Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin Faydaları!
04.11.2016 tarihinde “Türkiye, Başkanlık Sistemiyle Yönetilmelidir!” başlıklı
bir yazı kaleme almış ve özetle şunları söylemiştim:
“Eğer gelişmiş ülkeler, parlamenter sistemi
tecrübe etmiş, eksikliklerini görmüş, bundan vazgeçmiş, daha hızlı ve etkili
kararlar almayı sağlayan Başkanlık ya da Yarı Başkanlık sistemine geçmişlerse,
bizim de ülke olarak derhal ve acilen Başkanlık sistemine geçmemiz farzdır,
elzemdir hatta bir zorunluluktur.
Lafı eğip bükmeye hiç gerek yoktur. Başkanlık
sistemine karşı çıkanlar, Türkiye’nin büyümesini ve güçlenmesini istemeyen
çevrelerdir; ülke içinde bunlara destek çıkanlar da, bu hainlerin içimizdeki
işbirlikçilerdir. Bu gerçeği görmek için allâme olmaya gerek yoktur;
aklıselim sahibi olmak yeterlidir.
Unutulmamalıdır ki, Başkanlık sistemini en iyi
uygulayan ülke ABD’dir ve bu ülke, Osmanlı Devleti’nin yönetim modelini kendine
esas/ örnek alarak bu seviyelere gelmeyi başarmıştır; hâlen de ülkesinde bu
sistemi başarıyla uygulamaktadır.
Milletimizi doğru bilgilendirmek amacıyla
Başkanlık sistemiyle ilgili şu bilgileri ifade etmemiz yerinde olacaktır:
Başkanlık sisteminde başkan, halkın oyu ile
seçileceğinden, başkanın prestiji daha fazla olacak ve icraatlarını hiçbir
kimseden korkmadan cesurca yapabilecektir; zira hesap vereceği tek merci sadece
ve sadece millet olacaktır.
Başkanlık sisteminde aylar süren bütçe
tartışmaları yerine başkanın hazırladığı bütçe uygulanacak, kısır tartışmalarla
gereksiz polemiklerle ülkenin zamanı boş yere harcanmamış olacaktır.
İddiaların aksine Türkiye’de Başkanlık sistemi
gerçekleşince başkan “diktatöre” dönüşmeyecektir. Eğer bu iddia doğru ise
neden ABD başkanları diktatöre/ tek adama dönüşmemekte ya da bu iddiayla
suçlanmamaktadırlar?
Neden “gelişmemiş ülkeler”deki başkanlar
üzerinden halka bir mesaj verilmekte, kötü örnekler gösterilmekte ve Türkiye’nin
Başkanlık sistemine geçmesinin önü tıkanmaya çalışılmaktadır? Oysa su-i misal
emsal değildir.
Özetle, Başkanlık sistemi, başkana karar alma
sürecinde daha hızlı, etkili ve verimli hareket etme imkânı sağlayacaktır.
Başkanlık sistemi, siyasi istikrarın kesin çözümü
olacaktır.
Başkanlık sistemi, ekonomik istikrarın kesin
çözümü olacaktır.
Başkanlık sistemi, ülkeyi kaosa götüren, zengini
daha zengin eden ve fakiri ezen koalisyon hükümetlerini önleyecektir.
Başkanlık sistemi, yasama ve yürütmeyi net bir
şekilde birbirinden ayıracaktır.
Başkanlık sistemi, yürütmenin doğrudan halk
tarafından seçilmesine imkân sağlayacaktır.
Başkanlık sistemi, başkanı sadece halka karşı
sorumlu kılacaktır.
Başkanlık sistemi, devletin halk dışında bir güç/
odak tarafından ele geçirilmesini engelleyecektir.
Başkanlık sistemi, darbeleri ve vesayet
odaklarını bitirecektir.
Başkanlık sistemi, seçim barajını kaldıracak,
ülkedeki her toplumsal kesimin siyaset alanına girmesine ve düşüncelerini
özgürce ifade etmesine imkân/ fırsat sağlayacaktır.
Başkanlık sistemi, halkı yönetimde daha etkili ve
yegâne söz sahibi kılacaktır.
Başkanlık sistemi, halka görevini iyi yapmayan
başarısız başkanı değiştirme imkânı sunacaktır. O nedenle millet daha en başta
başkan adaylarını iyi tanıyıp kararını ona göre verecek ve bir yanlış
yapmayacaktır.
Başkanlık sistemi, daha dürüst ve güvenilir
kişilerin iş başına gelmesine ve halka karşı sorumlu olmasına imkân
sağlayacaktır.
Sonuç olarak, Başkanlık sistemi Türkiye’nin
büyümesi, gelişmesi ve güçlenmesi için elzemdir. Bölgesel ve küresel güç olmak
istiyorsak Türkiye’de de Başkanlık sistemi derhal hayata geçirilmelidir. “Şahısları”
bahane ederek Başkanlık sistemine karşı çıkmak, maksatlı ve art niyetli bir
yaklaşımdır. Millet aklını kullanmalı ve kesinlikle kurulan bu tuzaklara
düşmemelidir. Ülkenin ve gelecek kuşakların rahatı, huzuru ve güvenliği
için ivedilikle Başkanlık sistemine geçilmesine onay vermelidir.”
O gün yazdığım bu düşüncelerime ilave olarak bugün
de şunları ifade etmek isterim:
Ekonomik kalkınmasını tamamlamış Batılı ülkelerin
çoğunluğu Başkanlık ya da Yarı Başkanlık sistemiyle yönetilirken söz konusu
ülkeler, sıra Türkiye’nin yönetim modelinde değişiklik yapmaya ve Başkanlık
sistemine geçmeye gelince, konu millete götürülünce buna şiddetle karşı çıkıyor
ve önlemeye çalışıyorlarsa bu işte kesinlikle bir “bit yeniği/ alicengiz oyunu”
vardır.
“Bu stratejik dost ve müttefiklerimiz (!!!)” kendilerinde olanın bizde olmasını istemiyorlarsa (Bakara, 2/105) bilelim
ki, Başkanlık sistemi, kesinlikle hayırlı bir iştir ve referandumda sandık
milletin önüne geldiğinde milletin “evet” oyu vermesi farz olmuştur. Çünkü Batılı
gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmek, dünyada söz sahibi olabilmek, daha hızlı gelişip
kalkınabilmek, bürokratik oligarşiden ve parlamenter sistemin
olumsuzluklarından kurtulabilmek için yeni bir yönetim modeline geçmek vaciptir.
Türkiye, derhal bu arkaik (çağdışı) yönetim modelinden uzaklaşmak ve
prangalarından kurtulmak zorundadır. Zira dünya değişmekte, değişeme ayak
uyduramayanlar yok olmakta ve sömürüye açık hale gelmektedir.
Diğer taraftan Başkanlık sisteminde reformlar daha
hızlı gerçekleşecek, yasama ve yürütme halk tarafından seçilecek, vesayetçi
bürokratik yapılanma etkisiz hale getirilecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi
yasama görevini yapıp idareyi daha etkin denetleyebilecektir.
Başkan, halkın % 50’sinden fazlasının oyuyla
seçileceğinden merkezi siyaset güç kazanacak, marjinal siyaset güç kaybedecek,
partiler toplumun tüm kesimlerini kucaklayan projeler/ söylemler üretmek
zorunda kalacak, kısır siyasi tartışmalar böylece son bulacaktır. Güçlü yürütme,
her türlü terör örgütüyle daha etkin mücadele yapabilecek, iyi işleyen bir
Başkanlık sistemi, Türkiye’nin uluslararası alanda daha etkili siyaset
yapmasına ve tüm mağdur insanların umudu olmasına imkân sağlayacaktır.
Sonuç olarak, iddiaların aksine “rejim”
değişmemekte; aksine “yönetim sistemi” değişmektedir. Başkanlık sistemiyle “ileri demokrasi ve demokratik cumhuriyet” yolunda çok
önemli adımlar atılmakta ve “bir üst modele” geçilmektedir. “Rejim
değişiyor” diye bağrışanlar/ nutuk atanlar/ tehditler savuranlar/ yaygara
kopartanlar imtiyazlarına kaybedecek olan kesimlerdir. Bu zavallılar yaklaşık
bir asırdır bu ülkenin kaynaklarını hoyratça tüketen, ülkenin balını kaymağını
yiyen, müreffeh bir hayat yaşayan azgın azınlık ve onların kapı kullarıdır. Bunlar
millete ve değerlerine tepeden bakan, millete “it muamelesi” yapan elitistlerdir/
jakobenlerdir/ monşerlerdir. Bir daha iktidara gelemeyecek olmanın verdiği
sıkıntıyla bel altı vuruşlar yapmakta hiçbir sakınca görmeyen ilkesiz,
omurgasız ve tutarsız tiplerdir. İşin en ilginç ve düşündürücü yanı ise “hayır”
cephesinde birleşen “terör örgütleri ve sözde dinî yapıların” Batılı ülkeler
tarafından maddeten ve manen destekleniyor olmalarıdır. Hâlâ bu gerçeği görmeyerek
safını doğru belirlemeyenlerin ileride torunlarının yüzüne bakamayacaklarını ve
yaşanan tüm olumsuzluklardan sorumlu olacaklarını söylememiz yanlış olmasa
gerektir. (10.03.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder