinin halini hatırını sormaları ve sosyalleşmeleri güzel şeylerdendir. Bu
bakımdan doğrudan dinin özüne ilişkin olmayan Mevlid okumayı bidat
olarak değerlendirmek uygun değildir. Kaldı ki din ayrı gelenek ayrıdır.
Bununla beraber Mevlid
okutulduğunda “olağanüstü sevaplar kazanılacağı beklentisine girmenin veya
ölen kişinin günahlarının tamamının affedileceği zannetmenin büyük bir hata/
gaflet/ inanç/ algı olduğunu söylemek” elbette gereklidir. Aynı şekilde Mevlid
okutanların yanlış beklentiler içine girmesine neden olan bu tür söylemler ile “Hz.
Peygamber’in aşırı şekilde yüceltilerek örnek alınamaz konuma yükseltilmesine neden
olan Mevlid’in içindeki bazı bölümlerin “gerçekler” değil sadece adı
geçen şairin “duygusal ifadeleri” olduğunu söylemek” ve bunlar hakkında
müslümanlara sağlıklı ve güvenilir bilgiler verilmesini istemek elbette olması
gerekendir.
Sonuç olarak, gelenek
ayrı, dinin kuralları ayrıdır ve ikisi birbirine karıştırılmamalıdır.
Geleneğin yanlışlarını eleştirip düzeltilmesini savunmak ayrı, geleneği bidat
olarak görüp toptan reddetmek ve kaldırılmasını önermek ise ayrı şeylerdir. Bu
konuda ifrat ve tefrite düşmemek gerekir. Dolayısıyla güzel gelenekler
yaşatılmalı, zararlı gelenekler ise müslümanlara anlatılarak tashih edilmeli, işin
doğrusu öğretilmeli, aşırılıklardan ve popülist söylemlerden kaçınılmalıdır. (04.05.2018)
Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yorumlar
Yorum Gönder