Saygı Duruşu ve İslâmî Bakış!
Kur’ân-ı Kerîm, atalarının gittiği yolu
sorgulamayan ve “Böyle gelmiş böyle gider” diyen birisinin iyi bir
müslüman olmayacağını haber vermektedir. Nitekim her şeyi sorgulayan, imanını taklitten
kurtarıp tahkiki hale getiren, sözün en güzeline ittiba eden bir kimse hidayete
erişir. Yani; Kur’ân ve sünnet’in ilkeleri ışığında meselelere bakan birisi “doğru
zannedilen yanlışları” görebilir. Ancak “Atalarımızdan böyle gördük,
değiştirtmeyiz!” tavrını sergileyenler ise bir sürü yanlış yapmaya ve bunları
ısrarla savunmaya devam edebilir.
Bu bakımdan bizim toplumumuzda gördüğümüz en önemli
yanlışlardan birisi de “saygı duruşu” meselesidir. Böyle bir uygulama İslâm
kültür ve geleneğinde yoktur. Bu adet, Batılılardan ödünç alınmıştır.
Dolayısıyla bunun derhal İslâmîleştirilmesi gerekmektedir.
İslâm’a göre şehitlerimiz veya Hakk’ın rahmetine
kavuşmuş din kardeşlerimiz için yapabileceğimiz en güzel şey, “Yüce
Allah’tan onların bağışlanmasını istemek ve onlar için hayır dua etmektir.”
Bu da ayakta beklemekle değil o esnada dua etmekle mümkündür.
Nitekim âyet-i kerîmeler açıktır. Rabbimiz bizlerden
“bizden önce iman etmiş kardeşlerimiz için dua etmemizi” istemektedir. Âyetleri
birlikte okuyalım.
“Onlardan
sonra gelenler ise şöyle derler: “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş
kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin
bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10)
Bir başka âyette Yüce Allah, Peygamberimize
hitaben; “Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış
erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip
dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir” buyurmaktadır. (Muhammed, 47/19)
Aynı şekilde Hz. Nûh da; “Rabbim! Beni, ana babamı, iman
etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları
bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır!” (Nûh, 71/28) diye dua ederken
bütün müminlerin bağışlanmasını istemektedir.
Aynı şekilde Hz. İbrahim de; “Rabbimiz! Hesabın görüleceği
gün, beni, anamı-babamı ve bütün müminleri bağışla!” (İbrahim, 14/41) diye dua
ederken bütün müminlerin bağışlanmasını istemekte ve bize nasıl dua edeceğimizi
öğretmektedir.
Görüldüğü
üzere tüm bu dua örnekleri müslümanlar için fevkalade önemlidir.
Öyleyse bizim konuyla ilgili teklifimiz şudur:
Töreni sunmakla görevlendirilen kişi şu ifadeleri
kullanarak tüm katılımcıları ayağa kalkmaya davet eder:
“Değerli Misafirler! Şimdi sizleri
aziz şehitlerimizin manevî huzurunda ayağa kalkmaya, onların ve tüm müminlerin ruhuna
üç ihlas bir fatiha okumaya davet ediyorum. Müteakiben İstiklal Marşı’mız
okunacaktır.”
Görüldüğü üzere geçmişlerimizin ruhuna birer
fatiha göndermemiz ve onların bağışlanması için dua etmemiz İslâm’a daha
uygun olandır. Zira yukarıdaki âyetler gayet açık ve nettir. Bu nedenle konunun
gündeme alınması, toplumun bilinçlendirilmesi, en kısa zamanda toplumsal
mutabakatın sağlanması ve bu önerimizin hayata geçirilmesi hayırlı bir başlangıç/
faaliyet olacaktır.
Çünkü şehitlerimize manevi âlemde büyük yararlar
sağlayacak ve derecelerinin artmasına vesile olacak şey, “onlara yapılan
samimi dualardır.” Oysa sadece ayağa kalkıp bir dakika boyunca hiçbir şey söylemeden
beklemek onlara pek bir şey kazandırmayacaktır. Kaldı ki o esnada boş boş
durmak bir “zaman israfı” olarak da görülebilir. Bu bakımdan şekle takılıp
kalmadan “o süreyi anlamlı bir şekilde değerlendirmek” daha kârlı ve
kazançlı olacaktır.
Sonuç olarak, bu teklifimize Yüce Allah’a ve ahiret
gününe inanan bir kimsenin “hayır” demesi kesinlikle mümkün değildir.
Öyleyse geçmişlerimize duyduğumuz saygıyı şekilde/ ritüelde/ kabukta bırakmamak
ve bunun içini duayla doldurup sevap elde etmelerine imkân sağlamak gerekir. Yapmamız
gereken; o süre zarfında dualar etmek ve müminlerin ruhuna bağışlamak olmalıdır.
Gelecek nesillerin de aynı şekilde bize dua etmelerini istiyorsak bu teklifin
bir an önce hayata geçirilmesi herkesin yararına olacaktır. Zira ahirete irtihal
edenlerin geride kalanlardan bekleyeceği dua, salih amel ve açtıkları güzel çığrın
devam ettirilmesinden başka bir şey değildir. (31.03.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder