Anlayış Kapasitesi ve Sefihlere Verilen İbretlik Bir Cevap
Anadolu’nun manevî mimarlarından Şeyh Ebu’l-Hasan
el-Harakânî (ö. 425/1033), on asır evvel dergâhında binlerce talebe yetiştiren
ve insanların gönüllerini Allah ve peygamber sevgisiyle doldurmaya çalışan
tahkik ehli bir mutasavvıftır. İslâm’ın müslümanlara sunduğu değerlerin
mücessem halini yansıtan el-Harakânî, kendisinden sonra gelenlere ilim ve irfan
noktasında kaynaklık eden ve düşünceleriyle pek çok kişiyi etkileyen bir
âlimdir. Nitekim Yusuf Hemedânî (ö. 535/1140), Ahmet Yesevî (ö. 562/1166), Hacı
Bektâşi Velî (ö. 670/1271) ve Hacı Bayram-ı Velî (ö. 833/1429) gibi gönül
sultanları onun öğretisini takip etmişlerdir. Gönüller sultanı Mevlânâ (ö.
670/1271) manevî mürşidi kabul ettiği el-Harakânî’den “bilgeler bilgesi” diye
söz etmiş, pek çok şeyi ondan öğrendiğini ifade etmiş ve Mesnevî’sinde
menkıbelerini anlatmıştır. Şems-i Tebrîzî de (ö. 645/1247) Makâlât adlı
eserinde ondan sitayişle bahsetmiştir.
Kars’ta medfûn bu büyük
zatla ilgili bir âlimin naklettiği şu anekdot oldukça dikkat çekicidir: “Ebû
Hasan’a bir mesele sordum. Dedi ki: ‘Bir günde yetmiş (defa), bir gecede yetmiş
kere ölüp, kırk yıl bu şekilde yaşayarak (kafa patlatılarak/ emek sarf
edilerek/ ter dökülerek/ bedel ödenerek/ zaman harcanarak) ulaşılan bir makama
(bilgiye/ fikre/ düşünceye/ irfana/ derinliğe/ anlayış kapasitesine) erdiğin
zaman ancak bu meselenin cevabını anlayabilirsin, şimdi değil!” (Attâr,
Ferîdüddîn, Evliya Tezkireleri, Çev.: Süleyman Uludağ, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 2007, s. 618)
Görüldüğü üzere
el-Harakānî, bu sözüyle o âlimi uyarmış, ilmiyle amel etmenin, ihlasın,
inandığı ve değer verdiği konuya odaklanmanın önemine dikkat çekmiştir. Ona
göre sürekli ölümü düşünmek, öleceğini derinden hissetmek, uzmanlaştığı alanda
beyin zonklatmak ve uzun yıllar bu şekilde vakit geçirmekle bazı şeyleri
anlamak, mesafe kat etmek ve manevî dereceler elde etmek mümkün olabilir.
Nefsin terbiyesi, sağlam bir muhakeme yeteneğinin elde edilmesi veya anlayış
kapasitesinin artırılması göründüğü kadar basit ve kolay değildir. Bu yolda
yaşanan sıkıntıları veya söylenen derin hakikatleri kavrayabilmek için de çok
ciddi bir emek gerekir.
Sonuç olarak,
el-Harakānî’nin bu sözüne bakarak anlatılan bazı hakikatleri anlamakta
zorlananların yahut anlamamakta ısrar edenlerin dönüp kendilerine bakmalarının,
“kendi anlayış seviyelerini/ kapasitelerini gözden geçirmelerinin ve
sağlıklı tefekkürün hakkını vermeye başlamalarının” uygun olacağı
söylenebilir.
(16.02.2018)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder