Köpekleri Çok Severim Ama Bunları Değil!
Köpekler sahiplerine sadakatleri ile
bilinir. Bu hayvanların sadık olmaları da iyi bir şeydir. Zira sahiplerine pek
çok konuda yardımları dokunur. Bütün köpekler, sahiplerinin duygularını ve o an
içinde bulundukları ruh halini gözlerinin içine veya yüzüne bakarak anlar ve
ona göre tepki verirler. Sahibi üzüntülü ise onu neşelendirmek, korkmuşsa
korktuğu şeyden onu korumak isterler. İşte ben böyle sadık ve akıllı
köpekleri severim.
Ancak ahsen-i takvim olarak yaratılmış
bir insanın köpekleşmesini de asla hazmedemem ve bunu hoş karşılamam. Zira
köpekleşmiş insanlar kendilerini çok ucuza satan omurgasız ve ilkesiz
hayvanlardır.
Şimdi Hollanda’da başımdan geçen iki
olayı anlatıp sonrasında vermek istediğim mesajı vereceğim.
Bir gün yaşadığım şehrin yakınındaki
sunî ormanda her zaman olduğu gibi bisikletimle gezintiye çıkmıştım. Hava
güzeldi. Ormanda benim gibi dolaşmaya çıkmış başka insanlar da vardı. Yolda
karşılaştığım insanlardan yarısı yabancılara selam verir diğer yarısı ise kesinlikle
vermez ve yabancılardan hiç hoşlanmazlardı. (Oysa hoşgörü ve tolerans
kavramlarını dillerinden düşürmeyen de yine bu adamlardı!) Neyse bisikletimle
40-45 yaşlarında bir adamın yanından geçerken “Hudimidah (iyi öğleden
sonralar)” demek için adamın yüzüne baktım, gülümsedim ama o herif bana
nefret dolu gözlerle ve ters ters baktı. Bunun üzerine ben de selam vermekten
vazgeçtim ve yoluma devam ettim. Ancak içimden bir ses; “Adamın köpeği, sahibinin
canını sıktığını anlamış olabilir, istersen sen dön ve arkana bir bak, dikkat
et! İt seni ısırmasın!” dedi. Ben de ne olur ne olmaz diye arkama dönüp baktım
bir de ne göreyim, köpek tam arkamdan yetişmiş ve paçamdan yakalayacak. Köpeğe
bütün gücümle bağırıp bisikletimi durdurdum, aşağı indim ve bisikletimi kendime
siper edip bekledim. Bunun üzerine “yabancı düşmanı adam” köpeğini çağırdı. Köpek
ise kuyruğunu sallayarak sahibinin yanına gitti.
Bir başka sefer yine aynı ormanda
gezintiye çıkmıştım. Ormandaki gölün kenarına bisikletimi park etmiş ve suyu
daha yakından seyretmek için kıyıya yakın bir yere oturmuştum. Ördekleri
seyrediyor ve etraftaki kuş seslerini dinliyordum. Bir taraftan da bu kadar
muhteşem bir tabiatı bizler için yaratan Yüce Rabbime hamd ve şükrediyordum. Tam
derin bir tefekkür halindeyken iki tane azgın köpeğin son sürat bana doğru
havlayarak koştuklarını gördüm. Biri iri yarı ama diğeri daha küçüktü. Derhal
yerden bir sopa kaptım, bisikletimin arkasına geçtim ve sopayla itlerden
kendimi korumaya çalıştım. Köpekleri dövmek için sopayla hamle yaptım ama
“rahat gezsinler diye köpeklerin tasmalarındaki ipi çözen o yaşlı kadın, itlerini
dövdüğüm için beni şikâyet eder de başımıza iş açarız endişesiyle” itlere
vurmaktan vazgeçtim ama itleri de tırsıttım; itler geri çekilmek zorunda
kaldılar. Ne de olsa karşılarında korkusuz bir Türk vardı. Ta ki suratsız
yaşlı kadın yavaş yavaş yürüyerek gelinceye ve köpeklerini çağırıncaya kadar
itler havlamaya, ben de onlara sopayla hamle yapmaya devam ettim. İtler
istemeye istemeye beni bırakıp sahiplerinin yanına gittiler. Çünkü kadın benim
gibi bir yabancıya nefret dolu gözlerle bakmayı sürdürüyordu. Oysa ben onun
köpeklerine “hoşt” bile dememiştim. Kendi hâlimde gölün kenarında oturuyor
ve etrafı seyrediyordum. Bana saldıran/ havlayan onun itleriydi. Bunun da
sebebi; o kadının yabancılardan nefret dolu bakışı idi ve itlerinin de
durumdan vazife çıkartmasıydı.
Demem o ki, bu Batılıların en az yarısı,
yabancılardan, mültecilerden ve müslümanlardan nefret ederler. Bu kin ve
nefretleri maalesef yüzlerine yansır, köpekleri de bu durumu anlar, sahiplerini
üzen şeye dişlerini göstererek saldırır ve zarar verirler. Amaçları
sahiplerinin gözüne girmek; belki de daha çok kemik kapabilmektir, kim
bilir?
Bu anımı tekrar hatırlamama ve bu
satırları yazmama sebep olan şey; son günlerde etrafta rastladığım köpekleşmiş
insanlardır.
Son zamanlarda sahiplerinin Türkiye’ye
öfkesini gören içimizde hainler, efendilerine yaranmak için dört bir koldan saldırıyor,
havlıyor, dişlerini gösteriyor, “Türkiye cehenneme döndü” hezeyanları
savuruyor ve bütün bunları yaparken de hiçbir ilke ve kural tanımıyorlar.
Örneğin bu köpekler, Batılı ülkelerden
kendilerine verilecek kemik/ ödül için Türkiye’de bir diktatörün olduğunu,
hapishanelerin gazetecilerle dolduğunu (bu gazetecilerin teröre yardım ve
yataklık eden, teröristlere lojistik destek sağlayan, onların propagandasını
yapan hainler/ alçaklar olduklarını zinhar söylemiyorlar), birilerinin bu
diktatöre dur demesi gerektiğini söyleyip kendi ülkelerini jurnalliyor, böylece
efendilerine kuyruk sallıyor ve sahipleri de onları kemikle besliyor, ödüllendiriyor,
başlarını okşuyor.
Bir başka köpek ise Türkiye’de bir dikta
rejiminin olduğunu, insanların işten atıldığını, (ama bu fedailerini darbeye
teşebbüs ettirdiğini hiç söylemiyor) birilerinin bu diktatöre dur demesi
gerektiğini, 200 yıldır dünyayı başarıyla yöneten ABD’nin iyi bir idarî tecrübesinin
olduğunu, bu yüzden duruma el atıp Türkiye’ye müdahale etmesi gerektiğini, yönetimi
üstlenip kendisine devretmelerinin uygun olacağını söylüyor, namussuzlaştıkça
namussuzlaşıyor, ülkesini tüm dünyaya kötü gösteriyor, böylece efendilerine
kuyruk sallıyor ve sahipleri de onu ve ekibini kemikle beslemeye devam ediyor.
Yine aynı köpek, güç zehirlenmesi
yaşadığı ve yönetme arzusu kendisini mahv-u perişan ettiği için hem de ahir
ömründe utanmadan ve arlanmadan bağımlılarına/ mankurtlarına/ fedailerine/
haşhaşîlerine; “Sizinle Ehl-i kitap arasında kırmızıçizgiler vardır.
Onlar sizin ülkenizi işgal etseler bile sizin karınıza kızınıza dokunmazlar,
ibadetlerinize, namazınıza, orucunuza, ezanınıza karışmazlar” diyerek
adeta “Bağımsız ve özgür yaşamasanız da olur, yeter ki benim efendilerim Irak
gibi Türkiye’yi işgal etsin, sonra da ülke yönetimini bana devretsin, ben de ülkeyi
onların arzularına göre bir güzel yöneteyim” diyor.
Bu satılmış köpek, emperyalist ülkelerin
Irak’ta, Afganistan’da ve Suriye’de neler yaptığını görmek, duymak ve bilmek istemiyor. Sırpların hem de Avrupa’nın göbeğinde 1992-1995 yılları
arasında on binlerce Boşnak’ı öldürdüğünü, yüz bin kadının ırzına geçtiğini
hatırlamak istemiyor! İsrail’in son yetmiş yıldır Filistin’deki müslümanlara kan
kusturduğunu, adım adım ülkelerini ellerinden aldığını duymak bile istemiyor.
Zira köpekleşmiş bu adam, efendilerine kuyruk sallıyor, salyalarla dolu dilini
dışarı çıkartmış soluyor ve sahiplerinden kendisini bir an önce ödüllendirmelerini
bekliyor.
Bir başka köpek ise Batılı
efendilerinden kemik/ ödül aldığı için “Osmanlı Devleti’ni yıkmaya gelen
hainlerle işbirliğine girişen, sinsice silahlanarak milleti arkadan hançerleyen
Ermenilere” zulüm edildiğini, bir buçuk milyon Ermeni’nin haksız yere
öldürüldüğünü, tehcire zorlandığını, vatanlarından edildiğini sürekli söylüyor
ve sonra da kuyruğunu sallayarak kulübesine çekiliyor. Ne zaman ki kendisine
kemik veren efendilerinin yine ona bir işi düşse ve tekrar sahneye çağırsalar
koşarak geliyor, verilen emirleri yerine getiriyor tekrar havlayarak,
verdikleri edebiyat ödülüne sevinerek, efendilerine minnettarlık duyarak
ve kuyruğunu sallayarak “sevimli kulübesine” dönüyor.
Bir başkası ise kendi ülkesine ettiği ihanetin
karşılığı olan kemiği/ ödülü kapmak için Batılı devletlerin başkanlarının
saraylarında cirit atıyor, kırmızı halılarla karşılanıp ödüle boğuluyor, ülkesinin
aleyhinde konuşmalar yapıyor, alçaldıkça alçalıyor, satılmış bir köpek olduğunu
gösteriyor, efendileri karşısında zillet içinde esas duruşta bekleyip kemiğini/
ödülünü kapınca çok mutlu oluyor. Daha sonra başka kemikler kapmak için
kuyruğunu sallaya sallaya ecnebi ülkelerin saraylarında, tv kanallarında ve
konferans salonlarında dolaşmaya/ hırlamaya devam ediyor. Sonra da bu it, adamım
diye ortalıkta dolaşıyor. Günü geldiğinde bir tuvalet kâğıdı gibi kullanılıp
atılacağını ve üzerine sifonun çekileceğini bir türlü akıl edemiyor.
Sizi gidi aşağılık köpekler sizi! Sizi
gidi vatan haini serseriler sizi!
Rabbim sizin gibilerin belasını bu
dünyada iken verdi, rezil oldunuz ahirette de elem verici bir azap sizi
bekliyor olacak inşallah!
Özetle, ben sadık köpekleri çok severim ama
bu tür aşağılık/ alçak/ namussuz köpekleri asla ama asla sevmem, sevemem. Köpekleşmiş
adamlardan nefret ederim. Onların zavallı hâllerine acırım. Bu yüzden bir ödüle/
aferine/ paraya/ makama/ sosyal statüye/ rütbeye/ titre kendilerini satan bu
vatan haini itlere hiçbir değer vermem. Onların benim nezdimdeki değeri kocaman
bir hiçtir/ sıfırdır. Bu nedenle “aziz milletimin genç evlatlarını” bu tür köpeklere
karşı uyarmak için bu satırları kaleme alırım.
Sonuç olarak, özellikle gençler kendi
süfli çıkarları için ülkesini satan bu tür köpekleşmiş herifleri çok iyi
tanımalıdır. Bunları hiçbir zaman adam yerine koymamalı ve sözlerine değer
vermemelidir. Bu tür köpekleşmiş adamlara karşı dikkatli ve uyanık olmalıdır. Çünkü
bunlar, gözünü kırpmadan ülkesini satacak tiynette namus fukarası ve şeref
yoksunu âdi kimselerdir. Böyle tipler dün vardı, bugün de var ve eminim yarın da
var olacaklardır. Bunları adam sanıp inanan, peşlerinden giden ve destekleyenler
de tıpkı onlar gibi olduklarını/ olacaklarını asla akıllarından çıkarmamalıdırlar.
(23.12.2016)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder