Kutlu Doğum Haftası Tartışmaları ve Samimi Bir Öneri
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen Hz.
Muhammed Mustafa’nın doğum gününü hem kamerî hem de milâdî takvime göre yılda
iki defa kutlamak normal bir durum olup “son Peygamber’e iki doğum günü
kutlamasını çok görmek ve çeşitli bahaneler öne sürerek birini ortadan
kaldırmaya çalışmak” doğru bir yaklaşım tarzı değildir.
Kamerî takvime göre her yıl on gün geriye giderek
senenin her ayında camilerde Mevlid Kandili’ni kutlamak ve o gecelerde sevgili
Peygamber’imizi anmak, ona olan sevgi ve bağlılığı göstermek aynen devam
ettirilmelidir.
Zira gelenekselleşen bu hatırayı yaşatmak ve
camilerde Hz. Muhammed’i anmak güzel bir uygulamadır ve içeriği daha da
zenginleştirilerek/ kalitesi artırılarak kıyamete kadar da devam
ettirilmelidir. Çünkü Peygamber sevgisinin pekiştirildiği Mevlid Kandili’ni
ihya etmek, onun kıymetini bilmek ve bu güzel geleneği ilelebed yaşatmak tüm
müslümanların boynunun borcudur.
Aynı şekilde milâdî takvime göre her yıl 14-20
Nisan tarihleri arasında kutlanan Kutlu Doğum Haftası Etkinliklerini de
yaşatmak, 28 yıldır başarıyla uygulanan ve çok hayırlı hizmetlere vesile olan
bu güzel geleneği sürdürmek tüm müminlerin boynunun borcudur.
Ancak bu haftanın 27 Nisan 1941 de doğan FETÖ
liderinin doğum gününe denk getirildiği, burada gizli hesapların/ niyetlerin
olduğu, esasında onun için düzenlendiği, toplumun buna şimdiden hazırlanmak
istendiği iddiasıyla Kutlu Doğum Haftası’nın toptan ortadan kaldırılmasını
teklif etmek iyi niyetli bir yaklaşım olarak görülemez.
Zira bu haftayı 14-20 Nisan tarihleri arasında
kutlamaktaki asıl amaç; Mevlid Kandili’ni camilerden konferans salonlarına taşımak,
Peygamber’i anmadan anlamaya geçmek ve Kur’ân merkezli peygamber tasavvurunun
inşasında merhale kat etmektir.
Ancak son günlerde Hz. Peygamber’in ve İslâm’ın
doğru anlaşılmasından rahatsız olan kimi çevreler ile onların dümen suyuna
giren aklı kıt kimseler esas niyetlerini gizleyerek FETÖ üzerinden hedeflerine ulaşmak istemiş, dedikodular üretmiş, toplumun
bir kesimini ikna etmiş ve bu tarz belaltı bir vuruşla amaçlarını
gerçekleştirmeye yönelmişlerdir. İşte bizim bu duruma seyirci kalmamız, hiçbir
tepki göstermememiz, önerilerimizi paylaşmamamız asli görevimizi yapmadığımız
anlamına gelir.
Bu nedenledir ki, mezkûr iddia ile ortaya çıkan
müslümanlara şu çağrıyı yapıyoruz:
Eğer niyetiniz samimi ise gelin, 14-20 Nisan
tarihlerinde kutlanan Kutlu Doğum Haftasını başka bir aya sabitleyelim ve her
yıl o ayda kutlamaya devam edelim.
Nitekim bizim bu konudaki önerimiz şudur:
Biz bu tür spekülasyonları, o kardeşlerimizin
tepkilerini/ hassasiyetlerini/ endişelerini de dikkate alarak Kutlu Doğum
Haftası’nın her yıl 25-31 Mart tarihleri arasında kutlanılmasını tavsiye
ediyoruz. Bizim bu önerimiz, samimi ve yapıcı bir öneridir. Ayın veya tarihin
değiştirilmesi normaldir. Zira bu değiştirilmesi imkânsız olan bir âyet veya
hadis değildir. Kaldı ki geleneği din ile karıştırıp meseleyi bid’at olarak
değerlendirmek koyu bir cehaletin apaçık göstergesidir.
Madem bu hafta terör örgütü liderinin doğum
tarihi olan 27 Nisan’a tekabül ediyor, esasında onun doğum günü kutlanılmak,
böylece toplum buna önceden hazırlanmak isteniyor, öyleyse samimi olalım ve bu
haftayı toptan ortadan kaldırmak yerine bu zaman kadar ki kazanımları da dikkate
alarak bu kutlamaları bir ay öncesine çekelim ve bu sinsi oyunları bozalım. Bu
bakımdan niyetleri halis olanların bu teklife hayır demelerinin mümkün
olmayacağını düşünüyoruz.
Şunu tekrar ifade edelim ki, “bu dinî bir konu
değil bir gelenektir.” Değiştirilmesi teklif edilen
şey “değişmesi imkânsız dinî bir nas” değil, “modern çağa uygun geliştirilen
güzel bir kutlama modelidir.”
Dolayısıyla bu güzel “geleneği/ kültürü/
folklorü” istismar ederek toplumu kutuplaştırmak, tefrikayı derinleştirmek,
Diyanet düşmanlığı yapmak, devletin en önemli kurumunu halkın gözünden
düşürmeye çalışmak ve bu vesileyle “cemaatine/ tarikatına/ hizbine/ takımına”
adam devşirmeye kalkışmak doğru değildir.
Bu itibarla Kutlu Doğum Haftası’nın mutlaka devam
ettirilmesi gerektiğiyle ve her yıl 25-31 Mart tarihleri arasında (veya başka
bir tarih de olabilir) kutlanılmasıyla ilgili önerimizin nedenlerini sıralamaya
çalışalım.
Öncelikle eğitim ve öğretimin devam ettiği Mart
veya Nisan ayı içinde öğrencilerin bu programlara iştirak etmeleri ve her yıl
Hz. Muhammed’in farklı bir yönünü öğrenme fırsatı elde etmeleri daha kolaydır.
Zira bu hafta, eğitim ve öğretimin ikinci yarısının başladığı Mart ayına denk
gelmektedir.
Nitekim Kutlu Doğum Haftasının her yılın belli
bir ayının belli bir haftasına sabitlenmesinin en önemli nedeni; öğrencilerin
ve öğretmenlerin rahatlıkla bu programlara katılabilmelerini sağlamaktır.
Yine bu haftayı kutlamak ve Hz. Muhammed’i
yakından tanımak amacıyla öğrenciler arasında düzenlenen şiir ve kompozisyon
yarışmaları büyük ilgi görmekte, öğrenciler duygularını kağıtlara dökmekte, kendilerini
geliştirmekte, ödüller almakta, bu arada kamu kurum ve kuruluşları üzerine
düşeni görevi yapmak için aylar öncesinden hazırlıklarına
başlamaktadırlar.
Aynı şekilde her yıl Kutlu Doğum Haftası’nın
teması farklı olduğu için özellikle ilahiyatçı akademisyenler o konuya
yoğunlaşmakta, sempozyum ve panellerde sunacakları tebliğ ve konferans
metinleri için gece gündüz demeden emek sarf etmektedirler.
Bu itibarla herkes her yıl aynı ayda Kutlu Doğum
Haftası etkinliklerinin yapılacağını
bildiği için planlarını ona göre yapmaktadır. Dolayısıyla milâdî takvime göre
her yıl 25-31 Mart tarihlerine Kutlu Doğum Haftası’nın sabitlenmesi bu açıdan
önem arz etmektedir.
Eğer bu ikinci doğum günü kutlamaları dediğimiz
25-31 Mart Kutlu Doğum Haftası kamerî takvime sabitlenerek tek bir kutlamaya
indirgenecek olursa o takdirde yılın her ayında bu kutlamalar yapılacağından
pek çok aksaklıkların meydana gelmesi kaçınılmaz olacak ve asla verimli
sonuçlar elde edilemeyecektir.
Örneğin okulların tatil olduğu Haziran, Temmuz ve
Ağustos aylarına rastlayan ve tam dokuz yıl sürecek olan kutlamalar sönük
geçecek, programlara katılacak öğrenci ve öğretmen bulunamayacak, bu aylarda
yapılan etkinliklerden beklenen neticeler asla elde edilemeyecek ve emekler
boşa gidecektir.
Aynı şekilde geçimlerini tarım ve hayvancılıkla
sağlayan insanlar da yılın bu aylarında çalıştıkları için bağ, bahçe ve
tarlalarına gitmeleri, oralarda çalışmaları ve yorgun olmaları nedeniyle Kutlu
Doğum Haftası programlarına katılamayacaklardır.
Mevlid Kandili Eylül ve Ekim aylarına denk
geldiğinde ise okullar eğitim ve öğretime yeni başladığı için gereken hazırlık
tam olarak yapılamayacak ve katılımlar istenen oranda
gerçekleştirilemeyecektir.
Kasım ve Aralık ayları ise hem kış ayları hem de
sınav haftaları olduğu için öğrenci ve öğretmenler imtihanlara (vize ve
finallere) odaklanacakları/ hazırlanacakları için Kutlu Doğum Haftası’na
gereken ilgi gösterilemeyecektir.
Ocak ve Şubat ayları hem kış ayları hem de
okulların yarı yıl tatiline girmesi, nedeniyle Kutlu Doğum Haftası için uygun
zaman dilimi olamayacaktır.
Mayıs ayının da sınavlarla geçmesi nedeniyle
milyonlarca öğretmen ve öğrencinin Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katılması
epey zorlaşacaktır.
Görüldüğü üzere mevsim olarak en uygun zaman dilimi
Mart veya Nisan aylarıdır. Öyleyse yapılması gereken bu haftayı 25-31 Mart
tarihlerine çekmek ya da 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlamaya aynen devam
etmektir.
Bu itibarla Hz. Peygamber’i gerçekten sevenlerin
onu anmaktan anlamaya dönüşen ve zamanla da rayına oturan bu ikinci doğum günü
etkinliklerini hem ona hem de bu aziz millete çok görmemeleri gerekir.
Zira 28 yıldır Kutlu Doğum Haftası
etkinliklerinde epey tecrübeler edinilmiş, sempozyum ve paneller düzenlenmiş,
milyonlarca kitap basılmış, bunların okuyucuyla bulaşması sağlanmış, Hz.
Peygamber’in anlatıldığı milyonlarca konferansta peygamber sevgisi
aşılanmıştır. Dolayısıyla bu birikimin kalitesinin artırılarak devam
ettirilmesinde ve zihinlere “Kur’ân merkezli peygamber modelinin
nakşedilmesinde” sayısız yararlar vardır.
Sonuç olarak, hem kamerî hem de milâdî takvime
göre yılda iki defa Kutlu Doğum Haftası kutlanmalıdır. Bu hafta vesilesiyle kamerî
takvime göre “camilerde”, milâdî takvime göre ise “stadyumlarda, spor
salonlarında, kongre merkezlerinde veya konferans salonlarında” Hz.
Muhammed anlatılmalı ve onun örnek kişiliği gençlere tanıtılmalıdır. Gerek yurt
içinde ve gerekse yurt dışında yaşayan müslümanlar bulundukları bölgelerde her
yıl 25-31 Mart tarihlerinde veya 14-20 Nisan’da bu kutlamaları büyük bir
çoşkuyla yapmalı ve kıyamete kadar da bu kutlamalar aynen devam ettirilmelidir.
Cemaat veya tarikatların parsadan pay kapma kavgalarına Kutlu Doğum Haftası
etkinlikleri feda/ kurban edilmemeli, kamerî takvimde ısrar edilerek bu iki hafta
tek bir haftaya düşürülmemeli ve asla bu kazanımdan geri adım atılmamalıdır. Bu
haftayı kamerî aya sabitleyip tek bir haftaya indirgemeyi planlayanların büyük
bir yanlış yapacaklarını söylememiz ve onları şimdiden uyarmamız bizim aslî
görevimizdir. Rabbim tüm mü’minleri görevini hakkıyla yapan ihlaslı kullarından
eylesin. (12.05.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder