Terör Eylemi Sonrası Mum Yakmak ve İslâmî Bakış!
Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de bir
terör eylemi gerçekleştiğinde olay yeri incelemesinden sonra insanların
saldırının gerçekleştiği yere gelerek karanfiller/ güller bırakmaları, terör
saldırısını lanetlemeleri, hayatları kaybedenlerin yakınlarına taziye ve
desteklerini bildirmeleri elbette takdire şayan bir davranıştır.
Ancak bu karanfillerle birlikte o ortamda mum
yakılması kesinlikle doğru değildir. Zira burada mum yakmak hıristiyan
kültürünün bir parçasıdır ve paganizmden kalma bir adettir. Müslümanların böyle
bir ortamda mum yakmaları asla caiz değildir. Çünkü burada mum yakmanın dinî
bir tarafı söz konusudur. Dolayısıyla müslümanların karanfil bırakarak eylemi
tel’in etmeleri mümkün iken mum yakmaları sakıncalıdır. Böyle yapmak hıristiyan
Batı kültürünün İslâm’ın değer yargılarını, gelenek ve göreneklerini, örf ve
adetlerini istila etmesine izin vermektir.
Nasıl yılbaşı öncesi evleri çam ağaçlarıyla
süslemek, Batılılar ve onların izinden gidenler gibi eğlenmek doğru değil ise
terör eylemi sonrası olay yerinde mum yakıp maktülleri anmak da doğru değildir.
Çünkü burada mum yakmanın çok farklı anlamları söz konusudur. Nitekim
hıristiyanlar ölenlerin arkasından mum yaktıklarında ölüyle bütünleştiklerine
inanırlar. Bu sapkın inanç hıristiyanlığa Paganizmden geçmiştir ve bugün
hıristiyanlar yaptıkları ayinlerde mum yakmaya ve onun ışığında dua etmeye
devam etmektedir. Dolayısıyla mum yakma adeti Mecusîlerde de mevcut olup pek
çok kültürü etkilemiştir. Bu bakımdan söz konusu hurafenin İslâm’a sokulmaması icap
eder.
Kaldı ki İslâm kültüründe mum, ancak bir ihtiyacı
gidermek için yakılır. Elektrik yoksa mum yakılır, bir dinlenme mekanında veya
kaplıcada ortama egzotik hava katmak ve farklı duygular yaşamak için kokulu
mumlar yakılabilir. Bunda herhangi bir sakınca yoktur. Bu itibarla bu tür
yerlerdeki mum yakmayla diğerini birbirine karıştırmamak gerekir.
Aynı şekilde ölülerin arkasından mezarlıklarda ve
türbelerde mum yakmak da kesinlikle İslâm’a aykırıdır. Çünkü böyle bir gelenek
İslâm’da yoktur. Bu uygulamaya her mü’minin şiddetle karşı çıkması
gerekmektedir.
İslâm’a uygun örf, adet ve geleneklerini
korumayan devletlerin yabancı kültürlerin istilasına uğraması kaçınılmazdır. Bu
nedenle her mümin değerlerini korumak ve yaşatmak zorundadır. Bu değerlerin
dejenere edilmesine göz yummak İslâmî hassasiyetlerin zaman içinde azalmasına
ve kaybolmasına yol açacaktır.
Değerlerini kaybedenler ise Batılı değer
yargılarıyla düşünüp konuşmaya, yaşamaya başlayacak ve bir müddet sonra da
asimile olacaklardır. Bir kaç kuşak sonra bu kimselerin hıristiyanlaşmaları,
sekülerleşmeleri ya da tamamen dinî, ahlakî ve millî değerlerden uzaklaşmaları
kaçınılmazdır.
Nitekim üç veya dört kuşaktır Batılı ülkelerde
yaşayıp da dinî ve millî değerlerini korumayanların nasıl asimile olduklarına
bu satırların yazarı Almanya, Hollanda ve Belçika’da bulunduğu yıllarda bizzat
şahit olmuştur. Söz konusu Türklerin/ Kürtlerin/ Arapların nasıl asimile
olduklarını görmek bizi üzmüştür. Onların bu hâli, tüm peygamberlerin
korunmasını emrettikleri dini, aklı, malı, canı ve nesli korumanın ne
denli önemli olduğunu daha yakından anlamamıza imkan sağlamıştır.
Korunması gereken bu beş şeyi korumayanların
nasıl savruldukları ortadayken İslâm’a uygun bu teklifimize kuşku ile
yaklaşanlar ve bunları önemsiz ayrıntılar olarak görenler milleti yanıltmanın
bedelini ahiret günü mutlaka ödeyeceklerdir.
Bugün tüm dünyada Batının giyim kuşamı, dansı,
müziği, yeme içme tarzı, eğlence kültürü taklit edilmekte ve insanlar tek
tipleştirilmektedir. Öyle ki bu kapitalist sistemin savunucuları herkesin damak
tadını bile eşitleyip ürettikleri ürünleri ucuza mal etmeyi, tüm dünyada
satmayı ve daha çok kazanmayı amaçlamaktadırlar. Dolayısıyla bu adamların meş’um
emellerine/ çabalarına karşı sessiz, duyarsız ve tepkisiz kalmak akıl sahibi
insanlara hiç yakışmamaktadır. Zira kendi değerlerine sahip çıkmayanların Batılı
değer yargıları karşısında tutunabilmesi çok zordur. Kendi dilini ve dinini
korumayı başaramayanların ağlamaya ve sızlamaya hakları yoktur.
Sonuç olarak, terör eyleminin yapıldığı yere
karanfil bırakıp katliamı kınamak, terörü lanetlemek, maktüllerin yakınlarına taziyede
bulunmak doğru iken burada mum yakmak kesinlikle uygun değildir. Aradaki farkı
fark edip bu yanlıştan vazgeçmek asimile olmak istemeyen milletlerin yapması
gerekendir. Ancak “Ne var bunda?” diyerek meseleyi küçümsemek, anlamaya
çalışmamak ve yanlışta ısrar etmek ise ileride telafisi imkansız sonuçlara yol
açacaktır. Böylelerinin çocuklarından, torunlarından ve genç nesillerden
şikayet etmeye de hiçbir hakları olmayacaktır. (07.04.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder